27 Ekim 2025
  • İstanbul15°C
  • Ankara21°C
  • İzmir22°C
  • Konya21°C
  • Sakarya23°C
  • Şanlıurfa24°C
  • Trabzon19°C
  • Gaziantep22°C

ALİ İLBEY'DEN: KALEM VE YAZICININ DOSTLUĞU

Ahmet Doğan İLBEY

Kalem, yazıcısının suskunluğunun devam etmesine, kendine gönül alıcı sözler söylemeyişine içerlemişti. Yüreğinden kopan sayha ile konuşmaya başladı. Âcizane ben olmasaydım, dedi kalem, Kûr'an-ı Âzimmüşşan mushaf olarak Ümmet-i Muhammed'in gönlüne nasıl nur saçardı? Edipler ve alimler nasıl ulaştırırdı yazdıklarını bütün çağlara?

Kalemin sitemi yazıcının yüreğine ateş düşürdü. “Yazmayı terk edeceğim” sözü, inançlarını terk ediyormuş hissine dönüştü ve dimağına kıymık gibi batmaya başladı. Kalemin kadîm zamanlardan bu güne yaptığı hizmetler aklına geldi. Vicdanı yaralandı. Doğu'nun mütefekkirlerinin yazdıklarını ve Dîvan şairlerinin kalemi bir sevgili olarak gören beyitlerini okuduğunu hatırladı:

Kalem, kendisine verilen sırları hayatı pahasına başkasına söylemeyen bir sırdaştı. Tasavvufta kalemin sırdaşlığı dervişe benzetilirdi: “Her kişinün kir sırrın ide sînede nihan / Kat'olmayınca başı dimez hayr u şer kalem.” Yani, kalem seyr ü sülûk yolunda olan ve bu yolda aşk kılıcına başını kestirmiş aşık ve sadık biridir.

“A'dayı zemme başlasa zehr akıdur dili / Ahbaba medh okusa şekerler saçar kalem” diyen Helakî'ye göre kalem, “dostunu ve düşmanını (a'da) ayırabilen akl-ı selîm sahibi bir insan” gibiydi.

Şair Ahmed Paşa'nın, harfleri, yani yazıyı “Kur'an-ı Kerîm'in indirildiği Kadir Gecesi'ne benzetirken, kalemi de o gece secdeye kapanan ağaca benzettiği” mısralarını okuyup cezbeye kapıldığı vakitleri nasıl unutabilirdi: “Şeb-i Kadre döndi o miskîn rakam / Sücûd itse tan mı dıraht-ı kalem.”

Şairlerin büyük atası Fuzûlî'nin: “Alınmış akçe ile bir kulundur makbûl / Başını eğer keseler eylemez firar kalem” beyitiyle kalemi “Başını kesseler bile firar etmeyecek makbul bir kul olarak” tasvir etmesi, kaleme olan sevdasını coştururdu

Taşlıcalı Yahya', “Surh ile name yazduğunı göricek didüm / Gör nice kanlar ağlar elünden kalem senün” beyitiyle, kalemi aşığına naz yaparak eziyet eden maşuğa benzetmesi, tam da kaleme olan dostluğunu anlatıyordu.

Yazıcının gücü marifetinden olduğu kadar, kalemin sadakatli dostluğundan da neşet ederdi. İnsanoğlu kalemin sayesinde okumuştu yazdıklarını. Yazdıkları, kalemin hasbî çalışkanlığıyla kağıdın yumuşak sayfalarında neşvünema bulmuştu? Gönlünde demlenen kelimeler kağıda düştükçe sevinçten uçup kendinden geçtiği zamanlar aklına geldi? Kalem olmasaydı yazıcı, hünerini nasıl gerçekleştirirdi. Bu sualler döküldü yazıcının dilinden.

Kalemin dedikleri de yazıcının da dedikleri doğruydu. Etle tırnak gibi birbiriyle bütünleşmiş kalem ve yazıcının dostluğu insanoğlundan eskiydi. Dostluklarının mecburî ve rutin bir vazife beraberliğinden doğmadığını yerler ve gökler bilirdi? Aşk ve meşkle birlikte olunan bir dostluktu bu. Yazının sırlarını, düşüncelerini ve duygularını beraber taşımışlardı. Aralarında kimselerin bilmediği ne sırlar vardı? Ne cilveler yapmışlardı birbirlerine? Yazıcı, kalemin gönlünü kırdığında fazlasıyla alırdı.

Âlimler ve edipler bildirmişlerdir ki, ilk çağlardan bu yana bu iki dost arasında bencillik görülmemiş. Hep sevmişler birbirlerini. Bir varken diğeri de olacaktı. Fıtratları ve vazifeleri onları aynı yazgı içinde dost kılmıştı. Yazıcı yazmaya başladı mı kalem sevincinden uçardı. Hemhal olduğu tek yoldaşı kalemdi. Derûnunda olan her şeyi kaleme anlatır ve onunla söyleşerek yalnız olmadığını anlardı her dem.

