- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
A. ATİLLÂ ŞENTÜRK İLE OSMANLI ŞİİRİ KILAVUZU ÜZERİNE
''Eski şiirlerin her beyti birer bilmece yapısındadır. Hepsinde çözülmeyi bekleyen ince espri ve manalar vardır.'' A. Atillâ Şentürk, 'Osmanlı Şiiri Kılavuzu' üzerine Yunus Sürücü'nün sorularını yanıtladı.

26 Şubat 2016 Cuma 14:32
Prof. Dr. Ahmet Atillâ Şentürk, Türkiye’de Osmanlı şiiri üzerine çalışma yapan isimler arasında, çalışmalarıyla dikkate şâyân bir isim. Eski Türk Edebiyatı Tarihi (Dergâh), Kanuni Hicviyesi (Büyüyen Ay), Osmanlı Şiiri Antolojisi (YKY) gibi önemli eserlere imza atmış olan Şentürk, yakın zamanda Osmanlı Edebiyatı Araştırmaları Merkezi’ni (OSEDAM) de kurarak çok büyük bir boşluğu doldurdu.
Şentürk’ün son kitabı olan Osmanlı Şiiri Kılavuzu (OSEDAM) da okuyucuları hayli sevindirmiş durumda. Büyük boyda, 520 sayfadan müteşekkil bu kıymetli eserin sadece A harfinden mürekkep olması, bu eserin ne derecede titiz ve emek isteyen bir cehtten hâsıl olduğunu gösteriyor. Bu büyük gayret ve emeğin bittabiî okuyucu tarafından da ciddi şekilde muhatap olarak ele alınması elzem bir durum teşkil etmektedir. Henüz sadece birinci cildi çıkan eserin diğer ciltleri de bizi şimdiden heyecanlandırmakta. Biz de elimizdeki birinci ciltle ilgili muhterem Ahmet Atillâ Şentürk hoca ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Merak ettiklerimizi sorduk.
Hocam evvela şunu ifade etmek isterim ki bu söyleşiye vakit ayırdığınız için size teşekkürlerimi arz ederim. İlk önce şunu sormak istiyorum: Neden klasik, divan, Türk şiiri ifadelerini değil de “Osmanlı Şiiri” ismini seçtiniz? Aralarında bir fark olsa gerek.
Estağfurullah, asıl ben teşekkür ederim. Kısaca ifade etmek gerekirse, Cumhuriyetin ilanından sonra Osmanlı isminin telaffuzu dahi korkulur bir hale düştü. Yeni rejimin sağlam temellere oturtulması amacıyla eskiyle ilgili ne varsa sakıncalı görüldü ve özellikle okullarda eskinin bütün kurumlarını karalama kampanyaları başlatıldı. Bu hal öyle bir paranoya halini aldı ki o dönemde aruz vezniyle şiir yazanlara Cumhuriyet’e ihanet ithamları bile yöneltildi. Bugün kullanılan “Divan şiiri” ismi de o dönemlerde bu edebiyatı ve şiiri tahfif için takılmış iğreti isimlerden biridir. Güya bu edebiyat sadece saray çevrelerinde okunduğu, Türklerle ilgisi olmadığı, toplumdan kopuk, halkın anlamadığı, insanlardan ve Türkçeden uzak bir edebiyat olduğu için bu isim verilmiş.
