Mehmet Aycı: Dağın Bu Yüzünde Bir Büyük Ova

Mehmet Aycı: Dağın Bu Yüzünde Bir Büyük Ova

Yüzü güney yanığıdır.

Saçları ve bıyıkları da güney kırı…

 

Yıllardır kırat üzerinde ruh ve gönül coğrafyamızı dolaşmış, o zaman kara saçlı, karakaşlı, kara yağız bir delikanlıymış, bir kır at üstünde ihtiyarlamış, saçı sakalı altındaki ata çalmış havasında bir yanıklık ve kırlıktır yüzündeki, saçlarındaki, bıyıklarındaki…

 

Ondandır, nerede bir Köroğlu türküsü duysa kulak kesilir, ruhuyla birlikte yüzü de ayağa kalkar.

 

Kulak kesilmesi de bir atın kulak kesilmesincedir. Duyargaları bize ait sözel, nesnel ve edimsel değerler bütününe olduğu kadar, bu değerlerin kıyıda köşede kalmış, unutulmuş, saklanmış, hâlâ hayat emaresi gösteren en dallarına, köklerine, o büyük coğrafyaya dökülüp saçılan sembollerine, simgelerine, bunların hayat sürerken çıkardığı her türlü sesedir.

 

Bunun içindir ki, rüzgârı başka türlü dinler. Güneşe, yıldızlara, aya başka türlü bakar.

 

Selçuklulardan, hatta daha önce Orta Doğuya yerleşen Türkmen aşiretlerinden başlayarak günümüze kadar Bağdat’ın, Basra’nın, Şam’ın, Halep’in, Filistin’in topraklarında, insanında havasında, suyunda, zeytininde, nanesinde, dağında taşında, kanımızın nasıl mühürleştiğini, nasıl coğrafyanın kaderine dönüştüğünü konuşurken gözbebeklerinden, düşünürken alın çizgilerinden okumak mümkündür.

 

Barak söylerken de bozlak söylerken de gözleri nemlenir; bu nem Ceyhun ve Seyhun’un, Ceyhan ve Seyhan’ın olduğu kadar Nil ve Fırat’ın da, Tuna ve Meriç’in de ağıtına ve akışına kendiliğinden bir naziredir.

 

Konuşurken tutukluğu millet olarak budanmışlığımızdan olsa gerektir.

 

Dilindeki tutukluk kalbinde ve gönlünde bulunmaz; gönlü her dem taze ve gür sürgünler yurdudur.

 

Sert bakarken bile bir ince tebessüm astarı vardır bakışının altında.

 

Mizahı bakışında ve konuşmasında bir ‘izah’ olarak kullanır.

 

Tuhaftır, yüzüyle, saçıyla, bıyıklarıyla uyumlu olsun diye midir bilinmez, esvabı da çokça kırdır.

 

Kalbi kırıldığında kuş meşreplidir, eğilir ruhunun gagasıyla kendi yaralarını sarar.

 

Mehmet Çetin bu…

 

Ağabeyimiz.

 

Kilisli…

 

İletişimci.

 

Sendikacı.

 

Mehmet Ferit müstearının sahibi…

 

Tanzimat’tan günümüze Türk şiirinin en esaslı takipçisi…

 

Bulunduğu her meclis dost meclisi olanlardan…

 

Çirkinle, çamurla işi olmaz; sadece cennet çamuruna zaafı vardır.

 

Yüzü kıra boyanmış türküler atlasıdır.

 

Böyle biliriz.

 

 

Bu haber toplam 590 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim