Bir önceki yazımızı aynen şöyle bitirmiştik: “IŞİD’İn bölgesel-küresel çapta üstlendiği diğer iki role daha değinmek gerekirse; o da karşımıza ‘alan temizliği’ ve ‘ikilik’ olarak çıkıyor!”
Son gelişmeler, bu tespitimizi bir kez daha haklı kılıyor. Şu an, başta Körfez ülkeleri ve İran olmak üzere, Arap-İslam dünyasında yaşanan “kafa karışıklığı” ve “karşılıklı suçlamalar”, IŞİD’in bu görevini “layıkıyla” yerine getirdiğini gösteriyor.
Nitekim Arap gazetelerinin önemli köşe yazarları gelişmeleri, Şii-Sünni ekseninde değerlendirirken; İran’a yönelik eleştiriler de dikkatlerden kaçmıyor. IŞİD’İn hamlelerinin daha çok İran’a ve Esed’e yaradığını ifade eden Arap basını, IŞİD’in aslında kime hizmet ettiği sorusunu soruyor. Dolayısıyla IŞİD, ilginç bir şekilde, destek verildiği söylenen Körfez entelijansiyası tarafından da sorgulanmaya başlanmış durumda...
Açıkçası, IŞİD rolünü iyi oynuyor, arkasındakiler de iyi numara çekiyor! Böyle olmasa, zaten IŞİD bu kadar hızlı mesafe kazanamaz, kafalar da karıştırılamazdı. Bu da bizi bir kez daha IŞİD’in “Yeni Ortadoğu”, “Yeni Suriye” ve “Yeni Irak” sürecinde nasıl bir misyon/rol üstlendiği sorusuna götürüyor.
***
Bu noktada, yukarıda değindiğimiz, IŞİD’e yüklenen “alan temizliği” hususunu açmamız gerekiyor.
Alan temizliği her şeyden önce, “Yeni Ortadoğu” sürecinin hızlandırılması ve sahadaki “örgüt enkazları”nın kaldırılması anlamına geliyor. Bu da, Suriye ve Irak’ta “kontrol dışı” bir durum sergilemeye başlayan grupların ya “tasfiye edilmek” ya da “aynı çatı altında” toparlanması suretiyle ortadan kaldırılması demek. IŞİD’in kurulduktan birkaç yıl sonra, bir kısmı işbirliği yaptıkları olmak üzere, bölgedeki diğer gruplarla çatışmaya girmesi bunun en temel göstergesi. Bu örgütlerin başında da “Özgür Suriye Ordusu”, “İslami Cephe” ve el Kaide uzantısı “Nusra Cephesi” geliyor.
Dikkat çekici bir diğer husus ise, IŞİD’in bu örgütlerle 2012’den itibaren yoğun bir çatışmaya girmesi. 2012, aynı zamanda ABD’nin Suriye politikasında radikal bir değişikliğe gittiği ve Esad sonrası Suriye’sine yönelik olarak ülkedeki “radikal İslami” grupların tasfiyesi için Türkiye üzerinde de baskılara başladığı yıldır.
Şimdi aynı IŞİD, yönünü çok hızlı bir şekilde Bağdat’a çevirmiş vaziyette. Irak içindeki etnik ve mezhepsel dinamiklerin komşu ülkelerle geliştirmeye başladığı derin stratejik ilişkileri baltalamakla meşgul...
***
IŞİD’in bir diğer üstlendiği rol ise, Sünni İslam dünyasını bölmek ve Sünniliği sulandırmak. IŞİD, bu bağlamda Sünni İslam dünyası içindeki liderlik mücadelesinde ortak bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. İçinde ne ararsanız var. Akıl babasından, para babalarına kadar. Tabi, bir de “operasyon ağaları” var ki, şu an “Şark Sorunu”nda yüz yılda gelen bir fırsatı sonuna kadar değerlendirmenin peşindeler!
“Sünniliğin radikal yorumu” olarak kendisini gösteren IŞİD, düne kadar 1.7 milyarlık nüfusa sahip İslam dünyasında 300 milyonluk nüfusu ile bir ihtilaf unsuru olan kesimi çok acımasız yöntemlerle hedef almak suretiyle iki kesim arasında “yeni Kerbelalar” oluşturuyor. Irak’ın hem etnik hem de mezhepsel bazlı olmak üzere, büyük bir iç savaşa sürüklenmesi bundan dolayı oldukça önemli.
Bu ateşin sadece Irak ile sınırlı kalmayacağı da artık ortada. Yangın, önü alınamadığı takdirde bütün bölgeye yayılacak gibi. Bu kapsamda ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın IŞİD’in başlattığı krizin Türkiye ve İran’a sıçrayabileceğini ifade etmesi de fazlasıyla dikkate alınmalı.
Diğer taraftan, emperyalistlerin izlediği politika; bırakın bölge ülkeleri arasında olası bir işbirliğini, alanda oluşturulan sistematik güç boşluğu ile bu ülkelerin birbiri ile savaşmasını hedef alıyor. Bugün, Irak krizinde çözüm yolunun yine Batı başkentlerinden geçiyor olması ve İran’ın başta ABD olmak üzere, Batı ile yaşadığı nükleer krizi IŞİD/Irak krizi üzerinden aşmaya yönelik izlediği politika oldukça düşündürücü. İran, bir kez daha pragmatizmi ön plana çıkarmış vaziyette...
***
IŞİD’in üstlendiği bir diğer önemli rol ise, İslam’ın önlenemeyen yükselişi karşısında İslam ile ilgili yanlış bir imajın oluşmasına katkı sağlamak.
IŞİD’in dakika başı yayınladığı video ve fotoğraflar, bugün dünyada “bu mu İslam” sorusunun daha da yükselmesine hizmet etmekten başka bir anlam taşımıyor!
Bir diğer önemli husus ise, IŞİD’in ortaya koyduğu “halifelik” hedefi. Ortadoğu merkezli olarak, İslam dünyasında kuruluşu kaçınılmaz bir hale gelen “hilafet”. Bu yapı, daha kurulmadan IŞİD vb. yapılar üzerinden sulandırılmaya çalışılıyor.
Dolayısıyla IŞİD tehdidi, aslında görünenin ve tahmin edilenin çok daha ötesinde yıkıcı bir etkiye sahip. Bu gördüklerimiz, sadece aysbergin görünen yüzü. O yüzden hem “uyanık” hem de fazlasıyla “soğukkanlı” ve “temkinli” olmak zorundayız. Aksi takdirde, “İslam’ın Son Kalesi” ve “umudu” da düşer!
19.06.2014 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.