Burada, İsrail’in hedefleri kadar, buna yön veren “temel dinamik” bir kez daha karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla, bu son operasyonun zamanlaması, hedefleri ve İsrail’in önündeki seçeneklere geçmeden önce, bu “temel dinamik” ve onun önemi üzerinde kısaca da olsa durmak istiyorum.
***
Süreç, 1948’den bu yana “koşar adım” “Büyük İsrail Projesi (BİP)”ne doğru gidiyor. Bunla ilgili sınırlar, “Vaat edilmiş topraklar” olarak Tevrat’ta yer alıyor. Tartışma da burada başlıyor...
BİP ve Tevrat arasındaki ilişki kendisini her aşamada gösteriyor. Buna Filistinlilere yönelik gerçekleştirilen askeri operasyonlar da dahil.
Nitekim, yukarı da sayılanlar da dahil olmak üzere, bugüne kadar değişik tarihlerde gerçekleştirilen operasyonların adlarının (“Sıcak Kış”, “Bulut Sütunu”, “Sonbahar Bulutları” gibi) “Maneviyat Dairesi” veya “Psikolojik Savaş Dairesi” adlı bölümler tarafından askerleri “motive etmek” amacıyla Tevrat’tan seçildiği bir kaç gün önce basında yer aldı.
Açıkçası bu husus bile, başlı başına dikkat çekici. İlgili departman bunu askerleri “motive etmek” amacıyla belirlemiş görünebilir, ama dışarıdaki algı bir “dinler savaşı” şeklinde kendisini gösteriyor. Bu da, karşılıklı söylemler bazında bölgede gerçek anlamda “cehennemin kapılarının açılması” ile eşdeğer.
***
Gelelim olası operasyonun zamanlaması ve hedeflerine... Her şeyden mevcut gelişmeler, siyaseten sıkışmaya başlamış olan İsrail’i rahatlatmak için bir fırsata dönüştürülmeye çalışılıyor. “Barış Süreci”nden en başından itibaren rahatsızlık duyan İsrail, 3 Yahudi yerleşimci gencin öldürülmesi krizini bir fırsata çevirmeye çalışıyor. Dolayısıyla, burada İsrail’in birinci hedefi olarak “Barış Süreci”nin bitirilmesi ya da kendi istediği şekilde bir “barış”ın gerçekleşmesi.
İkinci hedef ise, Filistinliler arasındaki birlik sürecini sabote etmek ve bu bağlamda “Milli Mutabakat Hükümeti” girişimini bitirmek olarak karşımıza çıkıyor. İsrail, Hamas ile El Fetih arasındaki “anlaşmazlık”, “bölünmüşlük” ve “çatıştırma” ortamından bundan sonra da devam etmek istiyor. Zaten, ilk hedef olarak da Hamas’ın hedef alınması bir tesadüf değil.
Nitekim bunla ilgili olarak Liberman şu hususun altını çiziyor: “Bir başka nokta da Hamas’ın, uzlaşı hükümetinin kurulmasının ardından Filistin yönetimi ve Batı Şeria’yı ele geçirme girişimidir. Hamas öldürme eylemlerine odaklanan terör örgütüydü ve hâlâ öyle. Bu bölgeyi ele geçirmesi, askeri olarak kararlı bir şekilde engellenmeli. Bu da alt yapısına ve askeri gücüne darbe indirmekle mümkündür.”
Dolayısıyla burada açık hedef olarak Hamas’ın adının zikredilmesi ve El Fetih’e değinilmemesi oldukça önemli. Bu da, büyük çaplı askeri operasyon öncesi “psikolojik operasyon”un bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.
***
İsrail’in asıl büyük hedefi ise, hem Filistin ile yaşadığı krizi hem de bölgede devam eden kaosu değerlendirerek, “Yeni Ortadoğu”nun patronu olmak. Bununla ilgili olarak Irak’ta kurulma durumu iyice netlik kazanmaya başlayan “Kürt Devleti”ne destek açıklaması oldukça önemli.
Ne de olsa, “Arap Baharı” sonrası yaşanan gelişmeler, İsrail’i 1948’den bu yana en güvenli ve en güçlü bir pozisyona taşımış durumda. Yanı başındaki Mısır Camp David sürecine bir kez daha çekilerek pasifize edilirken, diğer iki ülkede de işler bayağı karışık durumda: Lübnan ve Suriye. Bu da Hizbullah ve Suriye tehdidinin neredeyse ortadan kalkması ile eşdeğer.
Dolayısıyla, İsrail’in çok büyük çaplı bir askeri operasyon için önü fazlasıyla açık. Şimdi, bu durumda siz İsrailli karar alıcılar yerine kendinizi koyun. Böylesi bir durumda hangi operasyon seçeneğine yönelirdiniz? Muhtemelen bunun adı da Tevrat’ta yazıyordur.
“Son savaş”ın adı olmasın bu!..
03.07.2014 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.