22 Ekim 2025
  • İstanbul20°C
  • Ankara16°C
  • İzmir23°C
  • Konya19°C
  • Sakarya19°C
  • Şanlıurfa23°C
  • Trabzon17°C
  • Gaziantep20°C

BENİM ŞEHRİMDE OLANDAN YOK HABERİM / BUNDANDIR BELKİ SAÇI BEYAZLATAN KED

M. Ali ABAKAY

Benim şehrimden birçok isim çıktı, diğer şehirlerin çoğunun yakalayamadığı şanla şöhretle.  

Benim şehrimden gelip geçen isimler, günümüzdekiler kadr u kıymet bilmediği ve kendileri menkul değerlere sahip olduklarını bildiği için geçici olsa bile nisyanla başa başa şehre can ve kan verenler.

Benim şehrim, etrafındaki binlerce senelik kalesiyle, günümüzdeki şehirler içinde ismine yakışır bir şehirdir. Gelin görün ki kalesi yer yer yıkılmaya karşı olmasına rağmen, bizimkiler günü kurtarmaya çalışıyor, sağlam kalan burçların önünde tebessümü eksik etmemektedir, simalarında. Geride kalan yıkık taşlar, beraberinde kitabeleri de bir bir ortadan kaldırıyor, her düşüşlerinde tarihten bir kitabenin kayboluşuna da tanıklık ediyor, ağlamaklı şehadetimiz, dünden bugüne gelip bugünden yarına miras kalmayacağa benzeyen Diyarbekir Kalesi ile, surlarıyla, burçlarıyla, kitabeleriyle, kabartmalarıyla…

***

Benim şehrimden gelip geçen insanlar bilirler, geçmişteki önemini, "Mezopotamya Uygarlığının Merkezi" konumunda olduğunu, ekonomik ve her alandaki etkileşimlerin cereyan ettiği mekânda bulunduğunu, bu vasfının jeopolitik-stratejik öneminin bulunduğunu.

Benim şehrim, birçok kez bu vasıflarına rağmen bir deniz kıyısında bulunan küçücük bir kasabanın ne gelirine sahip oldu ne de o kasaba kadar değere layık görüldü.

Benim şehrim birçok savaşlara şahit oldu, egemenliğe pay-i tahtlık yaptı, barışlara imza atılan şehir oldu.

Vakt-i zamanında her hükümdarın, sultanın, imparatorun, şahın, şehinşahın, padişahın sahip olmak istediği kent oldu; bu yüzden savaşlardan yıprandı; takatten düştü, kendi kimliğine birer nişane olan tarihi eserlerinin çoğunu yitirdi, beş-altı katman üzerine yeniden inşa edildi yapıları, taşları aynı kaldı yalnız, bazalt olarak, üzerinde arslan kabartması eksik olmadı, kabartmalar geçmişten kalan madalyon misali üzerinde kaldı birçok konağın, köşkün.

Bilemedi yalnız bu şehrin kıymetini ne içinde yaşayan ne dışarıdan gelip yaşayan. Elbirliği ile yok ettik, tüm güzellikleri, kaş yapalım derken göz çıkartarak. Ehline teslim edilmeyen emanete sahiplik etmeyenler, ne kültüre sahiplenmedi ne geçmişe ne yaşanana. Resmî anlayışla mesai dolduranlar, maaşlarını alıp oturdu, uzun zaman.

"Bu şehre ne hizmet yapmalıyım ki ismim yaşasın" demesi gerekenler, bu şehre hiçbir şey katmadıkları gibi, şehrin ne dış görünüşüne önem verdi ne ruhunun taşıdığı zenginliğin farkına vardı, açıkçası.

 

***

Populler anlayışa kurban edilmek istenen şehrin mimarî alandaki rezalet içre görünüşünün kirliliğini dünyanın en etkili ve ikna edici adamını getirin, beni teskin etmekten uzaktır aldatıcı sözleri ve çünkü bu kirliliği ortadan kaldıracak hiçbir şey kalmadı, şehrin eski ihtişamını güzelliğini betonarme binalara kurban eden anlayış, şimdi utanç bile duymamaktadır yaptığıyla.

Övünmektedir bir parça, köyden ilçeden gelenlere gecekondu sağlama alanı oluşturdukları için. Onların görevi bilmezler mi gelen insana yeni yerleşim yerleri açmaktır, onlara insana layık biçimde hizmet sunmaktır.

Ben sokakların ortasına bina dikildiğine şahit olan biri olarak, Bağlar’daki bağ evlerinin gündüz ortası yıkılarak, yerlerinin apartmanlara devşirildiğini bilen biriyim. Bu konuda kimsenin bana ağrı kesici laflar söyleyip, bana teselli kabilinden sözler söyleyip, gördüklerimin hayal olduğunu hissettirmesin. Ben Bağlar’ın 1980 öncesini de bilirim, sonrasını da.

