- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
BİLGİYİ ALIMLI YAPAN ÖLÜM DÜŞÜNCESİDİR
Ali Ayçil, 'Sur Kenti Hikayeleri' ile, kentlerin ruhu ve diliyle insanların ruhu arasında bir akrabalık kurduğunu, her insanın ayrı bir kent olduğunu anlatmak istediğini belirtiyor. Şadi Kocabaş yazdı.

29 Şubat 2016 Pazartesi 14:49
Elimde, bir târih öğretmeni olan ve hâlen Dergâh dergisinde genel yayın yönetmenliği de yapan şair, yazar, editör Ali Ayçil'in, 9. baskısı 2015 yılında yayınlanmış Sur Kenti Hikâyeleri adlı eseri var.
Kitapta yer alan, ilk bakışta birbirinden bağımsızmış gibi duran, fakat okumaya başladıkça ayrılmamak üzere birbirine bağlanmış olduğu fark edilen yirmi hikâyeden her biri, nokta konulduğu yerde bitmeyip, bir başka cümleyle başka sayfalarda, adını bilmediğimiz bir başka hikâyenin başında, sonunda, ortasında, kıyısında soluk alıp veriyor. Bazı yorumcular, birbirine geçmiş bu hikâyeleri bütün olarak bir roman formatında tasarlamanın daha isâbetli olacağını söyleseler de, bu hâliyle, ayrı hikâyelerde tutulması yanlış değil; çünkü her bir hikâye aynı zamanda birbirinden ince ayrımlarla farklı renk tonları ve tınıları barındırıyor.Tek bir metinde bütünleştirmeye çalışmak, parçaların her birine ait öznel zenginliklerin sesini kısmak, rengini karartmak olurdu.
Böyle bir kentin varlığına inanmak istiyorsunuz
Yazar kendisiyle yapılan bir söyleşide, bu kitapla, kentlerin ruhu ve diliyle insanların ruhu arasında bir akrabalık kurduğunu, her insanın ayrı bir kent olduğunu anlatmak istediğini belirtiyor: “Kitap, aslında hiç var olmamış hayâlî bir kentin kahramanlarını anlatıyor. Ve o kahramanlar üzerinden bir kentin kaderini işliyor. Bu kent, var olmuş bütün kentlerin bir araya getirilmiş hâli... Hikayelerin her biri, birbirinden bağımsız okunabilecek hikayeler; ama yan yana geldiklerinde birbirinin akrabası.”
Her ne kadar hâyâli bir kentten söz ediliyorsa da, coğrafyaya, detayda sokaklara, mahallelere, dükkanlara, evlere, meydanlara, ilişkilere yönelik tasvirler o kadar canlı ki, böyle bir kentin varlığına inanmak istiyorsunuz. Tabii bu tasvirlerin tümü, yazarın olaya, duruma ve kahramana göre çizdiği kurgusal tasarımlar niteliğinde.
Kitapta yer alan hikâyelerde, her okuyanın kendince yorumlar çıkarabileceği bir çok anlamlılık söz konusu. Zaman, zihnin alışkın olmadığı, kimi kez anakronik bir akış içinde. Okur, şaşırtıcı, tüyler ürpertici ve kendini olanca gücüyle içine çeken bir olayın kapısından içeri girdiğini düşünürken, kelimelerin eli, onu olayların dehlizinden çıkarıp, kahramanın iç dünyasındaki muğlâk, derin ve uzak kıyılara bırakabiliyor. Hikâye kahramanları da, olayların kaderini belirlemekten ziyâde, kader karşısında aldıkları tutumlarla birbirinden ayırt edilmekte, çoğunlukla da geleneksel beklentileri karşılayan tepkiler vermemektedirler. Zâten hikâyeleri ilginç, şaşırtıcı ve sürükleyici kılan da bu yanı.
Metinler, bir yanıyla Dede Korkut'un, Muhayyelât'ın destansı, mûcizevî ve muhayyel resimleriyle donanmış iken, öte yandan, Yabancı'nın (Albert Camus) veTutunamayanlar'ın (Oğuz Atay) eksik aşkları, kırık hayâlleri ve biçâre kabûllenişleriyle örülü. Hem hepsi, hem hiçbiri. Anlatılar yer yer oryantalist, dînî, târihî, menkîbevî tadlarda yürürken, yazarın modernist dokunuşlarıyla, târih ya da din kıssaları olmaktan kurtuluyor.
Devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/23242/bilgiyi-alimli-yapan-olum-dusuncesidir.html
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.