- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler

- İstanbul17°C▼
- Ankara10°C
- İzmir19°C
- Konya13°C
- Sakarya13°C
- Şanlıurfa20°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep14°C
CAHİLİN OKUMUŞUNDAN KORKMALI İNSAN!...

M. Ali ABAKAY
Ne zaman bir tartışma olsa, son dönemde kendimi kenara çekme ihtiyacı hissederim, çoğunlukla. Muhattab olanların konuşulan konuya vakıf olmayışı, kişi ne kadar haklı olsa bile, fikrini ifade ederken zorlanır:
-Bence bu böyledir!..
Şimdi, muhattaba “Sen kimsin ki bu konuyu konuşmaktasın? Ehliyetin var mıdır ki seni ilgilendirmeyen konuda kalkıp fetva makamı misali karar verirsin? “ şeklinde sorduğunuz anda ipler kopar. Zaten biz, kendimizi ilgilendirmeyen konularda konuşmakta oldukça mahîr bir toplum olmaya doğru gidiyoruz. Adeta her konuda bilgili, herşeye vakıf insan tipi yetiştirmişiz. Kimse esas işine dönmez . Bu tarz anlayış sahipleri, kendi alanı dışında konuştuğunda ortaya ilginçlikler çıkmıyor değil:
-Futbolumuzun ilerlemeyişinin sebebi gençlerin elindne tutulmamasıdır. Yabancılara prim verdik vereli işimiz zor. Kaleci yabancı, forvetler yabancı. Arada bizimkiler koşup durur.
-Ülkemiz, güçlüdür ve bu konuda kimseye papuç bırakmaz, bırakmayacaktır.
-Biz, yedi düvele meydan okuruz da kendi kendimize rahmet okumaktan uzağız.
-Altın borsasında dönen spekülasyonların döviz piyasası ile orantılı olan kafa kol işilkilerinde yabancı devletlerin gölgesi, zamanla enflansyon ve devaülasyon işaretleri verdiğinde, bizim dikkatli olmamız gerekir.
-Biz, ecdadımızın kemiklerini sızlatmayız, yine Akdeniz’e düşmanı dökeriz.
-Kızları okutmamak zulümdür.
-Biz, dört yanımızın düşmanlarla çevrili olduğu yalanına inandırıldık. Renklerle ifade edilen tehlikelere kendini enterge edenler, tehlike olmaya başladı.
-Yaşasın Vatan, Bayrak, Millet, Ezan, K ur’an… Kahrolsun birlikteliği bozan.
-Biz, gücümüzü toplumuzun temel çekirdeği aileden alıyoruz.
-Bu ülke karşı güçlere bırakılamaz, emperyalizme hayır.
-Biz, netekim onunçün buradayız. Biz, vatanın ebedî bekçileriyiz.
-Damarlarınızda dolaşan kan bozuk!...
-Biz, hakkımıız isteriz. İnsanız, çalışıyoruz, direneceğiz, kazanacağız.
-Allah’a iman etmiş, milletini sevmiş olanlarız. Bizim milletimiz olmasaydı şu anda İslâm olmazdı!.. Yaşasın milletimiz.
***
Evet, sevgili okurlar, sıralanan maddeler, yakın zamana kadar kulak misafiri olduğum ve dahlimin olmadığı kimi arkadaş sohbetlerinde aklımda kalan tartışma konularında sarf edilen kimi iddialı sözler değildir. Toplumun genelinde söylenenin özetidir:
-Bırakın kardeşim, ülkeyi ben yöneteyim. Göreceksiniz cennet vatana döneriz.
-Yıllardır sürdülen Kürt-Türk kapışmasında oyuna geldik.
-Biz, hayatta oldukça üzerimize düşen sorumluluğun idraki içinde, davamızdan vaz geçmeyiz, ülkemizde futbol ön plâna çıkarken ata yadigarı güreş, üvey evlad muamalesi göremez.
-Eğitim sistemimiz, çağın gerisinde kalmıştır.
-Biz, Çin Ekonomisi’ne karşı dirençli olmalıyız. Devlet, bizi desteklemelidir. Biz iş adamları olarak teşvik almasak batarız.
-Hükümet, bizi görmezlikten gelemez. Biz, olmasak işler kötüye gider. Bizim biz olmamız için öncelikle yabancı sermayeye karşı olmamız lazım. Bizim bizden başka dostumuz olmaz.
….
Şimdi “basın” ismi verilen gazetelerin, ”medya” adı altında toplanan kitle iletişim araçlarında öne çıkan manşetlerden ve açıklamaları, iktibas etme gevezeliğine baş vurup, sanal ortamda uzun yazıları okuma tahammülsüzlüğü içinde olanları sıkıntıya uğratma işkencemiz söz konusu değildir.
Belirttiğimiz ifadeler, okumuş olanların ifadeleridir. Bunların içinde okumuş cahillerin açıklamaları da vardır.
Yakın zamanda ezan tartışmasını gündeme getiren ve herkesin bildiği olaylar zincirinde neyin nasıl yapıldığı ortada iken, ahkâm kesenler yıllardır tiyatro derebeyliğinde dönenleri saklamaktan acizdir. Tiyatroyu toplumu değiştirme reçetesi olarak sunanların tutmayan mayaya karşı halen direnmeleri, ahlâkî durumlarını binlerce yıl önceki eserleri sahneleyerek belirlemeleri söz konusudur. Onlara göre bu eserlerle topluma bilinç verilmelidir.
