- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
27 Ekim 2025- İstanbul14°C▼
- Ankara21°C
- İzmir22°C
- Konya18°C
- Sakarya15°C
- Şanlıurfa20°C
- Trabzon22°C
- Gaziantep16°C
“ALİ ŞÜKRÜ BEY: HÜRRİYET UĞRUNA 39 YIL” KİTABI ELEŞTİRİLERİNE CEVAP
“Ali Şükrü Bey: Hürriyet Uğruna 39 Yıl” Kitabına Yahya Düzenli Tarafından Yapılan “Eleştirilere” Cevap

25 Mart 2015 Çarşamba 10:57
Necmettin Alkan/Uğur Üçüncü
Trabzon Büyükşehir Belediyesi tarafından yayınlanan “Ali Şükrü Bey: Hürriyet Uğruna 39 Yıl” kitabı, 27 Şubat 2015 tarihinde güzel bir tanıtım ve imza töreniyle Trabzon kamuoyuna ve tarih meraklılarının istifadesine sunulmuştur. Bu eserin yayımlanmasının amacı ise, tarihin tozlu sayfalarına terk edilen Ali Şükrü Bey’in tekrar hak ettiği değeri kazanması ve yakın tarihimize ışık tutmasına vesile olmaktır. Ayrıca onun siyasî, entelektüel ve mücâdeleci çok yönlü kimliğinin; aksiyon ve fikir adamı özelliğinin gündeme getirilmesidir. Bu duygularla ve amaçlarla kaleme aldığımız bu telif eserimiz hakkında birçok olumlu yorumlar alınmıştır. Bununla beraber bazı küçük eleştiriler de gelmedi değil. Fakat bunlardan bir tanesi, eleştiri sınırlarını aşan karalama ve iftiralarla doludur.
Malum olduğu üzere eleştiri, ilmî çalışmaların vazgeçilmezlerindendir. İlmî endişeler merkezli ve hakkaniyetli yapılan eleştiriler, bilimin gelişmesindeki en önemli araçlardan biri olagelmiştir. Özellikle de tarih gibi sosyal bilimler, bu anlamda eleştiriye açık alanların başında gelmektedir. Bir tarihçi ve sosyal bilimci olarak bunun farkındayız. Fakat bir eleştiri ilgili çalışmayla alakalı bir hakikate işaret edip ona bir katkı sağlanması niyetiyle değil de, çok daha farklı şahsî amaçlar için yapılırsa, işte o zaman tam tersine ilme zarar verir. Yahya Düzenli’nin eleştirisi gerek muhteva ve gerekse üslûp olarak bir “eleştiri” yazısı olmaktan öte “vehimlerinden” ve “ithâmlarından” mülhem bir “karalama” denemesidir. Zîrâ 330 sayfalık kitabımız hakkında karaladığı bu yazı, ilk harfinden başlayarak son noktasına kadar aklı, idraki, izânı, vicdanı; kısacası insanî olan her şeyi zorlayacak kadar ağır ithâmları ve iftiraları ihtiva eden; kadîm geleneğimizin güzel düsturlarından biri olan hüsn-i niyeti bitiren ifadelerle doludur. Bundan dolayı mahkeme hakkımızı şimdilik saklı tutmak kaydıyla, bu cevabî yazıyla yetinelim.
Düzenli, Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin teklifleri üzerine kaleme aldığımız 330 sayfalık “Ali Şükrü Bey: Hürriyet Uğruna 39 Yıl” çalışmamızın yayınlanmasından sonra takriben 16 gün gibi kısa bir süre zarfında inceleyerek (!) “Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nden Skandal Kitap: Ali Şükrü Bey” başlıklı bu yazısını karalayarak kendi internet sayfasında[1], ardından ise Türkiye Yazarlar Birliği’nin internet sayfasında yayımladı.[2]
Yahya Düzenli’nin durumunu en güzel Mevlâna Celâleddin Rûmî anlatıyor: “Herkesin hareketi, kendisinin bulunduğu yere göredir. Bu yüzden herkes kendi varlık çemberinden görür. Mavi cam, güneşi mavi gösterir; kırmızı da kırmızı gösterir.”[3] Kendisi, “Ali Şükrü Bey Hürriyet Uğruna 39 Yıl”[4] adlı çalışmamızı okurken, değerlendirirken ve hakkındaki o “skandal” yazıyı karalarken, nasıl bir hâlet-i rûhiye içindeydi ve hangi renk gözlüğü takmıştı, bilemiyoruz. Bu hâli aslında bizi çok da ilgilendirmiyor. Fakat böylesine bir “skandal” yazıyı karalamasına; tamamen kendi vehminden hareketle uydurduğu olmadık ithâmlarla ve iftirâlarla bizleri ve kitabımızı itibarsızlaştırmak istemesine karşı sessiz kalamazdık. Düzenli’nin burada hem şahsımızı hem meslekî kariyerimizi ve hem de asıl olarak yayınladığımız telif eserimizi karalama gayretine karşı bir cevap vermek zorundaydık.
