- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
ALTAN ÇETİN: ROMEN DİOJEN’DEN TRİKOPİS’E
Tarihi olayları münferit boyutta ele aldığımızda tedricen öğrenmeye başlarız. Bu süreçte kişi muhtelif eğitim ve okumalarla öğrendiklerini birleştirerek bilgi sahibi olma düzeyine çıkar.
30 Ağustos 2018 Perşembe 11:49
Bilgi sahibi olmak konuyu daha geniş bir çerçevede görmeye başlamakla söz konusu olur. Bunu konuya dair malumatımızı derinleştirerek anlama düzeyi takip eder. Artık sadece maruz kalma durumunun ötesine geçilerek konu hakkında fikir sahibi olunur ve meseleye dair muhakeme yapabilme düzeyi başlar. Muhakememizin derinleşmesi ise bizi açıklama düzeyine ulaştırır ki bu akademisyenler de dâhil pek az kişiye nasip olan bir husustur. O meselenin teferruatı ve mesailini iktisap etmek akabinde artık konuyu tüm yönleriyle bir anlam düzeyinde açıklamaya başlarız ki bu öğrendiğimiz temel bilgileri tekrar, ya da meseleye dair muhtelif kaynaklardan beslenerek bilgi sahibi olmanın ötesinde bir keyfiyettir. Açıklamak içinse malumat ve muhakeme ötesinde artık sezgilerle boşlukların doldurulması da dâhil bir idrak düzeyi söz konusu olur.
Türkiye vatanımız. Anamız, namusumuz. Burada yaşadığımız tarih babamız. Kökümüz, aslımız, kimliğimiz. 26 Ağustos bir nikâh günü. Tarih babamızın vatanımızla izdivaç günü. Aynı gün babamızın anamıza uzanan eli kırdığı gün. Malazgirt'te Türk'ün başlayan serencamı, 26 Ağustos 1922'de büyük bir zaferle kendisini gelecek çağa aktarır. Türkiye adlı gelin Türk tarihi adlı eş tarafından namahreme çiğnetilmez. Bu aile artık yeni bir devletle geleceğe koşacaktır. Bu zaferler erbabınca pek çok yönlerinden irdelendi. Üstadlar kaynaklarıyla konuları yazdı. Bu küçük ve naçiz yazıda bu olayları öğrenmiş ve bilen insanlara anlamak babında mütevazı bir hatırlatmada bulunmak dileniyor.
Bu iki zaferin iki büyük kumandanı; Alparslan ve Atatürk. Bu şahıslar bir büyük zafer kazanarak vatanı kurmak ve kurtarmak kaderini paylaşmanın ötesinde Türk'ün devleti ve töresini gösteren davranış müşterekleri ile de bizi millet yapan hareketlerin mümessilidirler.
Tarihlerden 26 Ağustos 1071'dir. Bir Sultan ve Bir İmparator bir savaş sonrası karşılaşırlar. Bir galip ve bir mağlubun mukabelesidir bu. Malazgirt yenilgisi sonrası kendisini Anadolu'dan atmaya gelen mağrur İmparator esir düşmüştür: Alparslan, İmparatorun huzuruna getirilmesini emretti, getirilince de elindeki kamçıyla imparatora üç defa vurdu ve : “Sana barış için elçi gönderdiğim halde reddetmedin mi?” dedi. Bunun üzerine İmparator “Azarlamayı bırak da, ne yapacaksan yap!” diye cevap verdi. Alparslan İmparatora: “Sen beni esir almış olsaydın ne yapardın?” diye sordu. İmparator: “Kötülük yapardım.” Diye karşılık verdi. Alparslan bu defa: “Peki benim sana ne yapacağımı zannediyorsun?” diye sorunca İmparator: “Beni ya öldürürsün, ya da İslam ülkelerinde teşhir edersin yahut da uzak bir ihtimal olmakla beraber, affeder, fideye ve vergi alır, beni kendine vekil tayin edersin.” Cevabını verdi. Bunun üzerine Alparslan: “Ben de zaten bundan başka bir şey düşünmedim.” diye cevap verdi. Alparslan düşmanını sulh ile ülkesine salarak devlet adamlığı ve insanlığın numunesi bir hareketle kapısını açtığı ülkeye iddia edileceğin aksine barbarca girmediğini tarihe kazır. Malazgirt'te vatan kuran savaş kazanılmıştır. Türk'ün gölgesi Rum ülkesine düşmüş Türkiye olma süreci başlamıştır.
Devamı: http://www.yenisoz.com.tr/romen-diojen-den-trikopis-e-makale-32963
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.