Ben Bağlar’da sinemanın olduğunu hatırlıyorsam, İstasyon alt geçidinden iki yüz metre sonra evlerin yerini tarlaların, bağların aldığını bilmekte isem, kimse bu şehrin daha önce böylesi çarpık halde olduğunu bana anlatma zahmetine girişip, kendisini helak etmemelidir.

 

***

Ben müzmin bir şehir muhalifiyim ki teneşir bile paklamaz, beni bu hususta.

Bu şehrin insanı ve bu şehre sonradan intisap etmiş biri olarak, kimilerini şehri kurtarmaya kendini adayan kahramanlar olarak görmekteyim, yaptıkları basın açıklamalarıyla. Bunlar, açıklamalarını ya bir projeden ya da bir sponsordan nemalanmış oldukları için yapar dururlar:

-Biz, bu şehrin sevdalılarıyız.

-Biz, şehri güzelleştirmek için elimizden geleni yapacağız.

-Biz, istihdamı artıracağız.

-Bu tarih, kültür ve sanat kentine yakışan manzara bu değil. Dicle Nehri artık temiz akacak.

***

Artırabiliriz, bu tarz söylenip takipçisi olunmayan vaadlerin sayısını.

Biz de bu şehrin seveni olarak yazmaktayız. Yıllardır yazan biri olarak, şehri içten seven çok insan gördük, elini cebine atan insana rastlamadık. Yoksa bu denli kalbimiz kötü olduğu için mi şehri seven, malından mülkünden harcayan insanlarla tanışma şerefine nail olmayışımız? Bun u bilmekten uzağım.

Bu şehri güzelleştirmek için ellerinden geleni yapmaya çalışanlar, şehrin kalesinin asıl görünümünü bozma adına boş durmadı. Mübarekler Diyarbakır Kalesi’nde kalp işareti mi ortaya çıkarmadı, taşların arasına derz yaparak, göz zevkimizi bozanlar, böylelikle kalenin taşlarını mı sağlamlaştırmış mı oldu?

Bu şehrin ana caddelerini kırpa kırpa sokağa çevirtenler, gecekondulaşmadan nemalananların önünü kesmedi. Şehri güzelleştirme adına kaç dönemdir kaç kezdir kaldırımlarımız yenileniyor, bir öncekinde dört yola biri bir şekil veriri öbür yıkar, diğeri gelir daha önce yapılanlara rahmet okutur, bir başkası diğer üçünü beğenmez, kendisi de müdahalede bulunur.

Bu temaşa ve seyr u sefer böylelikle devam eder, durur benim şehrimde.

Benin şehrimde istihdamı artıracağız diye bir zaman teşvik alanlar sonradan iş adamı çehresine büründü ve şimdi de çeşitli oluşumlar içinde kredilerle haşr-neşir olmaktadır, projelerle uğraşmaktadır.

Durup düşünüyorum da bu şehirde bunca teşvik bunca proje gerçekleşti de istihdam denince küçük dilimizi eşek arılar soksun, hiçbir gelişme söz konusu değildir.

Şehrin manzarasını değiştirmek isteyip şehre değer katma da kolaydır, artık. Dicle Nehri’ne atıkların karışmasına son verilsin, balıklar yaşasın bu nehirde. Başka bir şey istemiyoruz. Bir de Esfel Bahçelerine dokunulmasın…

***

Bu yazının başlığına gelelim: Benim Şehrimde Olandan Yok Haberim / Bundandır Belki Saçı Beyazlatan Kederim

Dicle Üniversitesi ve diğer sponsorlar Sezai KARAKOÇ buluşmasını gerçekleştirecek: Uluslararası Sezai Karakoç Sempozyumu 12-14 Nisan 2012

Bizim de böylesi sempozyumlardan haberimiz, ancak ilanlardan sonra olmaktadır. Aslında bu da iyi bir gelişmedir. Sezai KARAKOÇ ile ilgili bir panel program düzenlenmiş ve bir konuğumuzla çoğu öğrenci olan topluluğa seslenmiştik, yıllar önce. Daha öncesinde Yedi İklim Dergisi’nin ilk özel sayısında yazmış idik. Sonra kendi memleketinde, Ergani’de bir sempozyum olmuştu, günlerce süren. Şimdi de Diyarbakır’da. Bu işler hakikatten olsun, güzel çalışmalardır. İtirazımız yok, aslında. Bizim üniversitemizde gerektiğinde farklı sempozyumlar da yapılsın. Bakın Kahramanmaraş’ta da Belediye bir Sezai KARAKOÇ Sempozyumu düzenlemişti.