Yahya Düzenli, bu yazısının hemen daha başlığında “skandal” olarak adlandırdığı kitabımızın, Ali Şükrü Bey’in “ruhunu muazzep” ettiği iftirasında bulunuyor. Ali Şükrü Bey’in hayatını bütün yönleriyle ele alıp, ana kaynaklara istinâd ederek kaleme alıp gündeme getirmekle mi onun ruhuna azap ettik. Türkçe bir metni okuduğunda anlayabilecek idrak ve vicdan sahibi herkesin rahatlıkla görebileceği gibi çalışmamız, ilk sayfasından son sayfasına kadar Ali Şükrü Bey’in siyasî ve entellektüel kimliğini ortaya koyan ifadelerle doludur. Yoksa Düzenli’nin makalesini istediği şekilde kitaba almadık diye mi Ali Şükrü Bey’in ruhu muazzeb oldu ki devamında kitap için “Evet skandal… Yâni rezalet…” yakıştırmalarını kullanıyor. Ali Şükrü Bey’in meclis faaliyetlerini ve makalelerini ilk defa yayınlamak mı, bu kitabı “skandal” ve “rezalet” kılıyor.
Okuyucusunu henüz daha bilgilendirmediği bir kitap hakkında, doğrudan bu tür ağır suçlamalarla başlaması, pek de ahlâkî olmasa gerek. Varsa önce eleştiri getirilir ve nihaî kanaat okuyucuya bırakılır. Ahlâkî ve vicdanî olan budur. Henüz daha kitap hakkında hiçbir bilgi vermeden onu “skandal” ve “rezalet” olarak adlandırmak hangi hakkaniyet ölçüleriyle örtüşüyor. Aslında farkında olmadan, “skandal” ve “rezâlet” kelimeleriyle kendi mesnetsiz iddialarını ve iftiralarını ihtiva eden bu karalama metnini ifade ediyor.
Düzenli devamında, kitabın yayınlanmasını sağlayan Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin Ali Şükrü Bey’i kullanarak “Cumhurbaşkanı’na şirin görünmek” istediğini; fakat bu kitapla “hem şehrini, hem temsil ettiği siyasî zihniyeti, hem de bu büyük şehidi itibarsızlaştırdı”ğı iftirâsında bulunuyor. Ali Şükrü Bey’in hayatını, mücadelesini ve fikirlerini mümkün olduğunca bütün yönleriyle gündeme getirmek, onu “itibarsızlaştırmak” anlamına mı gelir? Cumhurbaşkanı’na “şirin” görünmek ne demek? Bu yetmiyormuş gibi bir de, bu kitapla birlikte “algı operasyonu” yapıldığını; bu kitabın Ali Şükrü Bey’in “ruhuna, şahsiyetine, mirasına, davasına, mücadelesine açılmış bir cephe” olduğunu söylüyor. Yahya Düzenli’nin böylesine ithâmları ve iftirâları nereden nasıl çıkardığını anlamakta zorluk çekiyoruz.
