10 Kasım 2025
  • İstanbul15°C
  • Ankara8°C
  • İzmir14°C
  • Konya8°C
  • Sakarya13°C
  • Şanlıurfa16°C
  • Trabzon15°C
  • Gaziantep9°C

AHMET KAYIR'DAN: DİYARBEKİR'DE BULUŞALIM

YSK'nın Hatip Dicle vetosu nedeniyle yükselen siyasi tansiyon giderek daha da yükselecek gibi görünüyor. YSK pek çok kesimden tepki çeken kararından geri adım atmadı. Hükümet ise henüz bir adım atmış değil.

Ahmet Kayır'dan: Diyarbekir'de buluşalım

Bunu bir dil sürçmesi sananlar yanılıyordu, çünkü hemen ertesi günü şehrin resmi adı Diyarbakır olarak değiştirildi. Peki bu değişiklik nasıl olmuştu?

Her şey gece trenle Diyarbakır'a gidilirken Ankara'ya çekilen bir telgrafla başlamıştı. Trendeki dil ve tarih tartışmasının ardından Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri İbrahim Necmi Dilmen'e gönderilen telgraf, şöyleydi: "Diyarbekir şehrinin isminin etimolojisine dair etüt var mıdır? Esasta bu şehrin ismi 'Bakır memleketi' manasına olan 'Diyarbakır' olması gerektir ve artık bu isimle tanınacaktır. Dil Kurumu'nun bu hususta Tarih Kurumu ile işbirliği yaparak, historik ve lengüistik tetkikatta bulunması emrediliyor. Balıkesir saylavı İsmail Hakkı'nın da mesai birliğine davet edilmesi faydalı olacaktır. Tetkikatın titizlikle yapılmasını ve mümkün ise neticelerin takiben bildirilmesini saygılarımla dilerim."

Telgraftan 12 saat sonra Türk Dil Kurumu ile Tarih Kurumu ortak toplantı yaptı. Toplantıyı açan Prof. Abdülkadir İnan, "Güneş Dil Teorisi"ne göre "Diyarbekir"in "Bakır Diyarı" anlamında kullanıldığını savundu. Toplantıya katılan diğer üyeler de, telgrafta ortaya atılan tezi haklı buldu. Atatürk'ün Özel Kalem Müdürü'ne gönderilen cevabi telgrafta, "Hemen iki kurumun buradaki üyeleriyle 22 kişilik bir toplantı yapıldı. Toplantıya katılanlar bu yerlere 'Bakır eli' anlamında 'Diyarbakır' denilmesinin pek yüksek bir buluş eseri olduğu görüşündedir" denildi.

Derhal oluşturulan Diyarbakır Sözü Üzerine Tetkik Komisyonu 19 Kasım'da kararını açıkladı:

"İlkin 'bakır diyarı' anlamıyla 'Amiday' denen bu yerlere sonradan gelen Türkler, bu eski Türk sözünü 'bakıreli' manasıyla 'Diyarbakır' şekline koymuşlar ve bu söz de sonradan Arap dili gayretiyle ve avam etimolojisiyle 'Diyarı Bekir' şeklini almıştır."

Toplantıda ortaya atılan "Bakıreli" olsun önerisi kabul görmedi, "Diyarbakır"da karar kılındı. Durum, 20 Kasım'da Ankara'ya gelen Atatürk'e bildirildi. Atatürk'ün şehri ziyareti sırasında koyduğu isim tarihçi ve dil bilimcilerin kararıyla onaylandı. Ancak bu değişikliğin toplumun hafızasında ne kadar yer bulduğu tartışılır. Dokuz peygamber mezarı bulunan ve bu nedenle Urfa gibi "Peygamberler Şehri" olan Diyarbakır'a insanımız Diyarbekir demeye devam etti. Tıpkı Ciwan Haco'nun seslendirdiği "Diyarbekir warê min e Diyarbekir cihê min e" dizelerinde olduğu gibi.

