- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
 27 Ekim 2025
27 Ekim 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara21°C
- İzmir22°C
- Konya21°C
- Sakarya23°C
- Şanlıurfa24°C
- Trabzon19°C
- Gaziantep22°C
ALİ İLBEY'DEN: KALEMİN YARATILIŞI

Ahmet Doğan İLBEY
İnsanın gönlünü doldurmak ve Allah'ın yolunda olmak için kalem tutanlar, Kalem Sûresi'nde yer alan ayete döne döne sevinmeleri ve şükretmeleri gerek. “Kaleme ve yazdıklarına yemin edildiği” ve çoğul olarak ifade edilen kalemin (aklam) “ilahî ilmin sonsuzluğu, yeryüzündeki ağaçların tamamı kalem, denizlerin de yedi katı daha artırılarak mürekkep olması halinde bile ilahî kelamın yazmakla tükenmeyeceği” buyruluyor.
Kalemle nikahlananlar ve kalemi sevgili olarak bilenler için bundan güzel müjde olur mu?
Efendimiz s.a.v., “Haberiniz olsun ki, Allah'ın ilk yarattığı kalemdir, sonra da Nun'dur ki, o divittir. Ona ‘yaz' dedi, kalem de: ‘Ey Rabbim, ne yazayım' dedi. Allah: ‘Kaderi, gelmiş geçmiş ve gelecek her şeyi yaz' diye emretti. İşte o anda kalem olmuş ve kıyamete kadar olacakları yazmış” buyuruyor.
Kalemin yazdıkları bir kez düştü mü defter-i amalimize, bir daha silinmeyeceğine göre, amellerimize itina göstermek ve kaleme tazimde bulunmak gerek. O vakit yapılacak iş, Efendimiz s.a.v.'ın buyurduklarıyla talim etmek:
“Kalemin kaldırılması var. ‘Uyanıncaya kadar uyuyandan, ergenlik çağına girinceye kadar çocuktan, akıllanıncaya kadar deliden ve bunaktan, uğradığı musibetten kurtuluncaya kadar musibete uğrayandan kalemin kaldırıldığı, yani kalemin onlar hakkında günah yazmayacağı bildirilmiştir.”
Kaleme vahyî manası bakıldığında Müslüman olmanın şart ve tekliflerine muhataplık karşımıza çıkar. “Kalemin kaldırılması” İslam'ın teklifinin kaldırılması ve muhatabının mükellef olmadığı manasına gelir.
Yani, İslam'ın mesuliyetlerini yüklenmekten muaf olanlardan “Kalemin kaldırıldığı ve kalemin insanlar hakkında yazdığı hususların asla değişmeyeceğine inanmak gerektiği” buyruluyor.
Öyleyse muradımız ve davamız, kalemin üstümüzden kaldırılmadığı ve her an kalemin yazdıklarına muhatap kamil bir insan olmak olmalı. Kalemin uhrevî manasına da her an muhatap olduğumuzu bilmek, kendimizi bilmektir.
KALEMİN HÂL TERCÜMESİ
Âlimlere göre, İslamî naslarda iki çeşit kalemden söz edilir. İlki insanın öğrenme vasıtası olan kalem. İkincisi ilahî, yahut manevî kalemdir. Yani levh-i mahfûza yazan ilk ilahî kalemin varlığına işaret edilir. İlk yaratılanın akıl veya cevher olduğu, bununda kalemle aynı manaya geldiği, yaratılışın başlangıcından sonsuza kadar vukû bulacak her şeyi ilahî ilme göre kaydedecek manevî bir kalemin bulunduğu belirtilir.
Kalem sûresi, 1. ayeti “Nûn ve kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki” diye başlar. Alak (ikra) sûresi 4.ayeti “Ki O kalemle (yazmayı) öğretendir) buyuruyor. Demek ki kalemin derûnunda mukaddeslerin emrine tabilik derecesine göre kıymeti var.
Sûfî alimler, Kur'an-ı Kerîm'de kaleme yemin edilmesinin manasını okumak ve yazmakla, yani ilme verilen ehemmiyete bağlarlar
“Kalem”in, Müslümanların Allah'a yönelişinde ve hayatındaki değerine dair Ömer Nasuhi Bilmen'in tefsirinde geçen şu cümleleri, edipler ve muharrirler kalemi her tutuşlarında hatırlayıp niyazda bulunmalı:
“Şöyle ki: (Nûn ve Kalem) andolsun (ve) meleklerin hayr ve salaha dair veya hafaza meleklerin amali beşeriyeye ait veya kalem sahiplerinin mütenevvi (çeşitli) mevzulara müteallik (yazdıklarıyla şeylere andolsun ki) beyan olunacak hususat, birer hakikattir.”
