O, Türkiye’de bazı aydınların yaşadığı büyük dramı ömrü boyunca hissetmişti. Geleneklerinden, köklerinden koparılarak yetiştirilmiş bir genç kız, daha sonra gönül ve ruh yordamıyla özüyle, inancıyla, tasavvuf dünyasıyla nasıl buluşabilmişti? Soğuk, inançsız bir dünyadan mâveraya açılan kapıyı aralayabilmiş müstesna ve talihli aydınlarımızdandı. Arayışı güzellikle sona ermiş, ebedî hakikatleri yeni dostlarında ve nurlu çevresinde bulabilmişti. İbn-i Arabî gibi hikmet ve hakikat kılavuzlarının peşine düştü bir ömür boyu ve sonunda iyiliği, erdemi ve doğruyu buldu. Ölüm korkusunu yendi, ölümden sonraki hayatı özledi. Onun için hayat belki başta biraz sinemaydı, ama daha sonra sinemanın da bütün sanatların da hakikate, insana, ebedî ve ezelî fikirlere hizmet etmesi gerektiğinin şuuruna vardı. Ardından çok güzel yazılar yazıldı, yazılacak. Ama o bütün bunları hak ediyordu. Zira ömrünü bir güzel ideale hasretmişti. Kimi ‘derviş entelektüel’ dedi ona, kimi ‘öncü şahsiyet’ kabul etti. Kimi de bir ‘milat’ saydı hayatını. Herkes onun ‘zirvede dolaşan bir derviş’ olduğuna inandı. ‘Türk sinemasının Ayşe ablası’ ömrünü güzel hakikatlere, insanlara, gençlere adamıştı. Hakkında yazılanlardan bir kitap çıkabilir, çıkmalı.
Bir Ruh Macerası isimli eserini yeniden okuyorum. Bu nehir söyleşide ailesi, hayatı, fikirleri, idealleri, acıları, hüzünleri, hasretleri ve arayışları var. Türkiye’de inançsızlık girdabından kurtulmak için çırpınan bir aydının inleyişleri, seslenişleri, feveranları hatta çığlıkları var. Ve kurtuluştan sonra arınmışlığını, sükûnunu ve gönül huzurunu görüyoruz. Onu dinleyelim:
“İslâm bizi geri bıraktı, Batı karşısında yenilgilerimizin sebebi İslâm’dır!’ hükmü, giderek bir inanç, bir yaşama biçimi halini aldı. Bunu da modernlik kisvesi altından hınç ve taassupla dolu telkinler halinde yaydılar; bu tür ideolojilere ve akımlara neredeyse meşruiyet kazandırıldı. Bu yanılgıların ortasında doğdum ve yetiştim. Gerçeğin ise tam tersi olduğunu pek çok bedel ödeyerek idrak ettim. Hayatımın ilkyarısı bir korku filmi gibi geçti. Varoluşuna sahih neden bulamayan insan; bilsin yahut bilmesin korku, endişe ve vehim içindedir. Ben bu marazî hâli, bir imtihandan geçiyor gibi ve en ağır derecelerde yaşadım. Allah hepimizi ve özellikle yeni nesilleri böylesi azaplardan esirgesin.”
Bir Ruh Macerası, aslında bir ömrün hülâsasıdır: “Şimdi şu eski koltuklarda oturuyorum ve gücümün yettiğince tefekkür ediyorum. Herkes geleceğe doğru hayal kurar; bense geçmişe doğru. Bir bahçeye yolculuk yapıyorum. Manolyalar, Frenk üzümleri, yıldız çiçekleri, çimenler; tam bir cennet bahçesi. Bir zamanlar, yani çocukluğumda öyle bir bahçenin ortasındaydım; ama o günlerde o nimetin şükrünü eda edebilme hassasiyetine sahip değildim. Şimdiki halimle; aklım ve gönlümle o güzel bahçeye dönüyorum. Çimenlerin üzerine seccademi serip şükür namazı kılıyorum. Bu benim geçmişe doğru yolculuğum, geçmişe dönük hayalim.”
ESKADER, Ayşe Şasa hakkında bir program düzenliyor. İhsan Kabil’in yönetimindeki toplantı, Timaş Kitapkahve’de 26 Haziran Perşembe günü saat 18.00’de başlayacak. Yönetmenler, senaristler, yakınları, sanat adamları onu anlatıp hâtıralarını paylaşacak. Acılı da olsa güzel bir ömrü tamamlayan, inanmış aydın olarak gözlerini kapayan Ayşe Şasa’ya Allah’tan rahmet temenni ediyorum. Kabri nur mekânı cennet olsun. Ailesine, dostlarına, sinema ve düşünce dünyasına, bütün sevenlerine ve okuyucularına başsağlığı diliyorum.
24.06.2014 Milat Gazetesi































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.