Düzenli, Ali Şükrü Bey kitabımızda, “bazen îmâlı bazen de hiçbir kaynağa isnat etmeden ortaya koyduğu indî/sübjektif görüşler”e yer verdiğimiz iddiasında bulunarak, bu çalışmamızı “330 sayfalık bir kâğıt yığını” olarak adlandırıyor. Bununla da yetinmeyerek, kitabın “baştan aşağı yazım, ifade ve tarih yanlışlarıyla dolu” olduğunu ve yazarlarını ise “kerameti kendinden menkul” olarak adlandırıyor. Bu yetmiyormuş gibi bizler hakkında şu bühtânlarda da bulunuyor: “hiçbir bilimsel ölçü, birinci elden kaynak ve referansa müracaat” edilmemiştir. Hatta “bazı galiz iddialarını bile belgelemeyip temellendirmemeleri tarihçi sıfatıyla mütenasip olmayan bir ilmî seviyenin önemli bir göstergesidir”, diyor.
Yahya Düzenli, bu mesnetsiz ifadelerle şahsımızı hedef alarak bizleri itibarsızlaştırmak istemiştir. İkinci olarak ise, böylesine geniş bir muhtevaya sahip kitabımızı “kâğıt yığını” olarak adlandırmak suretiyle tahkir etmiştir. Emeğimize saygısızlık yapmıştır. Bütün bu saçma sapan iddialarının hiç birisinin bizim çalışmamızla bir alakası yoktur. Telif ettiğimiz eserimizde gündeme getirilen her bilginin bir kaynağı vardır. Ahlâkî ve ilmî endişeleri her zaman önceleyen müellifler olarak, her hangi bir kaynağa dayanmayan bir bilgiye ve görüşe asla yer vermedik. Bir akademisyen ve yazar olarak yaptığımız yorumlar ise, elimizdeki somut bilgilere dayanıyor. Çalışmamızın her hangi bir ana kaynağa istinâd etmediği iddiası ise, tam akıl tutulmasıdır. Aslında dipnotlara ve kaynakçaya göz atsaydı bu eserin telif edilmesinde istifade edilen zengin kaynakları görürdü. Çalışmayı teşkil eden bölümlerde sıkça müracaat edilen TBMM Arşivi ve Türkiye İnkılâb Tarihi Enstitüsü Arşivi vesikaları, TBMM Zabıt Ceridesi, Meclisi-i Mebûsân Zabıt Ceridesi, hatırât, dönemin gazeteleri, dergileri ve araştırma eserleri gibi zengin Osmanlıca ve Türkçe kaynakları görmemezlikten gelmenin akılla ve mantıkla bir izahı yoktur. Bugüne kadar Ali Şükrü Bey hakkında yapılan hangi çalışmada böylesine zengin bir kaynakçadan istifade edilmiştir! Kendisini, elini vicdanına koyup; Ali Şükrü Bey hakkında yapılan diğer çalışmaların kaynaklarıyla bizim kaynaklarımızı bir mukayeseye davet ediyoruz.
Yahya Düzenli’nin, Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesinde yer alan kitapla alakalı haber için kullandığı “merd-i kıptî şecaati” ifadesi maksadı aşan ve hakarete varan bir fecaattir. Trabzon’un en önemli tarihî şahsiyetlerinden biri olan ve resmî bir kurumun bugüne kadar hakkında her hangi bir araştırma yaptırmadığı Ali Şükrü Bey’in hayatını kitaplaştırmasını haber yapması mı “merd-i kiptî şecaati” oluyor? Trabzonlu olan Düzenli’nin, Trabzonlu Ali Şükrü Bey’e sahip çıkan Trabzon Büyükşehir Belediyesi’ni böylesine ağır bir şekilde ithâm etmesi oldukça mânidârdır.
Kitabımızın hiçbir yerinde Ali Şükrü Bey için “şehid” denilmediğini ve sürekli olarak “öldürüldü” ifadesinin kullanıldığını gündeme getirmesi ise, Yahya Düzenli’nin çalışmamız hakkında ne kadar ön yargılı ve basit düşünceli olduğunu gösteriyor. Bir kalem erbabının oturup 330 sayfalık bir çalışmada “şehid” kelimesinin kullanılıp kullanılmadığı ve bununla yetinmeyip “öldürüldü”den başka ifade geçip geçmediğini tespit etmeye çalışması normal bir durum değil. Kaldı ki Ali Şükrü Bey için “şehid” kelimesini kullanılmaması, onun şehit olmadığına mı delalet eder. Veya “öldürüldü”ğünü yazmak onun “şehit” edilmediği anlamına mı gelir?
