Efendimiz s.a.v. bu ayetle emrolunduktan sonra insanı, kainatı, gece ve gündüzü, mevsimleri, dağları, çölleri, suyu, hayvanatı ve nebatatı okudu. İnsanların zulümlerini, taptıkları putları, katliamları, haksızlıkları, kadınlara, kız çocuklarına reva görülen muameleyi, Mekke'yi, Kabe'nin kutsîliğini, Allah'ın bu mekanı koruduğunu da okudu. Kavimlerin helak oluşlarını, peygamberlerin akıbetlerini, kendilerini, yetimliğini, Allah'ın, üzerindeki rahmetini, bütün kulların üzerindeki rahmet ve keremini okudu.
Efendimiz s.a.v.'ın sünnetleri okuma üstüne bina edilmiştir. Vahyin bu ilk emri ile bu dünyada okuma ameliyesi başlar. Kur'an-ı Kerim'in okunmasının tebliğiyle beraber Efendimiz s.a.v'ın hadîslerinde buyrulan ilim tavsiyesi, beşerî hüviyetteki kitapların da okunmasını meşrûlaştırıyor ve okuma güzel amellerden sayılıyor.
İslam medeniyetimizin kurucu ve taşıyıcıları çok okuyan insanlardı. Fahreddin er-Razî on iki bin sayfa eser yazmış bir zat. Sofraya oturduğunda bir yandan yemeğini yer, diğer taraftan kitap okurdu.
İmam-ı Azam Hazretlerinin bir mezhep imamı oluşunun arkasındaki esas saik, bir gününün çoğunu kitap okumaya ayırmış olmasıdır.
“Yeme, içme, uyku ihtiyacı olmasaydı da bütün zamanımızı ilimle ve ibadetle geçirseydik” diyen mezhep kurucusu İmam Malik Hazretleri, tuvalette geçen vaktine dahi üzülür, az yemek yiyerek üç günde bir tuvalete giderdi.
Mevlana Hazretleri yalnız irşad ve sema eden bir mübarek kişi değildir. Onun vasıflarının ön önemlisi gece gündüz kitap okumasıdır.
Oku, Allah aşkına! Okumadan bir “şey” olunmaz.
---------------------------------------
İLÂVE YAZI:
GÖNLÜME DÜŞENLERHüseyin Aksu; Fikir Dükkanı'nın, yani Mekteb-i İrfan'ın ikinci kuşak müdavimlerinden. Bir Hocam kolundan bağlı. Nizam-ı alem Türklerindir. Zihniyeti sağlam bir dost. İdeolojik “çar-çur”un ve ajitasyonun bol olduğu bir şehirde talebelik yaptı. “Vatan satılıyor” üzerinden atılan oltalara ve derin “gaz”lara gelmedi. Bu yönde akranlarına “alperen” tipinin kaos ortamlarında nasıl hareket edeceğini anlattı. Yaşının üstünde bir kemalat ve fikirle dönüp, akademisyen olarak Güneydoğu'ya dahili gurbete gitti. Onu hep takdir ederim; “Türk” geçinen her babayiğidin vazife yapamadığı Güneydoğu'da Osmanlı Türk'ünün millet anlayışını yüreğine aldığı bir dille, “bizi”, yani Millî Mücadele'deki gibi millet-i beyzanın hadimi olan Müslüman Türk milletini temsil etti. Bu bölgedeki Kürt ve Arap milletdaşlarımızla aynı dinin zemininde bir millet olduğumuz anlayışıyla camide, çayhanede, bakkalda bir oldu. Türkiye, doğusundan batısına böyle bir nesille kurtulacaktır.
21.07.2012 Habervaktim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.