- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
ANILARIMDA KALANDAN GÜNÜMÜZDEKİ LİBYA’YA...
Libya’nın, diğer bazı ülkeler gibi, sözde “Arap Baharı” kisvesiyle, dış güçlerce hayalperest hedefler ve tek taraflı çıkarlar uğruna karşı karşıya bırakıldığı yürekler acısı mevcut durum, ibret verici ve kabul edilemez niteliktedir.
30 Aralık 2019 Pazartesi 13:23
Uluç Özülker
Libya’nın, Dışişleri kariyerimde özel bir yeri vardır. 1992 yılında ilk Büyükelçiliğim için atama beklerken, Dublin’e (İrlanda) gitmemin planlandığı bilgisini almıştım. Meslek hayatımın büyük bir bölümünü Avrupa Birliği konusunda uzmanlaşarak geçirmem dolayısıyla Avrupa Birliği üyesi bir ülkeye atanmamın düşünülüyor olmasından kuşkusuz hoşnuttum. Ani gerçekleşen bir iktidar değişikliğini müteakip karar değişikliği de olduğunu, iyi tanıdığım yeni bakanım bir hafta sonu samimi bir konuşma kapsamında telefonla tebliğ etti. Libya’da müteahhitlerimizin sıkıntılı bir döneme girdiklerini beyanla destek istediklerini, bu hizmetin ülkemiz için önem taşıdığının bilindiğini, diplomasinin yanı sıra ekonomi bilgisine güvendiği biri olarak benim Libya Büyükelçisi olmamı önerdiğini ve kabul edildiğini, bu yer değişikliğinin daha güç koşullara doğru olduğunu inkar etmediğini, ancak hem işin görece ciddiyetini hem müteahhitlerin haklı isteğini dikkate alarak ve bana olan güven duygusuyla, karar verdiğini anlattı. Sessiz-liğime cevaben de “işin öneminin olabilecek beklentilerimin önüne geçtiğini” söyledi.
Libya’ya karışık duygularla gittiğimi hatırlıyorum. Pan Am uçağının düşürülmesinden sorumlu tutulan Libya, 1986 yılından itibaren ambargo altındaydı. ABD bombardımanına maruz kalmış, Kaddafi bir çocuğu ile yakınını yitirmişti. En önemli gelir kaynağı olan petrolünü serbestçe satamıyordu. Ülke ekonomik açıdan sıkıntıdaydı. Kaddafi’nin Yeşil Kitabı’nda tarif ettiği, dünyada benzeri bulunmayan “Cemahiriye” sistemi, doğrudan halk iktidarı gibi tanıtılsa da aslında katı bir dikta rejimine tekabül ediyordu. Ambargo dolayısıyla ülkeye ulaşım ancak Tunus veya Mısır üzerinden karayoluyla gerçekleşebiliyordu. En yakın Tunus yerleşim yeri, Turgut Reis’in askeri dehasını sergilediği Cerbe Adasıydı. Ada, Trablus’a 400 kilometre uzaklıktaydı. Yabancılar için sosyal hayat yok gibiydi. Yerel yayın dışında ne televizyon ne radyo ne de sinema vardı. Müteahhit alacaklarımız dağ gibi büyümüştü, ancak tahsil edilemiyordu. Türk işgücü ciddi şekilde mağdurdu. Müteahhitlerimizin bir bölümü işlerini bırakıp gitmekteydi. Üstelik bu görünüme, üniversite çağındaki iki kızımı geride yalnız bırakma zorunluluğu da eklenmekteydi. Velhasıl, araştırmalarımdan edindiğim izlenim, ürkütücü bir göreve yol alacağım doğrultusundaydı.
Devamı: https://www.dunyabulteni.net/dubam/anilarimda-kalandan-gunumuzdeki-libyaya-h425422.html
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.