Ali Şükrü Bey’in öldürülmesiyle alakalı bölümü de Yahya Düzenli’nin garip ithâmlarından nasibini almıştır. Bölümün müellifi hakkında, dönem değişir başımıza bir şeyler ; “korku” ve “endişeler” i ile cinayetin “faili-i meşhuru”na işaret edilmediği iddiasında bulunuyor. Düzenli’nin bu ifadeleri mesnetsiz ve kötü bir niyet okumasından başka bir şey değildir. Bunu nereden çıkarıyor! Evet bizim kesinlikle bir endişemiz var. Fakat bu korku dünyevî olmayıp yalnızca ilmî kaygılar taşımaktadır. Kusura bakmasın, elimizde her hangi belge olmadan hiç kimseyi “kâtil”dir diye ithâm edemeyiz. Bu ne ahlâkîdir ne de hukukidir. Burada yapılması gereken şey, Ali Şükrü Bey’in katledilmesiyle alakalı bütün iddiaları ve zanlıları gündeme getirmekti; böyle de yaptık. İlgili bölümü gerçekten okusaydı, bunu görürdü. Düzenli’nin, elinde herhangi bir belge olmadan bazı rivayetlerden hareketle îmâlı bir şekilde gündeme getirdiği cinayetin “fâil-i meşhûr”u kimdir, kendisi dile getirse de biz de öğrensek. Kaldı ki kendisinin Ali Şükrü Bey hakkında yazdığı birçok makalesi olmasına rağmen, bugüne kadar “fâili-i meşhûr”un kim olduğunu lütfedip bir türlü beyan etmemiştir. En azından bundan sonraki yazılarında “fâil-i meşhûr”un ismini kendisinden duymak isteriz.
Yahya Düzenli, Ali Şükrü Bey’in İttihâdçı olup olmaması ve Enver Paşa ile münasebeti hakkındaki bölümden rahatsız olmuş. Düzenli, bu bölümdeki bazı tespitlerinden dolayı kitabın müelliflerinin Avrupa’da olsa akademik unvanlarının “geri” alınmasından ve “bir daha üniversiteye girmelerinin yasaklan”ması gibi saçma bir iddiayı da dile getiriyor. Düzenli burada ilim adamlığı ile gazete köşe yazarlığını karıştırıyor her hâlde. Gazete sahibi hoşuna gitmediği durumlarda köşe yazarı işten atılabiliyor. Fakat ilmiyede böyle bir şey yok. İlim adamı köşe yazarı değildir. Yazdıkları birilerinin hoşuna gitmedi diye ilmiyeden atılmaz.
Ali Şükrü Bey kitabında Yahya Düzenli’yi en fazla kızdıran bölüm Ali Şükrü Bey’in İttihâdçı olup olmamasıyla alakalı tartışmalardır. Burada özellikle bir fotoğraf meselesini ön plana çıkarmıştır. Fotoğraf, Ali Şükrü Bey’in İttihatçılarla yakın işbirliği içinde olduğu düşüncesini belirtmek için kullanılmıştır. Kullanılan fotoğraf Ali Şükrü Bey’in İttihâdçı olabileceğini gösteren verilerden sadece biridir. Fotoğrafın Batum’da değil de Bakü’de çekildiği, Ali Şükrü Bey değil de İbrahim Tali olduğu iddialarının zaten farkındayız. Zîrâ kitabımızın 266. sayfasının 24. dipnotunda Şevket Süreyya’nın resminin Bakü’de çekildiği iddiası da zikredilmiştir.[5] 16 günden fazla bir vakit bulamadığı için, bu ifadeyi kaçırmış olmalıdır. Öte yandan Ali Şükrü Bey’in Enver Paşa ile Batum’da çekildiği iddia edilen fotoğraf ilk defa bizim tarafımızdan kullanılmamıştır. Dönemin Trabzon Fırka Kumandanı hatta Vali Vekilliği görevinde bulunan Sami Sabit Karaman’ın, “İstiklal Mücadelesi ve Enver Paşa”[6] eserinde ve Kadir Mısıroğlu’nun, “Trabzon Meb’usu Şehid-i Muazzez”[7] kitabında bu fotoğrafa yer verilmiştir. Zaten referanslarımız da bu çalışmalar olmuştur. Bu yönde eğer fotoğraf hatalıysa yukarıda zikrettiğimiz kitaplarda da hatalı kullanılmıştır. Düzenli, çok daha önce bu kitaplarda kullanılmış olan fotoğrafı ne için eleştirmemiştir, kendisine sormak isteriz. Bununla beraber sanki sadece bir fotoğraftan yola çıkarak Ali Şükrü Bey’in İttihâdçı olabileceği yorumuna ulaştığımız algısı oluşturma çabasını kötü niyetine bağlıyoruz.
