- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
07 Kasım 2025- İstanbul20°C▼
- Ankara20°C
- İzmir22°C
- Konya18°C
- Sakarya20°C
- Şanlıurfa28°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep25°C
ALİ HAYDAR HAKSAL'DAN: DÜNYA SOFRASINDA BİZ HANGİ MASADAYIZ?
Dünyayı bölüştüren birkaç egemen kendilerine göre bir yapı oluşturuyorlar. Bunların içinde bir egemen var ki, var ile yok arasında. Fakat o, sinsi bir şekilde, görünmez bir el olarak orta yerde duruyor.

Türkiye, devlet olma geleneğine sahip ülkelerin başında geliyor bu coğrafyada. İran da öyle. İran mezhep konumu bakımından daha bir sınırlı imkâna sahip. Türkiye, büyük bir imkân birikimine sahip olmasına karşın, tutturduğu yol onu daha etkisiz kılıyor. Bunun başında İslam düşüncesinden tamamen uzaklaşmasına bağlı. Bu yapısıyla ne batılılar tarafından kabul ediliyor ne de İslâm coğrafyasında kendine yer bulabiliyor.
"Arap-Amerikan Baharı" sürecinden sonra, Türkiye'nin çırpınışları, öne atılışları, iştahlı görünmesine karşın bir itibara sahip olduğu söylenemez. Dünya sofrasında Türkiye'ye yer açılmaz. AB sürecini görüyoruz. Hep kapının dışında bekletilen bir çaresiz görünümünde.
Türkiye kendi kendisiyle de çelişiyor. Yapmak istemediği şeyleri istemeye istemeye yapmak durumunda kalıyor. Bu ise ona güçlü kılacak yerde daha da zayıflatıyor. Bunu Libya konusunda gördük. Bu sefer sıra Suriye'ye gelince Türkiye öylesine iştahla atıldı ki!.. Gelişmelere baktığımızda, sanki Türkiye kendi kendine gelin güvey olmuş gibi. Egemenler, süreci istedikleri gibi yönetiyorlar. Türkiye'nin inisiyatifinde ya da kontörlünde hiçbir şey yapılmak istenmiyor. Bir başka payanda ülkesi olan Katar, Türkiye'den daha önemli bir konuma sahip olabiliyor.
Buradan bakılınca, Türkiye'nin biçilen rol ya da dünya sofrasındaki yeri, kaba bir deyimle "kıytırık". Egemenler istedikleri zaman kendilerine adam olarak seçtiklerinin iplerini çekebiliyor, ardından onun yerine bir yenisini yerleştirebiliyorlar. Bunun son örneği Katar.
Dünya sofrasını egemenler, emperyaller işgal etmişlerdir. Müslümanların burada bir etki alanı yok. Türkiye'ye ise bu sofrada yer açılmak istenmiyor. Müslümanlara düşen, kendi sofralarını kurmaları. Orada söz sahibi olabilecekleri, etki alanını açabilecekleri bir hamleye bağlı.
Bütün yollar denenmiş durumda, hemen hiçbir sonuç alınamamış görünüyor. Elli yılı aşkın bir zamandır AB kapılarında süründürülen Türkiye bundan sonra bu kapıda ne kadar daha bekleyecek. Bu bekletiş, hem bir oyalama hem de Türkiye'nin daha etkisiz kılınması anlamına geliyor.
Bu kirli sofrada yer almaktansa, orada ezinç olarak yaşamaktansa, başlatılmış olan hamlelere devam etmesi. Yoksa bu gidişle kötürüm bir hâl ile yaşanmaya devam eder.
Bakın ki, İsrail istediği zaman istediklerini yapıyor ve yaptırtıyor. Son olarak Gazze saldırısı, pervasızlığın bir göstergesi. Bu bile bir ölçü değil mi?
16.11.2012 Milli Gazete
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.