Tıpkı Erdem Beyazıt'ın

"Bir de baharlar bilirim

Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği, bilemeyeceği

Anadolu bozkırlarında İstanbul'dan çıkıp Diyarbekir'e doğru

Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen

Cesur otobüs pencerelerinden

Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen

Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında

Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken

Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen."

Dizelerinde olduğu gibi...

Sizi bilmem ama, ne Amed ne de Diyarbakır... Diyarbekir bana daha sıcak geliyor. Tıpkı Elaziz gibi... Gelin Amed ve Diyarbakır'dan yola çıkıp Diyarbekir'de buluşalım. İstisnasız tüm partiler, tüm kurum-kuruluşlar ve sivil topluma barış, kardeşlik ve huzur ortamının yeniden tesisi için görev düşüyor.

Efendi Çiçek Meclis Başkanı oluyor?

Seçimler sonrası TBMM'de ilk yarış Meclis Başkanlığı için olacak. Bugün yapılacak seçimde AKP ve MHP'nin adayları yarışacak. AKP'den Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek adaylık başvurusunu yaptı. AKP yönetiminin kararı bu yönde. Ancak kulislerde dolaşan bilgiye göre parti içinde Çiçek'in adaylığı epey rahatsızlık oluşturmuş durumda. Malumunuz seçimin hemen ardından bir çok milletvekili ve bakanın ismi TBMM başkanlığı için geçmişti. Ancak Cemik Çiçek'in isminde karar kılındı.

Cemil Çiçek siyasette son derece renkli bir isim. 18 yaşına kadar "Efendi" olan ismini mahkeme kararıyla "Cemil" olarak değiştirdi. 1965 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. Siyasetle üniversite yıllarında tanıştı. Siyasi hayatında Cağaloğlu Yurdu'nun karşısında bulunan Milli Türk Talebe Birliği etkili oldu. Hukuk fakültesinden arkadaşları arasında eski sosyal demokrat, şimdinin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da vardı.

80 öncesi Yozgat'ta MSP il başkanlığı yapan Çiçek, ihtilal sonrası kurulan ANAP'ın kurucularından. Milletvekilli veto edilince Yozgat'tan belediye başkanı seçildi. Daha sonra Meclis'e adımını attı. Turgut Özal, Yıldırım Akbulut ve Mesut Yılmaz hükümetlerinde Devlet Bakanı oldu. Özal ve Yılmaz hükümetlerinde hemen hemen bütün bakanlar değişirken, koltuğunu korudu. Semra Özal'la anlaşmazlığı yüzünden 1991'de bir süre siyasete ara verip, 95'te geri döndü. ANAP'ta grup kararlarına uymadığı gerekçesiyle ihraç edilince Fazilet Partisi'ne katıldı. Fazilet Partisi'nin kapatılması davasında mahkemede partiyi savunan isimlerdendi. 18. Dönem Yozgat, 20, 21, 22. Dönem Ankara Milletvekilliği, 22. Dönem'de Adalet Bakanlığı, 23 ve 24. Dönem'de Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı yaptı.

Fazilet Partisi kapatıldığında bir süre bağımsız milletvekili olarak kaldı. Bir ara Melih Gökçek'le parti kuracağı iddiaları kulislerde dolaştı. AKP'ye ancak 1. kuruluş yıldönümünde, yani seçimlere iki buçuk ay kala katıldı. Son 20 yılda hep devlet yönetiminde yer aldı Cemil Çiçek. Adı bu nedenle kulislerde "kadrolu bakan"a çıktı.

Şimdi de TBMM'nin yeni başkanı olacak. Lastik ayakkabıyla, zorluklarla bitirilen bir ilkokuldan, Meclis Başkanlığına giden uzun ve renkli bir yol. Yeni Şafak yazarı Hakan Albayrak'ın "Taş gibi statükocu" diye nitelendirdiği Çiçek'in başkanlığında, bakalım yeni Meclis yeni Anayasa'yı yapma görevini ne kadar yerine getirebilecek.

