- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler

- İstanbul20°C▼
- Ankara19°C
- İzmir24°C
- Konya20°C
- Sakarya22°C
- Şanlıurfa26°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep23°C
COĞRAFYAMIZIN RENKLERİ KİMİ İSİMLER VE BİRKAÇ TESPİT

M. Ali ABAKAY
Günümüzde kimi kaynaklara sahiplenme, yazarlarını sahiplenme, Kürtçenin savunucuları için vazgeçilmezlerden olmuştur: Melayé Cezerî, Ahmede Xané, Ahmedé Baté, Fekiyé Teyran, Tahiré Uryan olmak üzere birçok isim… Benzer isimleri çoğaltmak mümkündür: Abdurrahmané Axtepî gibi.
Bu isimlere milliyet yönüyle sahiplenmek, her insanın içinde olan bir histir; kendi milliyetine sahip olandan yana olmak. Elbette insan, kendi milliyetinden olanla övünür, onların başarısını kendi başarısı bilir. “Ben Araplardanım, Araplar benden değil” diyen anlayışla ve kendi milletini sevmenin kavmîyetçilik taşımadığı sürece hoş görülmesi üzerine ifade beyan eden Hz. Muhammed (a), kendi içinde milleti ile anılan birçok arkadaşını da övgüyle şereflendirmiştir: Hendek Harbi’nde Selmané Farısî, Ezan okumada Bilalé Habeş, …
Birçok edip ve yazar, övündükleri, eserlerini yere göğe çıkardıkları belirttiğimiz isimlerin inanç yönü söz konusu olduğu zaman, yazdıkları dille kendilerini överken, inançlara değinilen konularda sekuller davranmakta, bizde ne ucûbe olduğu halen bilinmeyen laîsizm anlayışına göre hareket etmekte, inançları sebebiyle kınanan, yerilen, zaman zaman suçlanan, töhmet altına bırakılan, iftiralara uğratılan kesime karşı eli-kolu bağlı bir davranış içindedir.
Anlaşılan dünyevî uğraşlarla hayatını şekillendirenlerden böyle bir dik duruş beklemek oldukça zordur. Unutulmamalıdır ki belirttiğimiz isimler, medreselerinde / üniversitelerinde İslamî tedrisatı Arapça beraberinde Kürtçe yapmış, bu alanda hem dinî hem edebî, kelamî alanda eserler vermişlerdir.
Ahmedé Baté, Kürtçe Mevlidin yazarıdır, aynı zamanda Zembilfroş Mesnevisî ile ünlkü bir isim olup, Hakkarî- Çolamerg doğumludur. Kendisi müderristir. Mezarı ismiyle anılan Baté Köyündedir.
Ahmede Xané: Nu bihar ve Mem û Zin ile tanınan, medreselerde halen okutulan eserleri ile en çok tanınan Xané, eserlerinde İslamî hassasiyetler bulunduran, hem kullandığı dile ve mensubu olduğu millete sahip biridir.
Abdurrahmané Axtepi: Şu anda Diyarbakır’ın Çınar ilçesi sınırları içinde bulunan Aktepe Köyü’nde nesli devam eden Abdurrahmané Axtepi, eserleriyle yaşantısıyla yeni tanınmakta olan büyük bir isimdir. Astronomiden edebiyata varan çizgide birçok eser vermiştir.
….
Belirttiğimiz isimlerin sadece eserlerini, kendilerine lazım olan yönlerini bayraklaştırıp inanç cephelerini saklamak, onları yok saymak, bilinmezliğe sürüklemek, gerektiğinde onları hatırlamak, çalışmalarını onların inanç yönlerinin aksine değerlendirip kullanmak, ne yazık ki çağımızın hastalıkları arasına girmiştir.
Dememiz o ki ya onlar gibi cevval bir kaleme sahip olun ya da onların yazdıklarını tümüyle öğrenip yansıtın. Tümüyle öğrenmeniz savunduğunuz anlayışa ters olduğu için, söylediklerini yaşamanız da mümkün değildir. Bakın en iyisi onlardan istifade ettiğiniz kadar ettiniz, bundan sonrasında onları sahiplenen, onlar gibi yaşayan, yaşamakta olanların onların mirasçısı olduğunu kabul edin.
Kültür ve Turizm Bakanı, bir açıklamada bulunmuştu, geçen hafta. Bu isimlerin eserlerini araştırdıklarını, “Şerefname” yanında Mem u Zinn’i yayınladıklarını belirtmişti. Diğer eserleri de temin etmeye çalıştıkları mealinde bir şeyler söylemişti. Aslında bu eserleri temin etmek oldukça kolay ve telif problemi yok. İstenirse mevcut kalan eserleri bir çırpıda yayınlanabilir.
Kendi dünyalarında eser verip bu güne kadar isimleri gelenleri açıkçası biz de sahiplenmedik. Sadece yazdıkları dilden dolayı takıntı içinde olanlar sebebiyle önlerine bir sed çekildi. Şimdi bu sedlerin kalkma dönemi yaşanırken, Yunanî, Fransevî olmak üzere Garbî eserleri “Dünya Klasikleri” ismi altında çevirtenler, yanlarına birkaç tane Arabî ve Farsî eser katarak demokrat olduklarını ifade ederken, bahsi geçen isimlerin eserlerini de çevirtip, düşündüklerini öğrenme zamanının geldiğini kabul etmeliler. Bu isimlerin en gencinin yüzyıl önce yaşadığını belirtelim, diğerleri de yüzyıllar öncesinde yaşamış.
Belirttiğimiz isimler etrafında , “Biz bunları tanımıyoruz” diyenler çıkabilir. “Bu yazıda anlatılanlara göre yazarın şöyle bir tercihi söz konusudur. Zaten yaşadığı yer Diyarbakır’dır. Bu sebeple amacı bellidir.” diyen de olabilir. Unutulmamalıdır ki “Allah!..” diyen ve eserlerini bu doğrultuda kaleme alan, yaşadıkları coğrafyalarıyla bütünleşmiş, dilleri ile kaynaşmış, arkalarında hoş bir seda bırakmış isimleri tanımamak, bu ülkede yaşayıp, kalem erbabı olduğunu söyleyenler nazarında bir vefasızlıktır.
Madem, “kültür” diyoruz madem “inanç” diyoruz madem “herkese saygı” diyoruz, bunun bir ölçüsü de bu isimleri tanımaktır: Yunus Emre gibi, Hacı Bektaş-ı Velî gibi, Hacı Bayram-ı Velî gibi, Mevlana Celaleddin misali... Bilginin sınırlandırılması, sansürlenmesi, geçmişten bugüne taşınmasının önüne geçmek, insanlığa ve erdeme saygı duymamaktır. Bir Hindliyi nasıl tanıyorsak, biliyorsak yanıbaşımızdakileri tanımamak, bilmemek, kusur mu yoksa yılların ihmali mi?
Bu sorunun cevabını elbette okur verecektir.
10.10.2011
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.