Kur'an'ı Kerîm'in istikametinde tutulan kalemin yazdıklarının hakikate götüren vasıta olarak görülmesi ne büyük bahtiyarlık! Bu bahtiyarlığı yürekten kuşanmak isteyenlere müfessirimiz bir de müjde veriyor:
“Çeşitli manaların yanında Nûn'dan maksat, mürekkep hokkasıdır veya mürekkeptir. Kalem ile hokkanın büyük menfaatleri olduğu için, neşr-i ilme hadim bulundukları için manevî kıymetlerine işaret için kendilerine ( Nûn ve Kalem'e ) böyle yemin edilmiştir.”
NUN VE KALEM
Allah Teala, “Nun” harfine, kaleme ve yazıya yemin ederek “buyuruyor.” Nun, Kur'an elifbasında harflerden bir harftir ve Kalem Suresine başlangıçtır. “Nun” harfi ile kalem ve yazı arasındaki bağ ve ayette bunlara yemin edilmiş olmasının bildirilmesi değerini yüceltiyor. Bu mana ile okumayı, yazmayı ve ilim yapmayı buyuruyor. Kalemin yazdıklarını bilmek için ilim yapmak gerek.
Demek ki kalemi eline alan, kalemin hakkını vermeli ve mukaddeslerin emrinde kullanmalı.
Kalemle ilgili bir ayet tefsiri, kalemi bize daha çok sevdirecek manadadır:
“Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Yani su üzerinde Nûn'u yarattı. Sonra onun üzerine yeryüzünü örttü. Kalem yaratılınca bütün olacaklar oldu. Kainat yaratıldı ve yer Nûn'un sırtına döşendi. Sonra arz hareket etti. Rabb ona ‘yaz' dedi. O da kıyamete kadar olacakları yazdı. Başlangıçta kalem-i ala, yani ilahî kalem ve yüce kalem denilen Nûn'a ezelî takdirde kıyamete kadar olacak şeylerin planını yazan akl-ı evvel (ilk akıl) ve Muhammedî nûr denmiştir.”
“ÇÜNKÜ KALEM, DİLİN KARDEŞİDİR”
Bir başka tefsirde şöyle: “Hokka ile kaleme yemin edilmiştir. Nûn'a, nurdan levha denilmiştir. Nûn'un, divit ve kaleme teşbih olarak, Rabbimizin yemin ettiği ve yüce katında yaratıp emir verdiği kalemdir. O kalem de emir üzere kıyamete kadar olacak şeyleri yazmıştır.”
Âlim İbni Abbas'ın söyledikleri de bu mana üzerededir: “Şer'an bilinen kalemdir ki, o da Levh-i Mahfuz'u yazan kalemdir. Yani Kur'an yazılan kalemdir. Bu yazı işi bütün ilimlerin, dünya ve ahiret işlerinin direğidir. Çünkü kalem, dilin kardeşidir ve Allah tarafından verilen bir nimettir.”
Fahreddin-i Razi'nin dediklerine kulak verelim: “Vel-kalem hakkında iki görüş vardır. İlki, yemin edilen kalem, gökte ve yerde bulunan her şeyi yazan kalemin cins ismidir. Allah, insana bu kalemle öğretti. Kalemle ihsan etmesiyle de minnet buyurmuştur. Meali şöyle: Kalem, üçüncü şahsı ikinci şahıs yerine koyar. Bunlardan hareketle ‘insan kalemi' manasına gelen kalem vardır. Ona yazdıran bir akıl ve anlayış vardır. Kalem ona teslimdir.”
Kalemi ve yazıyı Allah c.c. ile irtibatlandıran yalnızca İslam medeniyetidir ki, bu sahada çeşitli hat ve kitabî yazı sanatı üstüne eserler Müslüman kültüründe ilim olarak neşvünema bulmuştur. Bundandır ki kalem hürmete şayandır.
Kitaplardan öğrendiğime göre, iki çeşit kalem var: İlki, ilahî Levh-i Mahfuz'u yazan Allah'ın yarattığı kalem. Diğeri, ilim yapmak, düşünce ve duyguları yazmak için kullanılan maddî kalem. Hayatı kalemle geçenlerin tuttuğu kalem maddî kalemdir ki, İlk kalemin istikametinde kullananlara helal olsun.
Allah'ın, peygamberlerine gönderdiği vahiyleri yazan ilk kaleme, Müslümanların amellerini ve kainattaki olup bitenleri yazan meleklerin kalemine selam olsun!
-------------------------------------------
İLÂVE YAZI:
ŞAİR MEMDUH ATALAY, ŞİİRİ BÖYLE YAZINCA VECDE GEÇMEZ MİSİNİZ?
Şair bir dostunuz varsa şayet, sevinin. Çünkü o, sizi modernizmden ve akl-ı meaş'tan uzak tutar. Gönlünü gönlünüzü katar ve tutar elinizden dağların yücelerine çıkarır. Bir ulvi, bir fikirli isyan havasında türkü söyleyerek vecde geçirir sizi. Şair dost, şiiri böyle yazarsa bir yanınız aşk, bir yanınız ölümle kucaklaşıp coşarak cezbeye kapılmaz mısınız?