Saadetin anahtarı Molla Fenari'de duruyor

Gebze'ye bağlı Molla Fenari Köyü'nün hem Milli Görüşçüler hem de Milli Gazete için ayrı bir önemi var. Osmanlı'nın ilk Şeyhülislamı, büyük İslam alimi Molla Fenari'nin ismini taşıyan bu köy, güçlü müspet medyanın dünyayı nasıl değiştireceğini her fırsatta vurgulayan Milli Görüş'ün merhum Lideri Erbakan'ın da konuşmalarında sık sık örnek gösterdiği bir yer.

Çünkü Molla Fenari köyünde, Erbakan'ın "Geceli gündüzlü çalışmasıyla müspet medyanın öncüsü Milli Gazete olmuştur. Bu yolda her türlü engellemeye rağmen en hayırlı hizmetleri yapmaktadır. Onun için Türkiye'de insanların saadetini isteyen herkes Milli Gazete'nin güçlenmesi için elinden geleni yapmalıdır." sözünün önemini en iyi şekilde anlayan insanlar yaşıyor.

3 Kasım 2002 seçimlerinde büyük çoğunluk Milli Görüş'ün gerçek partisine değil, taklidine oy verirken, Molla Fenarililer yanılmamış, Saadet Partisi'ne yüzde 48 oy vermişlerdi. Çünkü orada 30 tane Milli Gazete abonesi vardı. Milli Gazete'nin en çok sattığı köy olarak ün yapan Molla Fenari köylülerinin tercihi bu seçimde de Milli Görüş'ün gerçek temsilcisi Saadet Partisi'ydi. Saadet Partisi Molla Fenari Köyü'nde bulunan 3 sandıktan çıkan oyların yüzde 45'ini alarak birinci parti oldu. Toplam geçerli 637 oyun 286'sını Saadet aldı.

Geçtiğimiz günlerde Molla Fenari köyünden Milli Görüşçüler, Genel Yayın Yönetmenimiz Mustafa Kurdaş'ı ziyaret edip, Saadet'in bu başarının sırrını anlattılar: "Güçlü müspet medya, güçlü siyaset". Yani Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya hedefine, Milli Gazete'nin ve dolayısıyla Saadet'in mesajlarının daha çok insana ulaşmasının sağlanmasıyla mümkün olacağını vurguladılar.

Malumunuz bu seçimin en önemli etkenlerinden biri güçlü medyaydı. Medya gücünü elinde bulunduranlar, medyaya daha çok çıkabilenler daha fazla oy aldı. Biz de Milli Gazete olarak Milli Görüş'ün sesinin daha gür çıkması için gayret sarf ediyoruz. Milli Görüş Lideri merhum Erbakan'ın, 38. kuruluş yıldönümümüzde önümüze koyduğu "Yürüyün, daha ileri yürüyün, istikbal sizindir" hedefi doğrultusundaki çalışmalarımızda başta Mola Fenarililer olmak üzere tüm Milli Görüşçülerin desteklerine teşekkür ediyor, bu gayretlerinin artarak devam etmesini bekliyoruz.

Bu ithalat Türkiye'yi batırır

Son dönem ihracat ve ithalat rakamları açıklandı. Dış ticaret açığı korkutucu yükselişini sürdürüyor. İhracat 2011 yılı Mayıs ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 11.7 artarak, 10 milyar 948 milyon dolara, ithalat yüzde 42.6 artarak 21 milyar 5 milyon dolara yükseldi. Yani ithalattaki artış ihracatı 4'e katladı. Türkiye ekonomisinin de ilk çeyrekte yüzde 11 büyüdüğü açıklandı. Türkiye, ithalata dayalı büyüme modelini uygulamaya devam ediyor.

