Sabaha kadar sık sık yaşadığımız, yakın mesafe uçan uçakların çıkardığı sesler kulakları sağır edici, moral bozucu, her an bir bomba düşme endişesi ile devam etti. Çünkü Meclis ve Genelkurmaydan gelen haberler, sesler hepimizi kaygılandırmıştı.
Yusuf Akbaş aradığında olağan bir görüşme alışkanlığıyla telefonu açtım.
“Alooo!”
Sesimde hafif bir neşe ve Yusuf’un her zamanki gibi yapacağı bir espiriye zemin hazırlar ve bekler bir eda vardı. Beklediğim olmadı. Her zaman güler yüzlü ve neşeli olan Yusuf Hocanın ağzından dökülenler, endişe dolu bir soru oldu.
“Bir hareketlilikten bahsediliyor, bir şey duydun mu?”
Tüm neşem gitmişti.
“Nasıl bir hareketlilik?”
“Askeri bir hareketlilik… Darbe hazırlığından bahsediliyor…”
Aman Allah’ım!
Bir söz insanı hemencecik, anında sarsar, yıkar mıymış?
Hissettirmemeye çalışarak, odada oturan hanımla, kızım Rümeysa’ya televizyonu açmalarını söyledim. Haber kanalında, boğaz köprüsünde, yolun bir tarafını kapatmış tanklar ve askerler görülüyordu.
Kaygım, can sıkıntım, endişem artıyordu.
Darbe mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.