Bu elbette bir görüştür. Lakin devirlerin değişkenliği ve meydana gelen teknolojik yenilikler karşısında asra, çağa uyum problemi yaşayanların nostaljik takıntıları, gerçek manada tiyatro temsilllerinin yapılmasının önünde engeldir. Bizim gelip, üzerine konduğumuz mekânların kültürünün mayası olan tiyatrodan edinilen ahlâk ve erdem, inançta, örfte, gelenekte farklı biçimde yer aldığı için, halkımızca benimsenmemiştir. Bu benimsememe, diğer alanlardaki çatışmalardan da uzak değildir. Tiyatroyu başkasının hayatından kesitler sunarak ayakta tutanların ideolojik takıntılarıdır, halkı rahatsız eden. Her seferinde halkı aşağılayan ve halka rağmen halk için tiyatro eyleminde bulunan bir kesim, entellektuel olabilir, kendi çerçevesinde en iyi sanatı icra edebilir. Fakat benimsenmeyen bir şeyler varsa, bunlar o halkın kendilerine itibar etmeyişinin kökeninde aranmalıdır.
***
Bu halka yazıktır ve günahtır. Cum’â Hutbesi’nde vatandaşı AİDS hakkında bilgilendirenler, bu işle uzaktan yakından alakası bulunmayanlara bilgi verme yerine kalkıp o alanda olanlara seslenmeleri gerekmez mi?
***
Vergi kaçıranlar dururken namaza duranlara, vergi kaçırmanın haram olduğunu dikte ettirenlere ne demeli?
İbadet etmek için bir araya toplananlara fuhşun zararlarını anlatanlar, bu işe bulaşanlara neden konuyu anlatmaktan uzaktır?
***
Müskiratın (Alkollü içkilerin) zararları, niçin anlatılıp durulur, camiî içinde? Gidin de bunu satana ve içene anlatın ve gereken tedbirleri alın.
***
Kız çocuklarını okutmak için ellerinden geleni yapanlar, “Haydi Kızlar Okula “ kampanyaları ile ikna edilirken, üniversite kapılarında çocuklarının hür iradesine egemen olmak isteyen anlayışın tehditvarî tavrı ile okumaktan mennedilmektedir.
***
Bu halk, ne zaman tehditkâr durumlar olursa vatanını, topraklarını, inancını herşeyin üstünde tutmuş ve canını seve seve ideal uğruna vermiştir. İnancı, mensup olunan millet bağları ile daraltan ve kendisine ait inanç şekilleri geliştirenlerin yerine ve zamanına göre ya inanç ya da millet tarafından geliştirdiği davranışlar, farklı millete mensup olan, aynı inancı benimsemiş olanların “Nerede din kardeşliği? “ şikâyetine sebep olmaktadır.
***
Kimsenin dostluğuna güvenmeyen kesimin, kendisini dostsuz bırakması ve kendi kendine düşmanlar üretmiş olması, Çanakkale’de ve ülkenin kaybedilmiş birçok devlete dönüştürülmüş toprağında yan yana yatan, farklı milletlere aynı inanca sahip olanlara karşı saygısızlık, vefasızlık değil midir?
***
Halkı cepheye tekbirler arasında sürenlerin, tekbirin manasına uymaz davranışlarla hayatlarına şekil verdiklerini ifadesi, halkın yapılanlara karşı tavır takınmasında sebep olan etkenlerin başında gelir.
Bu halk, üzerinde oynanan oyunların, hilelerin, desiselerin farkına vardığında okumuş cahillerin feryadı ve figânı “Felekler yandı âhımdan muradım şem’î yanmaz mı?” diyen Füzûlî’nin meşhur şiirini hatırlatır, adeta.
Sizin feryadınızı, çığlıklarınızı duymak istemeyenler haksız değildir. Onlar, artık neyin ne olduğunun farkındadırlar. Dün böbürlendiğiniz toplumun üst katmanlarındaki görevlerinizi, makamlarınızı artık halkın içinden çıkan çocuklarla paylaşmak istemeyen tavrınız ve bakışınız değişmeli, “Beyaz” kalmak inadıyla yaptıklarınız insnalık suçu içine girmekte değil midir?
***
Karşıdan karşıya geçemeyen ve yüzemeyen akrebin, kaplumbağa yalvarışları karşısında iyi niyet söz konusudur:
-Bak, beni sokmayasın.
-Kesinlikle sokmam. Ben yüzme bilmem. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım.
Suyun tam ortasında kaplumbağayı sokma histerisine kapılan ve kuyruğunu hareketlendiren akrebe yapacağının doğru olmadığını belirten kaplumbağa sert cevapla karşılaşır:
-Ben seni sokacağım.
Evet, akrebin ruhunda olan sokma, bizce akrebin doğallığında vardır ve akrep, bu konuda haklıdır. Kaplumbağa da kendisine verilen söze istinaden akrebe iyi niyetinin ödülünü cansız kalacak bedeniyle alacaktır.
***
Bildiğiniz üzere kaplumbağa su altında uzun süre kalabilmektedir. Sırtında taşıdığı akrebin kötülüğünün önünü almak için suya dalar. Yüzme kabiliyetine sahip olmayan akreb, akan suya kapılan bedeniyle dünya değiştirir, kaplumbağa böylelikle sağ-salim karşıya çıkar.
***
Sözün özü, halkın sırtında akrebe dönüşen kimileri, kendilerine yapılan iyiliklerin farkında olmalarına rağmen, kuyruklarındaki zehr dolu iğnelerini-sokaçlarını her zaman göstermiş, karaya çıktıklarında sokmakta beis görmedikleri taşıyıcılarını ortadan kaldırmak istemiştir.
***
Hikâyemiz ve dayatılan yaşantı arasında benzerlik bulmadıysanız, sükût altındır!..
Bunun başka izah tarzının olduğunu söyleyen varsa buyursun!...
17.05.2012- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.