Sahi sempozyum düzenlersek Sezai KARAKOÇ’u tümüyle tanıtabilir miyiz, gelenlere, dinleyenlere? Diriliş’in ne olduğunu bu baharda bilenlerin sayısı ne? Geyve gülleri ve Mona Rossa şeklinde tanınan bir KARAKOÇ’un yerine Diriliş olmalıdır. Doğunun Yedinci Oğlu, sıkıntılarla iç içe bir hayatı yaşarken, onu sempozyumlarla tanıtma…

Üstada sormuştum: Üstad Diyarbekir’e, kendi memleketinize gelmenizi istiyoruz.

Üstad, gelmeme gerekçelerinde haklıydı, yapmayı düşündüğümüz etkinliklerde.

Diyarbakır ve Sezai KARAKOÇ Sempozyumu!..

***

Bazen insan geçmişe dalıyor, kuşkusuz… Önümde Diriliş dergileri sayı sayı, bir yanda Üstadın kitapları, özellikle toplu şiirleri ve Sütûn aynı hacimde gibi.. Hakkında yazılan birkaç kitap, onlarca dergi sayısı, gazete haberi ve yüzlerce makale. İşte KARAKOÇ ve verimli eserleri.

Kendisi kendi halinde, başı dik alnı açık… Dirilişinin müjdecisi kelimelerden oluşturur, poetikasını, anlayışını, hayatının manasını. Hala da anlaşılmaktan uzak, NFK ile seslendirilen BD anlayışını sağlam temellere oturttu. Sırat-ı Müstakim ile Sebilürreşad anlayışının çağımıza şekillenmiş görüntüsünü bozmadı.

Düşünce adamları hep yalnız olmak zorunda mı ? Onları yalnızlığa itmekten zevk alan sadist ruhlara sahip olmaya ne zaman başladık?

İstediğimiz zaman onları hatırlama istediğimizde onları unutturma…

Biz, işte burada kaybetmekteyiz, açıkçası.

***

STAR Gazetesi Büyük Doğu’yu yayınlamaktadır, gazeteyle promosyon biçimde. Keşke her ay birkaç cilt olarak verilseydi. Onlarca cilt dergi, bir senede tamamlanırdı, 555 sayı takibi zor.

Yarın bir başka gazete de Sezai Karakoç Kitaplarını ve Diriliş’i gündemine alsa.

Bir başkası çok az kişide bulunan Nuri PAKDİL’in gerçek eseri EDEBİYAT’ı da unutmasa…

***

Gördüğünüz gibi şehre dair yazılar kaleme alırken nereden nereye geldik.

Önümde Diriliş dergileri, Büyük Doğu’nun muhtelif sayıları ve Edebiyatın tam kolleksiyonu…

Topluma yön vermeye ömrünü adayanları hatırlama adına onları kendi doğdukları topraklara getirmeyecekseniz, onları tanıtırken ömürlerinin son deminde onlara kolaylıklar sağlamamış iseniz, koskoca fakültelere isimlerini vermede zorluk yokken, konferans salonları isimsiz dururken, bu tarz etkinliklere sadece üniversite camiasını, öğrencileri katar, o şehirde yaşayan halkı bu işe katmazsanız, davet etmezseniz, yapılacak olan ne derecede kıymetli olsa bile, yapılanlar yapılması gerekenlerin tümünü içine almış, mükemmel bir organizasyon, verimli bir etkinlik olsa bile, yapılan orada kalır, halk yoksa, bu işe sırf akademisyen sıfatını taşımadıkları için davet edilenler yoksa.

Bilinmelidir ki akademisyenler, ilgi alanlarına mecbur oldukları için eğilmek ve konuları araştırmak zorundadır.  Akademisyenliğin dışında olan, istediği için konuları araştıranlar ve bu alanda emek harcayanlar, herhangi bir titre ve unvana ihtiyaç duymadan yıllardır azimle, kararlılıkla bu işi sürdürenler ya ellerine yüzlerine bu işi bulaştırıyor ya da bilmesi gerekenler, bu donanıma sahip değil, kendi fildişi kulelerinde kendi dünyalarının çerçevesinde yaşamın böyle olduğunu bilmektedir.

Her insan üniversitede akademisyen olmak zorunda mı? Gazetede yazı yazanlar, gazetecilik okullarından mezun olmak mecburiyetinde mi ?

Bu yazıyı okuyan ne düşünür? Bunu ben bilemem lakin yazımızın başlığı konuyu açıkça ifade etmektedir:

Benim Şehrimde Olandan Yok Haberim / Bundandır Belki Saçı Beyazlatan Kederim

26.03.2012
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.