- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
ADEM ÇAYLAK'TAN: “STRATEJİK DERİNLİK”İN DAYANILMAZ “AĞRI”LIĞI!
Soğuk savaş sonrası konjonktürde oluşan dinamik, çok aktörlü, çok boyutlu ve çok katmanlı uluslararası sistemde, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hocanın Türkiye’nin tarihsel, coğrafi ve kültürel havzasından kaynaklanan stratejik derinliğini tartışmaya aç

Soğuk savaş sonrası konjonktürde oluşan dinamik, çok aktörlü, çok boyutlu ve çok katmanlı uluslararası sistemde, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hocanın Türkiye’nin tarihsel, coğrafi ve kültürel havzasından kaynaklanan stratejik derinliğini tartışmaya açan dış politik “stratejik derinlik” kitabı (teorisi), bugünlerde iç politik “stratejik derinlikle” yeni bir imtihanın içine girmektedir.Türkiye’nin tarihsel ve kültürel derinliği ile jeo-stratejik konumu arasında stratejik derinlikli anlamlı bir bütün oluşturmaya hedefleyen kitap, kendi içinde tutarlı ve sağlam kavramsal ve teorik bir “derinliğe” sahip olmakla birlikte, idealist etnosentrikliğin izdüşümlerini yapısında barındırdığı içindir ki, teorik “stratejik derinlik”, pratikte “stratejik sığlık”a dönüşmüştür. Ortadoğu bölgesinde, Batı tipi milliyetçiliğin yarattığı parçalanmanın üstesinden bütünleşme ile gelineceğini varsayan Davutoğlu, yaklaşımında haklı olmakla birlikte, Türkiye’nin bölgede stratejik “mihver” ülke olduğu tezinden yola çıkarak, Türkiye’yi “merkez”e yerleştirirken, bugünkü uluslararası konjonktür ve güç dengesinde “ayartılmaya” kapı aralayan bir neo-Osmanlıcı idealizmin örtük işaretlerini vermesi yüzünden, Irak ve Suriye özelinde görüldüğü gibi uygulamada ciddi sorunlarla baş başa kalmıştır.
Esasın dışında idealist etnosentrik yaklaşımın getirdiği teorik usulle malul stratejik derinliğin eksen alındığı bir mecrada, komşularla “sıfır sorun” politikasından neredeyse “sıfır komşu”ya ve “stratejik sığlık”a dönüşen dış politik iflasın, iç politik “stratejik uzam”da başbakanlıkla taltif edilmesinin arka plan unsurlarının iyi okunması elzem hale gelmiştir.Böylesi bir kararda, “güçlü”, “büyük” ve “yeni” Türkiye (her nedense hiç bitmeyen) söylemleri ile zihniyet, altyapı, insan kaynağı ve stratejik hazırlık içinde olunmadan, tarihsel politik engramın (tarihi politik miras) şaha kalkan “gurur”unu “ayartmaya” ve “aldatmaya” ayarlı dış bölgesel aktörlüğe (ağabeyliğe) soyun(durul)an Türkiye’nin, bölgede İngiliz jeo-politiğinden beslenen uluslararası güç odakları “stratejik işbirliği”nde bir Ortadoğu politikasına devam edeceğinin işaretleri olduğu kadar, “populizm”, “hamaset” ve siyaseti “seçkin”ce ve teorik okumanın dışında “alt” siyasete meyyal olmayan, halkta ve teşkilatlarda pek makes bulmayan bir aktörle, hükümeti ve partiyi “üstten” rahat kontrol edeceğini düşünen bir “köşk” (devlet) aklının pazarlık sonucunda ortaya çıkan bir işareti de etkili olmuş olabilir.
