- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
08 Kasım 2025- İstanbul20°C▼
- Ankara20°C
- İzmir22°C
- Konya20°C
- Sakarya21°C
- Şanlıurfa27°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep23°C
CEMİL ERTEM'DEN: ÜÇ KERKÜK VE TÜRKİYE’NİN TARİHSEL TERCİHİ
Dün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Kerkük’deydi. Bakan, basın mensuplarını Türkçe, Arapça ve Kürtçe selamlayarak konuşmasına başladı.

ABD işgali sonrası Kerkük’ün statüsü için 3 temel model geliştirildi. 1) Merkezi Irak Hükümeti’ne bağlı Kerkük 2) Federe Kürt Bölgesi içinde özel statüde Kerkük 3) Federal Kürt Bölgesi’ne dâhil Kerkük. (Bu konuda bkz. TEPAV, Irak Raporu) İlk önce, yani ABD işgali sürerken ve Türkiye’deki dönüşüm başlamadan -yani Türkiye asker vesayeti altında, darbe ve katliam planları cenderesinde bir yağma ekonomisi iken- Türkiye’nin resmi tezi, Merkezi Irak hükümetine bağlı, petrol gelirleri merkezi hükümetin denetiminde olan bir Kerkük’tü. Türkiye, burada Lozan’da bıraktığı Misak-ı Milli topraklarına yüzünü bile çevirip bakmıyordu. E, kolay değil İngiliz emperyalizmine verilen bir söz var(dı). Türkiye, bu tezi kabul ederek aslında, ‘içe kapalı bir iç sömürge, kendi sınırlarlarına hapsolmuş bir oligarşik diktatörlük olduğunu da kabul ediyordu. Bu kabul, aynı zamanda, bir ulus-devletler ve emperyalizmler dünyası idi. Yerli aşiret ve devlet oligarşisinin etkin olduğu bir Irak, Esad diktatörlüğünün Suriye’si, katliamcı İsrail, Mübarek’in Mısır’ı, askeri vesayet altında bir Türkiye... Hepsi yerli yerinde duracaktı. Ancak oligarşilerin evlerindeki bu hesap, Arap sokaklarına, Türkiye’nin yeni dinamiklerine, küresel kapitalizmin son krizle düştüğü duruma pek uymadı.
Arap baharı esmeye başladığında zaten ABD’nin de Irak’ta duracak gücü kalmamıştı ama öte yandan Türkiye, tarihinde ilk defa katliamcı İsrail’in karşısına dikiliyordu. Türkiye’nin katliamcı İsrail’in karşısına dikilmesi çok önemli kırılma noktalarından birisidir. Türkiye’nin dış politikası ‘monşerlerin’ elinden kurtulup misak-ı milli’yi hatırladığında, darbe, katliam suçluları da Silivri’yi doldurmaya başlamışlardı. İşte bu şartlar altında, Türkiye, ‘eski’ düşmanlaştırma, ötekileştirme kısır döngüsünden vazgeçerek, ‘sıfır sorun’ politikasına geçti. Hemen belirtelim bu ‘sıfır sorun’ dangalak Ergenekon bloğunun anladığı gibi, diktatörlerle sıfır sorun değildir, bölge halklarıyla, kendi iradesiyle özgür bir gelecek kurmak isteyen halklarla sıfır sorun ve bunun stratejik derinliğidir.
Davutoğlu çok doğru yapıyor
Tahmin ederseniz, Türkiye bu dönüşümle birlikte Kerkük politikasını da değiştirdi. Artık merkezi Irak hükümetine bağlı bir Kerkük tezi geçerli olamazdı. Türkiye, Kürtler’in, Türkmenler’in, Araplar’ın eşit ve özgür koşullarda, demokratik mekanizmalarla söz sahibi olacakları özel statüde bir Kerkük tezine yaklaştı. Daha önce defalarca yazdım, dünya, kıtasal birlikler, bu kıtasal birliklerin bel kemiği olacak ‘eksen’ devletler ve yerel devletler yapılanmasına doğru gidiyor. Artık, nüfus yoğunluğu ne denli önemli olursa olsun, dünyanın bir yerinde ‘yeniden’ etnik temelli bir ulus-devlet yapılanmasının kurulup, bölgesinde ‘bağımsız’ bir güç olması söz konusu değildir. Kürtler ve diğer halklar, iradeleri bu yöndeyse, elbette devletleşecekler. Binlerce yıldır üzerlerinde oturdukları doğal zenginliklerine sahip çıkacaklar, zenginliği paylaşacak ve değerlendirecekler. Ama bu zenginliğin diktatörlerin elinden alınması, içe kapalı, dikenli tellerle örülü bir ‘bağımsızlık’ safsatasından geçmiyor.
Davutoğlu çok doğru yapıyor, Türkiye’nin refahı, aynı zamanda yanı başımızdaki Kürtler’in, Araplar’ın refahından ayrı değildir. Türkiye, yalnız, 20. yüzyıl başında hegemon ulus-devletlerin ve onların yerli oligarşilerinin Ortadoğu için çizdiği sınırların yıkılmasına yardımcı olmuyor, kendisi için çizilen yoksulluk tuzağını da yerle bir ediyor. Bu tuzağı yıktığımızda şu çok bahsedilen ‘orta gelir tuzağına da’ düşmeyiz. Bu arada bunu da söyleyeyim.
03.08.2012 Star- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.