05 Kasım 2025
  • İstanbul16°C
  • Ankara5°C
  • İzmir15°C
  • Konya8°C
  • Sakarya11°C
  • Şanlıurfa16°C
  • Trabzon16°C
  • Gaziantep12°C

COĞRAFYA COĞRAFYA GEZİP YİTİĞİNİ ARADI

'Dilber-i nev- hatta bakmam, var iken hatt-ı sütur' diyor, bekliyor ve hattâ diyar diyar dolaşıyor; acaba nerede diye? Fadime Türkölmez Ali Emiri Efendi'yi yazdı.

Coğrafya coğrafya gezip yitiğini aradı

ali-emr-efendiye-saygi-gunleri-basliyor13631811450-h1001368-1
'Dilber-i nev- hatta bakmam, var iken hatt-ı sütur' diyor, bekliyor ve hattâ diyar diyar dolaşıyor; acaba nerede diye? Fadime Türkölmez Ali Emiri Efendi'yi yazdı.

 

Dedesinden bir şeyler dinleyerek büyüyenler kaldı mı bilmiyorum ama dinleyenler bilir ki bu, bazen bir çocukluk düşünden ötelere geçip kocaman bir hayat mihmandarı olur çıkar. Ve hal böyle olunca zevkler de renkler de hakkıyla değişir. Ondandır ki bir adem oğlu: "Dilber-i nev- hatta bakmam, var iken hatt-ı sütur" diyor, bekliyor ve hattâ diyar diyar dolaşıyor; acaba nerede diye?

 

İmkân dâhilinde yaşamak

Biliriz, bulutlara elimizi uzatsak tutarız çocukken... Bu kadar geniştir gönlümüz, acabalara yer yoktur! Ne de olsa imkân dâhilinde yaşamaya gelmişizdir bu dünyaya... O da imkan dâhilinde yaşamaya çalışarak her adem gibi imkanları sonuna kadar zorlar.

Her şey Diyarbakır'da bir kültür ikliminde başlar. Seyyid Mehmed Emirî Çelebi'nin torunlarından Mehmed Şerif Efendi'nin son çocuğu olarak dünyaya gelen Ali Emirî Efendi, ilk tahsilini sıbyan mektebinde alır. Ömrü boyunca kıymetli hocalardan istifade eder. Ancak onun üzerindeki en büyük emek amcası Mehmed Şaban Kami Efendi'nindir. Pek çok okumalarını onun gözetiminde yapmış, Diyarbakır camilerini süsleyen levhalarını da ondan öğrendiği hat sanatı ile yazmıştır. Daha 9 yaşında amcasının verdiği Nevâdirü'l- Âsâr'ı ezberler. Arapça 4000 beyitlik bu eser Ali Emirî için çok da zor olmaz. Zira o, "okunan bir beytin nihâyetindeki harften başlamak itibariyle ebyat okumakta kimse mukabele edemezdi." diyerek, hafızasındaki 100 bin Türkçe beytin de onun için ne kadar normal olduğunun bir anlamda işaretini verir.

 

Hava değişimi mi?

Diyarbakır'da babasının ticaretle uğraşmasını istemesine rağmen kitaplardan kopamayan Ali Emirî'ye sonunda bedeni isyan eder. Hava değişiminin uygun bulunması üzerine Mardin'e dayılarının yanına giden Emirî Efendi, burada da yeni eğitim imkânları bulur. Kasımpadişah Medresesimüderrisi Diyarbakırlı Ahmed Hilmi Efendi'den 3 yıl ders alır. Yöre halkının Arapça konuşmasını da fırsat bilip sözlüklerde bile olmayan kelimelerle kendini donatır. Arapça şiir söyleyecek konuma gelen Ali Emirî, V. Murad'ın cülûsu için ses getiren bir şiir söyler. Ancak dedesinin olduğu iddia edilerek genç Emirî'ye inanılmaz. Mizacının şekillenmesinde büyük rolü olan bu olayın ardından, kafiyelerini ve veznini arkadaşlarına belirleterek yeni bir şiir yazar. Ali Emirî Efendi'nin işiyle konuştuğunun en güzel göstergelerinden birisi de budur:

"Cülûsiyem eğer sirkat ise büyük ceddim Emirî'den

Bu nazm-ı bînaziri işte çektim Silk-imlâya"

 

Şiirden kaleme

V. Murad için yazılan kaside ile devlet erkânı arasında tanınan ve sıklıkla da imtihana tabi tutulan Ali Emirî, Islahat Heyeti ve Abidin Paşa vesilesiyle memuriyete başlar. Abidin Paşa’nın Nef'î'nin bir kasidesini tanzir etmesini istemesi üzerine başlayan yarenlikleri, Paşa'nın tayininin Selanik'e çıkması ile yoldaşlığa dönüşür. Ve Emirî'nin 30 yıllık memuriyeti şiir yeteneği ile başlamış olur. Ancak o bu işe bir anlamda, coğrafya coğrafya gezerek yitiğini bulmak için başlamıştır desek çok da yanlış olmaz sanırım. Zira Yanya'da maliye müfettişliği yaptığı sırada, eline geçen Arapça bir kitabın ikinci cildinin Kuzey Yemen'de olduğunu öğrenince, kitabı alabilmek için çok uğraşır ancak kitabın sahibini ikna edemez. Bunun üzerine tayinini ister. Bir kitap için kurulu düzenden vazgeçmek, hele de her seferinde kitap yükleri ile bir yerden bir yere gitmek nasıl bir azmi gerektirir siz düşünün...