Bu şair, Memduh Atalay olunca yüreğiniz ve fikirleriniz işte böyle bin miligramlık ateşle kıvranmaya başlar, aşkı ve ölümü Hakk'tan bilip divane olursunuz. Şair, “Bizim” şiirimizi yazmış. Hikayesi dostluk olan mazi ve hal iç içe süren ve hiç eskimeyen bir hayatın hikayesi bu. Şair, mana aleminin sarhoşu olmuş, gönlümüzü, aşk ve ölümü bir ederek cezbesiyle tutuşturuyor, Fuzûlî ve Nesimi gibi mısralarıyla üstümüze üstümüze geliyor. Şu mısralar yüreğimi vurdu geçti, yaktı geçti:
“Çünkü aşk şiirden önce gelirdi / Ben adını ağaca yazdığım günden beri / Bıçaklar keskinleştiğinde bizdik yine Allah'ın aslanı / Ali'den gelen bir damarımız var ki hep dimdik korkusuz / Ölümü güzelleştirdik ve ismimiz yaşadı çocuklarda / Tütün gibi sarıp yaktık dünyayı / Çay gibi ikram ettik tüm dünyalıkları / Neyimiz var boş bardak ve bir içimlik tütünden başka / Biz bir gölge gibi geçtik vicdanlarınızın ve eşyalarınızın arasından / Ve dünyayı bir katır gibi tutup yularından / Dünyalıkları dünyaya sığmayanlara / Musalla kardeşlerine ve iz süren avcılara / Bıraktık!”
Şiir böyle olur ey azizan! Ses, ahenk, kütük ve nakış bir arada. Üslûpta heybet ve niyaz, hüzün ve çığlık yan yana. Şair Memduh Atalay'ın aşk, ölüm ve dostluk etrafında dolanan kıvrandırıcı şiiri kendinden geçmek isteyenlere, ehl-i irfana ve yüreği yanında olanlara sunulur:
“Bizim Şiirimiz”
“Aşk şiiri yazamazdı Hasan Hüseyin / Çünkü aşk şiirden önce gelirdi / Ben adını ağaca yazdığım günden beri / Bir ileri iki geri ama sen hep şiirden içerisin / Adam aldırma demeden tam ortasında savaşın / Cihadın derdik eskiden eskimeyen davalar zamanında / Şimdi yedeğindeyiz karşı çıktığımız das kapital davasının / Ve savaşımızın tam ortasında das kapital / Şiirini de yazarız aşkın resmini de çekeriz gözyaşının / Gel merhamet rozeti satın alalım kadın uğultulu bir kermesten / Üzerinde az fikir de olsun eskiyi hatırlatan / Dergilerde adımız protokolde yerimiz sağlamlaşsın / Eskinin anısına / Severken de çocuktuk kavgada muzafferken de / Ağladık hep emellerin boş kalan avuçlarına / Bizi bulutsu gözlerimizden tanıdı tarihin tüm Hüseyinleri / Namlular bizi gösterdiğinde aynı sesin yankısı / Bıçaklar keskinleştiğinde bizdik yine Allah'ın aslanı / Ali'den gelen bir damarımız var ki hep dimdik korkusuz / Ölümü güzelleştirdik ve ismimiz yaşadı çocuklarda / Adam gibi ölmesini bildik şükür / Kara tahvil etmeden / Şimdi aşktan ayrı görünen yüzümüzü çok katlı bir muska gibi / Ağaran saçlarımız örtüyor hal ehli bilir / Tütün gibi sarıp yaktık dünyayı / Çay gibi ikram ettik tüm dünyalıkları / Neyimiz var boş bardak ve bir içimlik tütünden başka / Belli yerimizi yadırgadık bizi yadırgadı tüm kartviziti olanlar / Biz bir gölge gibi geçtik vicdanlarınızın ve eşyalarınızın arasından / Ve dünyayı bir katır gibi tutup yularından / Dünyalıkları dünyaya sığmayanlara / Musalla kardeşlerine ve iz süren avcılara / Bıraktık! / Aşk da bize yakışırdı Ahmet abi şiir de / Protokolde yerimiz yok dergilerde adımız / Bir içimlik tütün bir bardak çay / Birlikte içmedik mi dost bahçesinde / Hem Ali hem Muzafferdik bir de İsmail / Bir neslin anısına bıçaklarla denenen / Ben yadırgadım yerimi dünya ne ki / Ölüm aklımın karası / Ölüm ruhumun mayası / Ölüm Ahmet abi / Mutlaka ikindi sonrası”
06.11.2012 Habervaktim
Yorumlar
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.