Bütün dünyada eski edebiyatlar ait olduğu devletin, dönemin yahut topluluğun ismiyle anılır. Azerî edebiyatı, Özbek edebiyatı, Çağatay edebiyatı vb. demişiz fakat korkudan bir türlü “Osmanlı Edebiyatı” demeye dilimiz varmamış. Klâsik edebiyat ismi aslında tamamen Batıya ait bir yapıdır; her ne kadar bugün bu kavramı biz “eski dönemin kurallarla zabt u rabt altına alınmış edebiyatı” gibi anlamaya çalışıyorsak da iğreti duruyor, yakışmıyor. Dünya “Ottoman Literature” yahut “Ottoman Poetry” diyebiliyor fakat biz bir türlü “Osmanlı Şiiri” diyemiyoruz. Ben bu tabuyu 1998 senesinde çıkan Osmanlı Şiiri Antolojisi adlı kitabımla yıkmaya çalıştım. Hattâ o zaman YKY'nın başında bulunan Enis Batur bana bayağı bir itiraz etmişti “hoca bu ismi değiştirelim, kitap bu isimle satmaz” filan diye. “Olmaz” dedim. Gerçekten de dediği gibi oldu. Beklenenin çok altında bir satış yapıldı. Kitap üniversitelerde ders kitabı olarak kaldı. Fakat bu kitap sayesinde bugün artık akademisyenlerimiz kısmen de olsa Osmanlı edebiyatı veya şiiri diyebiliyorlar korkmadan. Bu ismi neden kullandığımı Osmanlı Şiiri Antolojisi’nin önsözünde uzun uzadıya anlatmıştım. İlgilenenler oradan okuyabilirler.
Bu kitabı yazma fikri sizde nerde, nasıl ve neden oluştu?
1976 senesinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne başlayıp rahmetli hocam Prof. Dr.Mehmed Çavuşoğlu’nun derslerine girdiğim günlerden itibaren o zamana kadar mahiyetini idrak edemediğim bu edebiyatı tanımaya başladım. Edebî metinler aslında ait oldukları dönemin hayatını yansıtan birer tarih vesikası gibiydi. İşin garip tarafı, bu vesikaları tarihçiler kullanamıyordu. Çünkü arada bir dil engeli vardı. Şiir dili, toplumun yüzyıllar boyu şekillendirdiği farklı bir dildir. Kelimelerin anlam inceliklerini yakalayamazsanız, çok farklı ve aslı astarı olmadık yorumlar geliştirmeye müsait bir yapısı vardır şiir dilinin.
Hoca, derslerinde bir yere geldiği zaman “Bakın bakalım sözlüklerde ne denmiş şu kelime için” der. Osmanlıca sözlüklerden bulduğumuz karşılıkların ne kadar isabetsiz olduğunu ilginç örneklerle izah eder ve bu edebiyatın layıkıyla anlaşılabilmesi için yeni bir sözlüğe ihtiyaç olduğunu söylerdi. Tabii ilk dönemlerde ben bunun ne demek olduğunu tam anlayamamıştım. Daha sonra hocayı kaybettik. Adeta öksüz kaldık bu sahada. Çok değerli meslektaşımMuhammed Nur Doğan’la bazen baş başa verir, bir beyit için günlerce uğraşırdık burada ne deniyor diye. İnsan danışacak biri bulamayınca, rahmetli hocanın zamanında o “yazılması lazım” dediği sözlükle ne demek istediğini daha iyi anlıyor tabi.
Ben doktora yıllarımdan itibaren kelimelerin metinlerde geçen farklı anlamlarını notlamaya başladım. 1980’li yılların başıydı. O zamanlar daha bilgisayarlar akademik camiada henüz yaygın kullanılmadığı için fişlere not alıyordum. Daha sonra bilgisayar imkânlarıyla metinlere ulaşıp taramak ve araştırmalar geliştirmek çok daha kolay hale geldi tabi. Yaklaşık 30-35 yıldır topladığım notlar bugün kitap haline geliyor artık.
Bu eserinizi yazmaktaki gayeniz nedir diye genel bir şey sorsam...
Dil sürekli hareket halindeki canlı bir varlık gibidir. Kelimeler biz hayatın içindeyken farkında olmasak da yüzyıllar içerisinde sürekli anlam değiştirirler. Bu sebeple bugün kullandığımız bir kelime diyelim bundan 300-400 sene önce yazılmış bir metinde çok farklı bir anlam taşıyabilir. Eski şiirin anlaşılmaması yahut yanlış anlaşılmasının arkasındaki sebeplerden biri de zaten budur. Art niyetli biri oğlan yahut mahbup kelimesini görünce “hah işte homoseksüellik” filan diyebiliyor küstahça. E Hz. Peygamber için de mahbup deniyor, ne olacak şimdi? Batı'nın karalamaları ve Cumhuriyet döneminin aleyhte propagandaları da cesaret vermiş insanlara bu dede mirasını karalama konusunda çünkü.