 

Define peşinde bir adam

Memuriyeti define aracılığı gibi kullanan Ali Emirî, Kırşehir'de görevli olduğu sırada da Hacı Bektaş Veli hakkında araştırmalar yapar. Vakfiyenin bulunmasında bu araştırmalar öncülük ederken yöre halkıyla da anlaşarak cebinden tüm masrafları karşılayıp Dergâh ve Kırklar Meydanı'nı genişletir. Avlu kapısına açılış tarihine düşürdüğü beyit asılır. Titiz bir araştırmacı olarak kültür dünyamız ve değerlerimiz adına çalışan Emirî Efendi'nin en önemli keşfi ve belki de yitiğiDivanü Lûgat'it-Türk idi. XI. yüzyılda yazılan bu eser, artık hayal mi gerçek mi bilinemeyeceği bir zamanda ortaya çıkar. Bir paşa hanımının kocasının tembihi ile 30 altından aşağıya satmam dediği meçhul eser, alsa alsa o alır denilerek Ali Emirî'ye gösterilir. Fiyat yükselmesin diye her ne kadar kendini tutsa da Emirî Efendi, senelerdir peşinden koştuğu hayali sonunda yakalar.

33 liraya aldığı kitap ile Hz. Yusuf arasında benzerlik kuracak kadar farkındadır elindekinin... Kültür ve edebiyat dünyamıza öyle eşsiz bir eser bağışlamıştır ki Macar İlimler Akademisi, Divanü Lûgat'it Türk için 10 bin altın teklif eder. Ancak o bu teklifi: "Dünyanın bütün altınlarını önüme koysalar, değil böyle bir kitabımı, herhangi bir kitabımın bir yaprağını bile satmam." diyerek geri çevirir.

 

1.040.000'lik hayal

Ali Emirî Efendi, vaktiyle Diyarbakır'da 1.040.000 cildlik bir kütüphanenin olduğunu dinlediği günden beri bu hayale yaklaşma çabasında olmuştur. Ömrü boyunca özenle biriktirdiği kitapları milleti adına toplayan Ali Emirî, 15 binden fazla olan kitaplarını Feyzullah Efendi Medresesi’nde kurulanMillet Kütüphanesi'ne bağışlar. Kurulması mı yoksa toplanması mı zor olmuştur bilemiyoruz ama bizdeki kıymetlerin terazisi hep ifrat ve tefrit arasında... Kendi adını dahi vermeyi düşünmediği kütüphanesine dışarıdan gelen tekliflere tenezzül etmemiş olması bile, kefeyi ona çeviriyor oysa. Öyle ki Fransızların cazip teklifleri bile onu caydıramıyor. 30 bin İngiliz lirası, adına bir kütüphane kurup ömür boyu dolgun maaş, hâfız-ı kütüp olarak kitaplarla bir yaşam, hizmetkârlar ve Bolulu aşçı... İşte 17 Nisan 1916'da kurulan kütüphane, içinde bir ömre bedel olan Divanü Lûgat'it-Türk ve daha nice kıymetlerle bir adamın çocukluk düşünün sonucudur.

 

Ardından kim ağlar?

Kendini kütüphane nazırı olarak tanımlayan Ali Emirî Efendi, uykusunda dahi bağlı olduğu kitaplarını hiç tereddütsüz milletinin hizmetine sunmuştur. Onca titiz arayışların ve çabaların ardından bir araya gelen hazinesinde, onun hânedana duyduğu bağlılığın neticesi olarak özel bir koleksiyon da mevcuttur. Hanedana ait bütün şiirleri toplayan Emirî Efendi, koleksiyonda V. Mehmed'e ait bir şiir olmadığını görünce bizzat padişahtan istemiş, savaş yılları olmasına rağmen isteği kabul edilmiştir.

Koleksiyonu için her şeyi göze almasına rağmen sağlığına hiçbir zaman dikkat etmeyen Ali Emirî'nin bedeni sonunda pes eder. Tam nedeni belli olmamakla birlikte, 23 Ocak günü aramızdan ayrılır. Şüphe yok ki ardından hiçbir şeye değişmediği kitapları ve nice keşfedebileceği eserler yasını tutarak...

 

Fadime Türkölmez yazdı

Dünyabizim.com

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.