Öte yandan kitabın bu bölümünde müellif, “naçizane görüşüm” olarak bir sonuca ulaşmaktadır. Müellif, Ali Şükrü Bey’in İttihâd ve Terakkî’ye üye olduğuna dair belge bulunmadığı için kesin hüküm vermeden görüşünü zikretmektedir. Kendine göre verilerinden yola çıkarak Ali Şükrü Bey’in İttihâdçı olabileceğini iddia etmektedir. Bu yazarın görüşü olup, okuyucu aynı düşünceye ulaşmak zorunda değildir.
Düzenli’ye şu sualleri de sormaktan kendimizi alamıyoruz: Velev ki Ali Şükrü Bey İttihâdçı idi. Onun İttihâdçı olması suç mudur? Ali Şükrü Bey’in İttihâdçılarla birlikte hareket etmesi hatta -naçizane görüşüme göre- İttihâdçı olması onun vatanı için yaptıklarına gölge mi düşürecek? Onu Trabzon’un bir büyük şahsiyeti olarak görmekten vaz mı geçeceğiz? Bütün İttihâdçılar aynı siyasî düşünceye mi sahiptiler? İttihâdçılar sâdece Türkçü ve Batıcı mıydılar? Said Halim Paşa, Mehmet Âkif Bey, Elmalılı Hamdi Bey ve Said-i Nursî gibi zevâtın İttihâdçılarla münasebetlerini nasıl değerlendireceksiniz? Bu ve benzeri sorular uzayıp gider.
Yahya Düzenli, Ali Şükrü Bey’le ilgili “İdmân” mecmuasının kapağında Enver Paşa’yı koymamız ise, Enver Paşacı bir algı yaratmak istememizle izah ediyor. Düzenli, dönemin tarihî, siyasî ve idarî yapısını bilmediği için bu iddiasıyla komik duruma düşmüştür. Ali Şükrü Bey ve arkadaşları tarafından yayınlanan “İdmân” dergisinin rastgele iki nüshasının kapaklarını ekler bölümüne koyduk. İddia edilen komik algı hiç aklımızdan bile geçmemiştir. Bu basit fotoğraf tercihi, meseleye nasıl önyargıyla baktığının önemli bir göstergesidir. Unutmadan bu dergide yazılar kaleme alan Selim Sırrı ve Aka Gündüz gibi diğer yazarlar da önemli İttihâdçılardandı. Öte yandan Enver Paşa fotoğrafı olan derginin tarihi, görüleceği üzere 13 Nisan 1330, yani milâdî ise 26 Nisan 1914’tür. Dönemin Harbiye Nâzırı’nın fotoğrafının dönemin bir dergisinin kapağından verilmesinden böylesine garip bir yorum getirmesini, sizlerin idrakine bırakıyoruz.
1918’de Trabzon’da yayınlanmaya başlayan “İstikbâl” gazetesinin İttihâdçıların çıkardığı gazete olduğu iddiamızı da eleştirmiş. Trabzon Muhâfaza-i Hukûk Cemiyeti’nin yayın organının İstikbâl gazetesi olduğu doğrudur. Fakat bu cemiyetin kurucularından ve başkanlarından Hacı Ahmet Barutçu Bey’in Trabzon Teşkilât-ı Mahsûsa liderliği görevini yürüttüğü, İttihâd ve Terakkî iktidarının Trabzon’daki en önemli temsilcilerinden olduğunu, yine Cemiyet Merkez İdare Heyeti’nin üyelerinin neredeyse tamamının İttihâdçılardan olduğunu, duymadınız her hâlde. Yine gazeteyi çıkaran Fâik Ahmet Bey’in de Hacı Ahmet Barutçu Beyin oğlu olduğunu ve gazeteyi ne için hangi karara dayanarak çıkarttığının da farkında değilsiniz. Trabzon’un Millî Mücâdele tarihini bilmeden kitabımızda cımbızla çekerek bulduğunu iddia ettiğiniz az sayıda sehven yapılmış hatalardan yola çıkarak büyük bir emeğin görmemezlikten gelinmesi kötü niyetin bir göstergesidir.