İşte eski metinlerde geçen bütün kavramları günümüz insanlarına çevirme ve izah ihtiyacından kaynaklandı bu eser. Üniversitelerde derslerde incelenen metinler üzerinde bunlar konuşuluyor fakat herkese ulaşamıyor bu bilgiler. Bu sebeple kitabımın amacı eski şiirle günümüz insanı arasında bir köprü kurmak, insanımıza doğru bilgiler vererek dede mirası bu şiiri ve onun kültür dünyasını tanıtmak.
Osmanlı şiiri nedir? Mevcudiyetini ve ihtişamını neyin üzerine bina etmiştir?
Dünya üzerinde geleneklerinden hiç taviz vermeden aynı kelime ve motifleri kullanarak 600 yıl boyunca varlığını sürdürebilmiş başka bir edebiyat var mı bilemiyorum. Şairler sürekli yeni esprili hayaller üretmeye çalışmışlar ve bunları üretirlerken daha önce söylenmiş ve düşünülmüş sözlerin bir benzeri olmama şartı konmuş. Üstelik eski şiirin kelime kadrosu da son derece kısıtlıdır. Her kelimeyi kullanamaz şair. Her nesne ve eşya bu şiire kolay kolay konu edilemez. Bitkilerin bile bir protokolü vardır. Önünüze gelen ağacı yahut çiçeği şiir konusu edemezsiniz. Belirli bitkilere vize verilmiştir, onlar haricindekiler pek konuya dâhil edilmezler. Tam anlamıyla bir gelenekçi edebiyat yani. Daha önceki üstadlar ne söylemişlerse o sınırların dışına çıkılamıyor fakat yeni söylenecek sözler ve bulunacak kurgular da onlarınkinin tekrarı olmayacak. Böyle bir şart var. Hatta 16. yüzyılda bile “Mana tükendi” demişler bazı şairler. Söylenebilecek her şey söylendi artık denmiş.
Tabi söz insana has bir özellik ve ilahî kelamın kaynağı da söz olması bakımından, İslâm kültürünün söze ve söz sanatlarına yaklaşımı oldukça hassas bir durum arz ediyor. Beslendiği kaynaklar çok zengin olduğu için söz tükendi sanıldığı bir dönemde öyle sözler üretilmiş ki akıllara zarar. Daha sonra Sebk-i Hindî başlıyor bu tükenmişlik hissinin önünü açmak için ve eskisinden çok daha muhteşem bir yapıya bürünüyor edebiyat. Fakat burada aşırı bir incelme ve manalarda giriftleşme oluştuğu için edebiyat yavaş yavaş halktan kopmaya başlıyor. Yoksa bu şiirin halkın malı olmadığı, Türkçenin ürünü olmadığı gibi iddialar tamamen karalama kampanyalarının ürünü olup aslı astarı olmayan şeylerdir. Halk ve hatta okuma yazması olmayanlar dahi bu şiirden zevk alıyor ve bu sahada çok önemli eserler vücuda getirebiliyorlardı. Zaten bugün o dönem Türkçesinin inceliklerini ve deyimlerini bilmeyen biri bu edebiyatı anlayamaz. Arapça ve Farsça kelimeleri anlamak kolay. “Osmanlı Şiiri”nin bütün kurgusu Türkçe kelime ve tabirler üzerinde geliştirilmiştir. Tarihî Türkiye Türkçesinin sözlüğü Osmanlı şiiri incelenmeden yazılamaz. Zaten benim kitabım da bütün bu deyim ve kavramları anlayıp örnekleriyle açıklamaya çalıştığım için bu kadar zaman aldı.
Devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/23213/a-atill-senturk-ile-osmanli-siiri-kilavuzu-uzerine.html
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.