- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
27 Ekim 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara21°C
- İzmir22°C
- Konya21°C
- Sakarya23°C
- Şanlıurfa24°C
- Trabzon19°C
- Gaziantep22°C
ALİ İLBEY'DEN: MARAŞ'TA BİR MAĞARA VARDI

Ahmet Doğan İLBEY
Bir Hocam'dı. Bir Hocam âlimdi, ârifti ve ehl-i dildi. Münevveranın ve talebenin derdine derman olur, onlarla onların dilinden konuşurdu. Bu mağarada yapılan sohbetler, müdâvimlerin hakikati bulma yolu, yani seyr u sülûku idi. Bu mağaranın ışığı şehrin ışıklarına benzemezdi. Gönlü ışıtan nurlu bir ışıktı.
Maraş'taki mağara Bir Hocam'ın ilim ve irfanıyla meydana gelen Mekteb-i İrfandı. Yaygın nâmıyla "Fikir Dükkânı"ydı. Bilgiye ve gönüllere açılan bir kapıydı. Girişi kolay, çıkışı kalben zordu. Lisanî bir bağımlılık yapardı.
Mağaraya duhul eden okumuş, okumamış her Allah'ın kulu kısa sürede mânevî ve meşrebî bir alışkanlık kazanır, sonra aidiyet hisseder ve bir daha ayrılmak istemezdi. Çünkü kalbinden ve fikrinden tutuluyordu mağaraya.
"Homoekonomikus"un hâkim olduğu bu çağda hazret-i insan kalabilmenin tâlimi yapılırdı bu mağarada. Kalp ve kafa inşa edilirdi. Kalp ve kafaca mâsivaya kapılanlar, kalben ve ruhen düşkün olanlar bu mağaraya yolu düşmüşse şayet muhakkak tedavi olup iyileşirlerdi.
Dünyalık her nesne ve imkâna mâlik olup da adam olamayan yarımlar adam edilirdi. Adam gibi adam yapılırdı ham ervahlar. Kırık kalpler tâmir edilir, pas tutmuş gönüller cilalanırdı. Ham duygular ve düşünceler pişirilir ve kemâlâta erdirilirdi.
Müdâvimler her cuma gecesi "taze ölüyü bekleyen mezar" arzusuyla giderlerdi bu mağaraya. Nefsiyle ve dünya ile dâvası olan mağara dostları seher vaktine kadar aşk ve vecd içinde süren Bir Hocam'ın sohbetleriyle mânevî ve fikrî bakımdan ihya olmuş bir halde dönerlerdi evlerine.
Bir Hocam'ın sohbetlerinde bulunanlar onun lisanî câzibesine tutulur ve bir daha ayrılmazlardı bu mağaradan. Müdâvimler ilme'l yakîn mertebede bulunsalar da, kütüphane raflarının dolusu kitap okumuş olsalar da, onun sohbetinden sonra ne kadar yavan, dünyevî ve kitabî malûmatlar yığını içinde boş yere boğulduklarını anlardı.
Bu mekânda "utmak için sohbet edilmez" ve bilenle bilmeyen arasında tafra satmak, rekabet etmek fiili aslâ olmazdı.
Mağara efradınca yatsıyı kıldıktan sonra yatıp uyuyanlar kınanırdı. Çünkü mağara ehli, geceleri fikrî, edebî ve tasavvufî sohbetlerle tâlim etmesi gereken hüzünkâr bir dâva adamıydı.
Modernizmin dayattığı bir biçim olarak kıdemlilerin önde, gençlerin arkada oturduğu sevimsiz ve samimîyetsiz bir oturma düzeni görülmezdi. Derece, rütbe ve mevki olmazdı bu mağara erkânında. Hiyerarşik oturma düzeni yoktu ve minderler numaralı değildi. Bir Hocam boş bulunan bir yere otururdu. Gelenekli sohbetimizdeki oturma âdâbı yaşatılırdı.
Kelâmın ve sohbetin kudreti, fikrin ve ilmin hası ile birleştirilir; İslâm, millet, medeniyet, tasavvuf ve insan üstüne tâlim yapılır, terbiye görülürdü bu mağarada. Fakat aslâ bu tâlim ve terbiye tâğutî rejimin "kurum ve kuruluşlarında" yer kapmak için vesile edilmez ve harcanmazdı. Vakt-i Saadet'te olduğu gibi Yaradan'a ve Resûlüne ayarlı fikir ve gönül tâlimi yapılırdı yalnızca.
Şehirden bu mağaraya giden yolu bilen bilmeyene öğretirdi. "Mağaraya gider" diye bir tabela yoktu. Böyle bir fiil, denî "uygarlık" elinde esir olan şehrin yasalarına aykırıydı ve cürüm sayılırdı.
Şehrin karşısında meşrûiyeti tanınmamıştı bu mağaranın. Şehrin iktidarına göre gayr-ı meşru addedilirdi. Varlığını yârân ve müdavimlerinin yürek gücüyle sürdürüyordu.
----------------------------------------
İLÂVE YAZI:
GÖNLÜME DÜŞENLER
Ökkeş Ekberoğlu; nizam-âlem Türklerinden ve bu kolun ileri gelenlerinden. Fikir Dükkânı'nın, yani Mekteb-i İrfan'ın müdavimlerinden olup, "Bir Hocam"ın hususi bağlılarından. Devlet mektebinde "kırık ayak" bir talebe iken, hocası olan "Bir Hocam"ın, elinden tutmasıyla hidayete eren, fikrî şahsiyete kavuşan, alp iken alperen olan sevimli bu gönül dostu, Hocası'nın peşinden ayrılmayan sâdık biridir. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nu çok seven bir alperendir. Serazat bir Türk iken maişet ve aile nizamı içinde yerleşik hayata geçerek, istikrarlı bir yolda gençlere "reislik" etmekte ve göz kulak olmaktadır. Dostluğun pîrleri ondan râzı olsun.
08.09.2012 Habervaktim
Yorumlar
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.