İkinci Meşrutiyet Dönemi entelektüel tartışmasının temel aktörlerinden birisi olan İslâmcılık Cumhuriyet sonrasında büyük bir erozyona uğramıştır.
Yeni rejimin düzenlemeleri ve yarattığı algı neticesinde İslâmcılık entelektüel alandan kovularak, çağdışı ve anlamsız bir tartışma düzeyine indirgenmiştir. Genel entelektüel alan dışında kalan İslâmcı tartışma ciddî biçimde kan kaybederek "İslâmcılar arası" bir faaliyete dönüşmüş, özgünlüğünü kaybederek lâikliğe karşıtlık üzerine yoğunlaşmış ve kendini yeniden üretememiştir. Bunun sonucunda İslâmcı tartışma uzun süre eski düzenden müdevver entelektüeller liderliğinde sürdürülmüş, onun kendisini yeniden üretememesinden kaynaklanan boşluk ise dünyada yükselmeye başlayan siyasal İslâm düşüncesinden aktarmalarla kapatılmaya çalışılmıştır. Toplumun seküler kesimlerinde "İslâmcılığın entelektüel tartışmanın parçası olmadığı" yolundaki algı hâlen yaygın kabul gördüğü için toplumun geneli bu gelişmenin maliyetinin ne denli yüksek olduğunu kavrayamamaktadır.
Hakim-mahkûm ilişkisi
İstisnâlar dışında özgün yaklaşımlar üret(e)meyen İslâmcı düşüncenin, ağırlıklı biçimde, çoğulculuk, liberal vatandaşlık ve demokrasi ile çatışan, bunların "karşı tezi" niteliğindeki bir kavramsallaştırmayı hakikî ve tartışılmaz "İslâm" olarak sunması zikrettiğimiz maliyeti artırmaktadır.
Bu yaklaşım, "Medine Vesikası"nın dahi farklı inançlara sahip topluluklarla ilişkilerin düzenlenmesine esas alınamayacağını belirterek, İslâmiyetin "hakim-mahkûm" ilişkisini zorunlu kıldığını ileri sürmektedir.
Onun yarattığı kavramsallaştırma, Müslümanların "vatandaşlık" kavramı etrafında farklı inanç sahipleriyle ortak hareket etmesini reddetmekte, çoğulculuk temelli demokrasinin ise İslâmiyet ile bağdaşmasını mümkün olmadığını savunmaktadır.
Söz konusu yaklaşım, İslâmcı düşüncenin entelektüel alan dışına itilmesi sonrasında karşı karşıya kaldığımız maliyetin ne denli büyük olduğunu göstermektedir. Onun ideal toplumu, on dokuzuncu asırda Müslümanların, inançlarının üstünlüğü düşüncesinden vazgeçmemekle (buna sahip olmayan herhangi bir inanç yoktur) beraber diğer inanç sahipleriyle "vatandaşlık" kavramına dayalı bir "beraberlik"i gerçekleştirebileceklerini savunmuş olan Osmanlı tasavvurunun fazlasıyla gerisindedir.
Yazının devamı için:http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/hanioglu/2014/06/15/islm-siyasal-tasavvuru-cogulculuk-ve-demokrasiyle-bagdasamaz-mi































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.