- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler

- İstanbul14°C▼
- Ankara10°C
- İzmir13°C
- Konya9°C
- Sakarya14°C
- Şanlıurfa19°C
- Trabzon15°C
- Gaziantep12°C
3 DEFTER / HİCABİ KIRLANGIÇ
Karda çiçek açmak gibiydi bir şiir kitabını, 3 Defter’i okumak, derin ve ince.

10 Mayıs 2025 Cumartesi 11:05
“Yüreğim burkulabilir, yürümek için sana” diyecek kadar cesur, “Yağmur mezar kazıyor yere” yazacak kadar cüretkâr. Kime nasip olmuş rahmetin açtığı kabre gömülmek şairden başka. Er/ermiş kişi niyetine okuyalım yazdığı mısraları ve anlayalım ırmağın sığ kenarlarında yığılan yapraklar gibi beklettiği gölgeli hayatını.
Beklemeyi dert etmemiş. Bilmek istemiş şair, bu bekleyişin içinde umut var mı? “Bulut seni ağlasın diye kaç mevsim beklemeli?” diyebilmiş. Beklemiş de üstelik: “Yol başlarında seni bekleyen benim yar, Gelmen yakın mı diye koklarım rüzgârı” diye eklemiş. Ses etmeden, çayı koklar gibi koklamış gelme ihtimaline karşılık rüzgârı. Sonra da çözüm istemiş sakince, boş ver demenin en şiirsel haliyle: “Biz nasıl kaydırmadan tutacağımızı düşünelim yıldızları”. Çünkü yaş kırkı geçmiş ve ölüm göz kırpmış, Amasya’nın kızgın kayalarından. “Biraz öte git ölüm ne yakınsın! Benim ruhumla halvetim var daha, Hele gökler ziynetini takınsın, Yüzüme gülecek sabahlar daha”. Dur demiş. Dur lütfen, henüz başladım yaşamaya.
Bekleten, bekletmeye kıymış da şair beklettin diyememiş bekletene: “Oldu olmayanlar, gülleri soldurdun, Takılıp aklına yüzlerce sarmaşık, yekinip durdun. Şaşırdın mevsimleri ihanet ettin fulyalara, Ağlasan onur olurdu. Sustun. Sustun da gülleri soldurdun.” Diyebilmiş.
Gelmeyeceğinden emin olunca, beklemekten vazgeçmiş mi bilinmez. Yine de içinde aklamış sevdiğini: “Yüz üstü bırakmak isteyeceğin kadar varmış bu kalbim” diyebilmiş karalayarak kendini. Hangi seven sevdiğine kara çalmış ki?
Söz etmek haddim, susmak ise mümkün değil. Bu şiirlerin dili bana öyle yakın ki. Sözü, şiiri, insanı dinlemeyi severim. Sükûtu hepsinden çok. İlk kez bir kitabı okurken kendi yazdığım bir şeyi okuyorum sandım. “Sensin ruhumda esen rüzgâr, senden başka rüzgâr var mı?” Durdum, Amasya’nın Akbilek mahallesinin köyden bozma sokaklarından, çocukluğumdan bir rüzgâr esti savurdu saçlarımı. Bir şairle aynı sokakta doğmak ve büyümek ruhumu okşadı. Aydım. Akışına kapıldım kitabın. Nasıl kapılmayayım ki? Hiç gelmemiş, körpe bir yüreğin gidişini seviyor şair. Bir gönül düşün ki gidişini, ölümünü bile dünyanın en narin rüzgârıyla uğurluyor şiirinde. Misklerle, amberlerle…” Gidersin ne güzel, bembeyaz giysin olur hiç giyilmemiş, yeşil örtüler örtünür, miskler sürünürsün el sürülmemiş”. Gelişini beklemeyi de tarif etmiş üstelik: “Gelince suların yanma mevsimi, aşkımı gözünün yaşında pişir”. Kor gibi.
Devamı: https://www.insaniyet.net/3-defter-hicabi-kirlangic/
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.