- Hakkımızda
 - TYB Ödülleri
 - Genç Yazarlar Kurultayı
 - Kitaplık
 - Ahlâk Şûrası
 - Yazar Okulu
 - Mehmet Âkif Ersoy
 - Türkçe Şûrası
 - Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
 - Yayınlar
 - Söyleşi
 - Şube Haberleri
 - Salgın Edebiyatı
 - Haberler
 - Şiir Şölenleri
 - Mesnevi Okumaları
 - Kültür & Sanat Haberleri
 - Kültür Kervanı
 - Kırklar Meclisi
 - Duyurular
 - Biyografiler
 
04 Kasım 2025- İstanbul20°C▼
 - Ankara19°C
 - İzmir22°C
 - Konya21°C
 - Sakarya22°C
 - Şanlıurfa24°C
 - Trabzon18°C
 - Gaziantep21°C
 
BİZ ONA DİYELİM “MAHLUK”!

D. Mehmet DOĞAN
Necip  Fazıl’a “yaratık” demiş. Böylece güya onu tahkir etmek istemiş...  Hiçbir Türkçe sözlükte, kötü bir anlamı yok bu kelimenin. Zaten  olmamalı.
 Yaratık, “yaratılan” demek... Arapça’sı mahluk, “halk edilmiş”... Biz  her şeyi Allah’ın yarattığına inanırız. O yüzden Necip Fazıl’ın  yüzyıllar öncesinden edebi atası Yunus Emre,
 Yaradılanı hoş gör, Yaradandan ötürü
 .. deyu buyurmuştur. 
 Biz Necip Fazıl’a “yaratık” diyerek hakaret etmeye yeltenen kişiliğe bir yaratılmış olarak hoşgörü ile bakalım. 
 Zaten hep öyle yapmadık mı? 
 İsrail’i oluşturan “Yahudi” zihniyetine, Siyonizme karşı bir Yahudi  olarak gördük onu. O öyle söylüyordu. Biz de öyle kabul ettik. 
 Fakat sonradan okuma Necip Fazıl kaarisi, gecikmiş kıraatının cezasını  çekmiş; Üstad’ın 1967’de yayınlanan “Yahudi” yazısından fena rahatsız  olmuş. Şaşırmadım: Üstad kendini geç tanıyanları çarpar! Adam çarpılmış!
 Böyle biri rahatsız olabilir! Takabilir! Kızabilir! Öfkeye kapılabilir!
 Necip Fazıl, bütün dünyada hâlâ da çok sık dile getirilmekte olan ve  bugünkü Siyonist İsrail zihniyeti ile tetabuk halinde olan “Yahudi”  tanımlamasını kendi dil ve üslubu ile yapmış. Tanımlamaları  sıradanlıktan kurtarmış. Kendi edebi şiddetini ortaya koymuş.
 Necip Fazıl, “Dünyayı arka plandan idare eden Yahudi” düşüncesini etkili  bir üslupla ifade ederek köşe yazarını hep dışında olduğunu iddia  ettiği Yahudi ile, yani derin beni ile karşı karşıya getirmiş.
 Zor duruma düşürmüş. Allak bullak etmiş. Asabını bozmuş. Resmen çarpmış!
 Kişilik de kendi müşkil halini, Üstad’a saldırarak bertaraf edeceğini sanmış!
 Bu asla mümkün değil!
 Eğer kendini Necip Fazıl’ın bahsettiği Yahudi kavramlaştırması içinde  görüyorsan, bugüne kadar çizdiğin farklı imajı içselleştirmemişsin  demektir.
 Onların ayyuka çıkan ve fakat, bugünkü dünya şartlarında çeşitli  şekillerde dokunulmazlaştırılan zulümlerini gerçekte reddetmiyorsun  demektir.
 Son vak’a hâlâ zihinlerde canlılığını koruyor. Mavi Marmara “insani  yardım” için yola çıktı. Bize göre, Siyonistlerin tasallutu altındaki  insanlara, yani Filistinlilere değil; kendini “Yahudi” olarak  tanımlayan, Yahudiliği tam ve kamil manada temsil etmek iddiasında olan  İsrail yönetimine insani yardım için yola çıktı.
 Çünkü en çok onların “insani yardım”a ihtiyacı vardı! Çünkü onlar  insanlıktan çıkmış bir tavrın içindeydiler. Kendilerini en üstün olarak  sayıyorlar, daha doğrusu “insan” sayıyorlar; Filistinlileri ise yaratık!  Yaratıklar için insan haysiyeti söz konusu olmaz! Onlar insana mahsus  izzetten, şereften, vakardan yoksundur!
 Her türlü aşağılamayı, zulmü hak etmişlerdir o yaratıklar. İşte Mavi  Marmara bu zihniyete “insani yardım” için yola çıktı, cevabını da en net  şekilde aldı! İstemezük! “Bize insani yardım dayatan yaratıklar ölümü  hak etmiştir!”
 İşte Necip Fazıl’ın, yazarı kızdıran yazısı bu hadiseden sonra bütün evlerin duvarlarında yerini almalıydı!
 Bu “solduyu” sahibi yazarın da elbette!
 Eğer yazar bu Yahudilikten kaçmıyorsa, kendini nasıl farklı tanımlayabilir ki?..
 Ona kendi kelimesiyle hitab edeceğim, fakat Arapça’sıyla. Bu “mahluk”a  bir hususta hak verdim: Nazım Hikmet’le Necip Fazıl birlikte anılamaz!
 Necip Fazıl, her çilesine katlanarak sonuna kadar bu memleketin insanı  oldu; böyle zor bir insanlık mücadelesi yürüttü. Nazım saçma-sapan bir  enternasyonalizm yüzünden tarihin gelmiş geçmiş en büyük zalimlerinden,  canilerinden birine, Stalin’e teslim oldu ve kendine ihanet etti.
 Stalin’in kendisini yarattığını iddia etti! Oysa Stalin öldürdü Nazım’ı!  Moskova’ya kaçabildiği gibi, İstanbul’a dönebilseydi, belki kurtulurdu.  Buna cesaret edemedi!
28.09.2010 Vakit
- Geri
 - Ana Sayfa
 - Normal Görünüm
 - © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
 
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.