Bu arada Yahya Düzenli, çalışmada sehven yapılmış iki hatayı ithâmlarına ve bühtânlarına malzeme olarak kullanmıştır. Bunlardan ilki, ekler kısmında geçen bir fotoğrafın altında Ali Şükrü Bey’in cenazesinin “İnegöl” üzerinden Trabzon’a nakledildiği ifadesidir. Bu hatayı fırsat bilip, bir kalem erbabına yakışmayacak şekilde basit kelime oyunlarıyla aklınca müelliflerle dalga geçtiğini zannediyor. Eğer gerçekten kitabı okumuş olsaydı, kitabın ilgili bölümünde Ali Şükrü Bey’in cenazesinin “İnebolu”dan nakledildiği bilgisini görürdü.[8] “İnegöl” ifadesi kitabın asıl bölümlerinde değil, ekler kısmında bir fotoğrafın altında geçmesine rağmen, bunu büyük bir çabayla arayıp bularak kendi art niyetine malzeme yapması hiç de ahlâkî değil.
Benzer fırsatçılığı “Nasıl Öldürüldü?” bölümünde aynı paragrafta ardı ardına geçen Ali Şükrü Bey’in “27 Nisan”da[9] kaybolduğuna dâir ifadesinde de kullanmıştır. Bu da kitabımızda sehven yapılan ikinci hatadır. Buna rağmen Düzenli kitabı gerçekten okumuş olsaydı, ilgili bölümde geçen bu tarihin hem devamındaki paragrafta ve hem öncesinde ve takip eden sayfalarında Ali Şükrü Bey’in öldürülme tarihinin “27 Mart” olarak tam “beş” yerde geçtiğini görürdü.[10] Düzenli yine tamamen sehven yapılan bir hatayı fırsat bilmiş; son derece basit ifadelerle müellifi küçük düşürmeye çalışmıştır. Sanki “27 Nisan” tarihi kitabın tamamında geçiyormuş gibi, saçma yorumlarda da bulunmuştur. Kitabın ilerleyen sayfalarında bu tarih düzeltilmesine ve sadece bir paragrafta geçmesine rağmen bunu kalemine dolamaktan kaçınmamıştır. Kaldı ki kendisi de ilgili internet sayfasında yayınladığı Ali Şükrü Bey’in cenazesinin nakliyle alakalı fotoğrafın altına “5 Mayıs” tarihini vererek yanlışa düşmüştür.
Yahya Düzenli’nin kitabımız hakkındaki ithâmlarının ve iftiralarının çeşitli nedenleri olabilir. Bizler niyet okuyucusu olmadığımız için burada bir şey söyleyemeyiz. Fakat kendisi bu karalama metninde bir tanesini itiraf ediyor. Metninden anladığımız kadarıyla kitabımız için verdiği makalesine müdahale edilmesine çok kızmış. Düzenli, daha öncesinde Ali Şükrü Bey hakkında yayınladığı köşe yazılarını alt alta dizerek bize göndermiştir. Biz de bu kitabın hazırlayanları olarak, çalışmamızın genel kurgusu içinde bu makalenin bazı yerlerini çıkardık. Bakın Düzenli’yi böylesine kızdıran bu müdahalelerimizle çıkardığımız üç örneği burada zikredelim:
“[…] Trabzon; bir çok gereksiz etkinliklerle, “dostlar alışverişte görsün” türünden toplantılarla gününü gün ede dursun, aşağılık kompleks kokan “olimpiyat şehri”, “futbol şehri”, “marka şehir” komedileriyle varoluşu gösterileri yapadursun, Boztepe’deki büyük kabri tanıyamadığı, anlayamadığı ve ona sahip çıkmadığı sürece sadece “bakterilere mahsus” hayatını devam edecektir. […]”
