Mithat Cemal Kuntay / Alfa Yayınları
“Kelimelerin, seslerin bile eskidiği, selvilerden inen gölgelik kadar loş ve serin, bir o kadar manevi aydınlığa sahip” diye tanımladığı yazı odasındaki ilk karşılaşmaları ve Edirnekapı Mezarlığında ebediyete uğurladığı ömrüne şahitlik ettiği ve “Onun iç yüzüne baktığım vakit gökyüzüne, denize bakar gibi ferahlardım” dediği 33 sene.
Eserde; mahalleleri, şehirleri insan bilen Mehmet Akif’in yanında yürümenin, onun kızdığına kızmanın, onun sevdiğini sevmenin hazzı ile süren arkadaşlık ve dönemin sanat, edebiyat ve siyasi muhiti içinde Mehmet Akif’in duruşu, vefası, tevazusu, öfkesi, kibre düşmanlığı, “müslüman doğmakla kalmayıp, müslüman olmaya muvaffak oluşu” en güzel şekilde anlatılıyor.
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır”
dizelerinin şairi Mithat Cemal Kuntay, toprağı vatan bilmenin ortak coşkusuyla; Akif’in en çocuk hallerini, âtiden korkmadığı tek yer olarak değerlendirdiği Ankara’da İstiklal Marşı’nı yazdığı dönem olarak ele alıyor ve “İstiklal Marşı güzeldir, ancak bu şiirden daha güzel bir şey var, İstiklal Marşı, yazana yakışmıştır” diyor.
Yazar, “Akif benim o kadar büyük şairim ki onu kimseye hürmet vaziyetinde görmeye tahammül edemiyordum” diye düşündüğü dostunu cümlelerinde ve gönlünde en güzel yere koyuyor, bir çağı kapatan İstanbul’un Fethi ve Fethin Mimarı Fatih gibi, eseriyle ebediyete uğurlanmasının ehemmiyetini bütün içtenliğiyle ifade ediyor.
“İstiklal Marşı’yla gömdüler. Fetihten beri şehrin toprağına kendi eseriyle gömülen ilk ölü!”
Geniş edebi muhiti içinde, derin tevazusu, sistemli çalışmayı gaye edinen inancıyla, okurken de yazarken de çalışkanlığı, hakkı tutup kaldıran öfkesi ile Mehmet Akif’i anlatan bu biyografik eser, hayatı ve şiirleriyle birlikte, bir dostun dilinden bütün insani özellikleriyle Mehmet Akif’i okuyucusuna aktarıyor.
Emine Ergül
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.