Ancak ne hikmetse, "Büyümede rekor kırıyoruz, Çin'i geride bıraktık" haberini gören medya, ithalattaki korkunç patlamayı görmezden geliyor. Cari açığımızın GSYH'ya oranı yüzde 8. Bize yakın büyüyen Arjantin'de yüzde 3. Çin ve Endonezya'da ise cari fazla var. Cari açık vermeden de büyümek mümkün. Üretmeden büyüyoruz. İthalata dayalı büyüme, sıcak para ve kur politikaları sonucu ortaya çıkan cari açık sürdürülemez boyutta. Bizim medyamız kafasını kuma gömse de, yurt dışından ve Türkiye'den pek çok ekonomi uzmanı, ithalata ve cari açığa dayalı bu büyümenin Türkiye için büyük tehlike olduğu uyarısında bulunuyor.

Dileriz üretmeden büyüyen bir balona benzeyen ekonomimiz yakında patlamaz.

İthalattan sorumlu Devlet Bakanı kim?

İthalat ve ihracat rakamları açıklandıktan sonra Haber Merkezimize Dış Ticaret'ten sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın bir açıklaması düştü. İki sayfalık açıklamada, "ihracat şöyle arttı, şu ülkeye şu kadar ihracat yaptık", uzun uzun anlatılıyor. İthalat ise tek kelimeyle geçmiyor. Anladık sayın bakan sadece "ihracattan sorumlu devlet bakanı". Ama "ithalattan sorumlu devlet bakanı" kim açıklasın da, ithalatı ve dış ticaret açığını da ona soralım.

Demedi deme İbrahim!

Sadece İngiliz kraliyet ailesinin peri masalı evlilikleri olmayacak ya, bizim de bir peri masalımız var artık. 59 yaşındaki reklamcı Ali Taran ile 32 yaşındaki şarkıcı-yazar Ayşe Özyılmazel Bodrum'da sosyetenin katıldığı bir törenle medyatik bir evlilik yaptı. Medyamız bir haftadır, Ali aşağı, Ayşe yukarı, varsa yoksa bu haber(!)le ilgileniyor. Ali topu at, Ayşe topu tut! Suriye krizi de gölgede kaldı, Meclis'teki yemin krizi de... Yok kanser hastası eski eş nasıl terk edilir, yok bu kadar yaş farkı olur mu? Düğüne kimler katıldı, kimler katılmadı? Geline 100 bin TL'lik yüzük takıldı. Ali Taran, 21 yıllık kanserli eşinden 13 Haziran'da boşanmış. Ayşe Özyılmazel'in dediğine göre, bir ay önce tanışmışlar, 20 günlük ilişkileri varmış. Bodrum'daki düğünün sonunda gelin-damat ve davetliler hep birlikte havuza atlamış. Olayı peri masalı gibi sunanlar var, eleştirenler var.

İyi de bu millete ne? Bir reklamcı ile bir şarkıcı-yazarın evliliği bizi niye bu kadar ilgilendirsin. Bu düğün gerçekten yeni kabine, Meclis başkanlığı seçimi, yemin krizi, ekonomik sıkıntılar ve Suriye'deki gelişmeleri geride bırakıp, gazetelerimizin birinci sayfalarını koca koca fotoğraflarla meşgul edecek önemde mi acaba? Evlenenlerden biri reklamcı, diğeri yeni albüm çalışması olan şarkıcı-yazar olunca, evliliği eğlenceyle karıştıran bu tür adımlar da atılıyor elbet. Yeni evliler kusura bakmasın ama bu düğün baştan sona reklam kokuyor. Reklam amacına ulaştıktan sonra da yine gürültülü bir şekilde ayrılırlarsa hiç şaşırmayın.

Kayınpeder Neco'nun Kurtlar Vadisi dizisinde canlandırdığı karakter gerçek olsaydı, herhalde şöyle derdi: "Demedi deme İbrahim, bunlar bir aya kalmaz boşanırlar!"

04.07.2011 Milli Gazete

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.