“[…] Yazık bugünkü Trabzon’un haline! Yazık siyasilerin şu hallerine! Şehrin futbol takımı için seferberlik ilan eden, takımı yenildiğinde sanki meydan muhaberesi kaybetmişçesine kriz geçirenlerin Ali Şükrü Bey’den habersiz olmaları veya O’ndan bahsetmemeleri tabii… Söyledik ya; bir genetik başkalaşma sözkonusu …[…]”
“[…] Trabzon’la birlikte adeta “protez”leştirilen siyasiler, aydınlar, kültür-sanat –iş çevreleri de Ali Şükrü Bey’i ve davasını unuttu[…]”
Bu alıntılardan da anlaşılacağı üzere, Yahya Düzenli bu şehrin temel dinamikleri ve insanıyla alay etmektedir. Tamamen kendi vehmini ve anlayışını gösteren bu ifadelerini, bu kitabımızın kurgusuna ve üslubuna uygun olmadığı için çıkarmak zorunda kaldık. Kendisi de bu müdahalemizden memnun kalmayarak, makalesini geri çekti. Fakat bu kararımızda ne kadar isabet ettiğimizi şimdi bir kez daha anlamış olduk. Zîrâ bu ve benzeri ifadelerinin Ali Şükrü Bey kitabımızda yer alması durumunda, gelebilecek haklı tepkileri düşünebiliyor musunuz!
Yukarıdaki satırlarda izah edildiği gibi, Yahya Düzenli’nin ilgili yazısında gündeme getirdiği iddiaların ve ithâmların tamamına yakını kendi vehminden ve hayalinden kaynaklanan şahsî tespitleridir; mesnetsiz görüşleridir. Bunları kesinlikle reddediyoruz. Fırsat düşkünü Düzenli, “habbeyi kubbe yaparak” şahsımıza ve kitabımıza hakaret etmesini; bizleri kamuoyunda karalamasını ve yıpratmak istemesini asla kabul edemeyiz. Özellikle de böyle bir haksızlığın, Ali Şükrü Bey hakkında yazı yazan ve onun bir hemşehrisi tarafından yapılması öncelikle Ali Şükrü Bey’in ruhâniyetini ve de elbette bizleri derinden üzmüştür.
Yahya Düzenli kabul etmese de çalışmamız, Ali Şükrü Bey hakkındaki araştırmaların en önemlilerinden biri olmuştur. Gerek kurgu ve gerekse muhteva olarak çok zengindir. Bu anlamda önemli bir boşluğu dolduracak ve bundan sonra ilgili araştırmalara katkılar sağlayacaktır. Düzenli’nin haksız ve dayanıksız iddiaları hâriç, bugüne kadar aldığımız tepkiler de zaten bu yöndedir. Bu da bizi fazlasıyla mutlu etmiştir. Düzenli’nin karalama gayretine rağmen maksadın hâsıl olduğunu düşünüyoruz. Kendisini kamuoyunun vicdanına havale ederek, bu vesileyle Ali Şükrü Bey’e bir kez daha rahmet diliyoruz.
[1] http://yahyaduzenli.blogspot.com.tr/, 16 Mart 2015.
[2] https://www.tyb.org.tr/yahya-duzenliden-trabzon-buyuksehir-belediyesinden-skandal-kitap-ali-sukru-bey-19279h.htm; 18 Mart 2015.
[3] Mevlâna Celâleddin Rûmî, Mesnevî, Konya 2012, s. 90.
[4] Necmettin Alkan/Uğur Üçüncü(Haz.), Ali Şükrü Bey: Hürriyet Uğruna 39 Yıl, İstanbul 2015.
[5] Alkan/Üçüncü, Ali Şükrü Bey, s. 266.
[6] Sami Sabit Karaman, İstiklal Mücadelesi ve Enver Paşa, İzmit 1949, s. 31.
[7] Kadir Mısıroğlu, Trabzon Meb’usu Şehid-i Muazzez, İstanbul 1996, s. 163.
[8] Alkan/Üçüncü, Ali Şükrü Bey, s. 45.
[9] Alkan/Üçüncü, Ali Şükrü Bey, s. 52.
[10] Alkan/Üçüncü, Ali Şükrü Bey, s. 43, 52, 253, 267, 280.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.