Böylesi bir kararda hangi föktör(ler) etkili olsa da, başta Irak ve Suriye iç savaşları ve İran’la Türkiye’yi neredeyse karşı karşı getiren gelişmelerden mülhem, Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı sorunların en başında gelen dış politik “stratejik sığlık”ın başbakanlıkla ödüllendirilmesi manidardır. Libya’da trene geç binmenin “ters analojisi” (ifade hocam Ramazan Gözen’e aittir) üzerinden, temelleri çok önceden Büyük Ortadoğu Projesinde çizilen “model ülke Türkiye” efsanesi ve “ılımlı İslam”ın öncülüğünde İngiliz aklı ile yıkanmış İsrail eksenli Amerika’nın “gaz”ına gelerek Suriye batağına saplanan ve bu yüzden yüz binlerce misafir Suriye’li sığınmacıların trajik sorunundan kaynaklı iç politik kriz yaşaması an meselesi haline gelen “stratejik derinlik”, zalim ve katil Esad’ı devirmek adına kurgulan “oyun”da, El Nusra, El Kaide ve IŞİD gibi Batılı güçlerin “nüfuz ajanlığı” içinde bölgeyi kan gölüne çeviren ne idüğü belirsiz güçlerin palazlanmasına katkı sunmanın dayanılmaz “ağrı”ları ile yüzleşmeden, iç politik “stratejik uzam”da güç kazanıyorsa, bu galiba bizim göremediğimiz “stratejik derinliğin dayanılmaz uluslararası “ağır”lığı yüzünden olsa gerektir.
“Cesaretin bu kadarı da fazla” dedirtecek denli, İsrail’i diplomatik, ticari ve resmi (Güney Amerika ülkeleri Şili, Bolivya ve Venezüella’nın yaptığı gibi resmi olarak İsrail terörist devlettir diyemeyen) anlamda net bir şekilde karşısına al(a)madan Filistin ve Gazze katliamlarında söylem ve slogan düzeyinde oldukça politik düzeyde “şahin”leşen, ancak IŞİD gibi Selefi Sünnist terörist yapılanmalar konusunda, rehinelerin durumu gibi sebeplerle, kendisinden beklenen sert ve şahin söylemden dahi kaçınan bir “stratejik derinlik” heyulasının başbakanlığa taşınması, bölgede stratejik derinliğin öngördüğünün aksine parçalanma ve bölünmenin artacağını göstermektedir. Aslına bakılırsa dış politik başarısızlığın iç politikaya taşınması, “silahsız Enver Paşalılığın” zafermiş gibi gösterilmesinden kaynaklandığı kadar, “dindar neo-İttihatçı” zihniyetin Ak Parti eli ile devletleşmesi anlamına da gelmektedir.
Ahlaka, adalete, eşitliğe, istişareye ve hakkaniyetli bölüşüme dayalı bir ümmet perspektifinden azade bir şekilde, bölgede iktidar ve güç edinmenin reel politik esareti altında Batılı güç odaklarının “stratejik işbirliği” ve “Suriye ve bölge politikamız ABD ile uyuşmaktadır” türünden söylemlerle, kültüralist stratejik havzalar gereği Sünni çoğunluğa oynayan (karşısında İran da Şii çoğunluğa oynamaktadır) “stratejik derinlik”, kim ne derse desin derinlikli ve sağlam teorik ve kavramsal çerçevesine rağmen bahsettiğim nedenlerle “stratejik sığlık”a dönüşmüştür. Ortadoğu İslam dünyasında (!) güç, ganimet ve iktidar isteğinden kaynaklanan ve çarpık ve hurafe din anlayışlarından mülhem sosyolojik zemin bulan Selefist, Sünnist ve Şiaist mezhepçi tuzağın cenderesinde, hiçbir zihni, teknik ve bölgede güçlü diğer Müslüman ülkelerle eşit etki beraberliği ve etkileşimine dayalı hazırlık içinde olunmadan, kendini “lokomotif”, diğer bölge Müslüman ülkeleri “vagon” gören bir tarihsel anlayışın şekillendirdiği “mihver”, “merkez” ve bölgesel “ağabeyliğe” soyun(durul)an Türkiye’nin, iç politik “stratejik derinlik”le imtihanı, bu anlayışla çetin geçeceğe benzemektedir. İnşallah yanılan biz oluruz.
21.08.2014 Milat
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.