Âlimanın ve üdebanın sözleri aklına geldi yazıcının. Kalem dostluğu kıymetlidir, bilene. Benzerler arasında hasıl olur kalem dostluğu; kalemi aynı istikamette tutanlar arasında… Şimdiki zaman yazıcılarının çoğu yazı yazsalar da kalemini terk eden kalpsiz ve mazisiz modern yazıcılardır. Çünkü kalemle yazmıyorlar artık. Yazıcı, yüreğinde bir sızı hissetti. Bir ah çekti. Kaleme vefa gösterenlerdenim şükür, kalemle gönül bağım bezm-i elestte verilen söz üzere devam ediyor, dedi.

Yüreğine indi kaleme söyledikleri. Hayatı kendine sırlı ve manalı kılan, sokakta haydut olmaktan ve modernizmin dişlilerinden kurtaran kaleme söylediği sözlerden bin pişman oldu, içi yandı. Dosthanesinde, yani mağarasında maveraî bir hayatı yaşamasını öğreten kitaptan sonra yazının efsunî gücüyle tanıştıran kalem değil miydi?

Yazıcı vecdden ve fikirden dönen başını masaya koydu. Hayal ile rüya arasında bir anı yaşadı bir müddet. Sonra vicdanını doğrultmak için, hüzünlü duruşuyla Vav halini almış kaleme baktı. Eline aldı, sevdi onu. Ey, vefalı dost! Başım döndüğünde kadîm hikayen aklıma geldi. Hikayeni anlatıp, kırdığım gönlünü almak istiyorum, dedi:

“KALEM, HİKÂYE-İ EVVELDİ VE İMTİHAN-I EVVELİ YAZANDI”

Kalemin de, yazıcısı gibi kalbi ve yaratılış hikayesi vardı. Modern zamanlara gelinmeden önceki alimlerin ve ediplerin aşkla söylediği bir söz vardı: “Kalem, hikaye-i evveldi ve imtihan-ı evveli yazandı.” Dünya hayatının başını ve sonunu yazmak için kalem gerekliydi. Manevî ve zahirî kelamı hurufata geçirecek olandı. Müfessirlerin beyan-ı ilmiyle “Kalemden damlayan mürekkep kaderi kudrete izafe eden bir aletti…”

“Müsebbibü'l-esbab'ın keşfi” için yaratılmıştı kalem. Yani sebeplerin sebebi hakiki müsebbip olan Allah tealanın buyruklarını yazmak için vazifelendirilmişti. Makbul kitaplarımızda mana dolu şu sözü okuyunca kaleme hürmetim daha da artmıştı: “Kün emrine ilk ram olan kalem idi.”

Dünyaya Âdemoğullarının hikayesini yazmak için gelmişti kalem. Kardeşini öldürerek imtihanı kaybeden Kabil'i, Levh-i Mahfuz'a yazan kalemdi. Bu imtihanda Rabbine uçan Habil'in yazgısını, sonra bütün kavimlerin ve onlara gönderilen peygamberlerin hikayesini, yeryüzünde deveran eden, olup biten her şeyi yazmış ve yazmaya devam edecekti kalem. İbret olsun diye güzel ve mukaddes olanın yanında çirkin ve kötü olanı da yazmış ve yazmayı sürdürecekti dünya yıkılana kadar.

--------------------------------------------------

İLÂVE YAZI:

BİR VAK'A-YI HAYRİYE

Genelkurmay Başkanlığı, Askerî Liselerde “Seçmeli Kur'an derslerinin verilmesini onaylamış.” Bu mazlum ve mazrur millet için ne bahtiyarlık! Demek ki ufukta fecir pırıltıları gözükecek. Demek ki hak yerini bulacak…

*******************

BİR VAK'A-YI ÂDİYE

KSÜ'de “Rock Fest Konseri” düzenlenmiş. Yabancı Diller Meslek Yüksek Okulu Medya ve İletişim Öğrenci Topluluğu iş birliğince düzenlenen “Rock” konserinin tertipçileri “Yılda 3-4 defa bu tür konserler düzenlediklerini” ifade ederek, “Uyum faaliyetleri kapsamında öğrencilerle birlikte bir çok çalışmayı gerçekleştirdiklerini” ifade ettiler. Ne fena! Maraşlı İslamların, yani Maraşlı Türklerin memleketinde “Rock konseri” öğrencilere nasıl bir “uyum” sağlayacakmış? “Uyum” dan anlaşılan “Batı kültürü “Rock” müziği ise çok kötü! Öğrencileri zehirlemenin zihnî metodlarından biri. “Uyum faaliyetlerini” Tanzimat'tan bu yana iyi tanırız biz. Bilhassa Atatürkçü Cumhuriyet, “Uyum faaliyetlerini” en şedit biçimde gerçekleştirdi. “Uyum”, bu necip milleti yavaş yavaş Avrupalılaştırmanın resmî ve uluslararası diplomatik adıdır. “Uyum faaliyetleri” tehlikeli ve Batılılaşmaya “entegre” işlemidir. Görüldüğü yerde ezilmeli ve öğrencileri uzak tutmalıdır. Öğrencileri türkülere, tasavvufî şarkılara “Uyum sağlayacak” faaliyetler ne güne duruyor?

27.11.2012 Habervaktim.com

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.