23 Ekim 2025
  • İstanbul17°C
  • Ankara11°C
  • İzmir19°C
  • Konya11°C
  • Sakarya16°C
  • Şanlıurfa18°C
  • Trabzon18°C
  • Gaziantep16°C

D. MEHMET DOĞAN: "SEZAİ KARAKOÇ: ŞİİRLE FİKRİN SON BÜYÜK TERKİBİ..."

Cumhuriyet tarihsizdir; doksan yıla ulaşan bir yakın geçmiş bir türlü tarihe mal olamamıştır.

D. Mehmet Doğan: "Sezai Karakoç: Şiirle fikrin son büyük terkibi..."

29 Ocak 2022 Cumartesi 11:24

Ortalık Cumhuriyet tarihi derslerinden geçilmez, tarihle istihzadan başka bir şey olmayan bu derslerden ötürü bir türlü Cumhuriyet tarih olamaz, bu dersler böyle oldukça Cumhuriyet’in tarihi olmaz. Tarih gerçeği asla bu ders kitaplarının çerçevesine sığmaz. Bu anlatacaklarımız da bu cümledendir.

Cumhuriyet’in onuncu yılında doğmuş*, Cumhuriyet’in kurucusunun öldüğü yıl ilk mektebe başlamış. Cumhuriyet’in tamamen yeni harflerle yetişen ilk neslinden ve Cumhuriyet’in tam nüfuz edemediği uzak taşradan. Diyarbekir’den (Şef henüz onun adının “Diyarbakır” olmasını buyurmamış ve Cumhuriyet uleması “en doğrusu efendimizin buyurduğudur” deyu tasdik etmemişti); Diyarbekir Maden’den. Bir sipahi ailesinden geldiğini söylüyor, hatıralarında. Ailesine “levendoğlu” derlermiş... Cumhuriyet devrindeyiz, ama adresleme için Osmanlıya müracaat şart.

O sıralar yoksul Anadolu’nun dört bir köşesinden leylî meccanî (parasız yatılı) Halûk adayları toplanır. Yedirilir, giydirilir, okutulur; aynı şekilde biçimlendirilir/biçimlendirilmek istenir. O Maraş’ın parasız yatılısı. Orta okulu burada bitirmiş, 1944. Gaziantep’in parasız yatılısı, liseyi burada tamamlamış, 1950. Çocukluk ve gençlik merkezin hem doğusunda, hem güneyinde geçmiş.

Ortaokul yıllarında Büyük Doğu okumaya başlamış. (Parasız yatılının paralı öğretime veya mecburi öğretimden gönüllü öğretime geçişi bu). Büyük Doğu, o zamanlar söylenmek istenmeyen, söylenmesi mümkün olmayanın mahlâsı. Halûk olması isteniyor, fakat o Âsım olmak yolunda yürüyor. Yüksek öğretim çağı gelince kendisi felsefe okumak istiyor, babası ilahiyat okumasını arzu ediyor. Âkifleyin, zarureten bir mektebe kaydolmuş: Siyasal Bilgiler Okulu. O zaman, bu okulda Mülkiye havası devam ediyor ve parasız yatılılık câri. Devlet geleceğin idarecilerini kurda kuşa yedirmeden gözünün önünde yetiştirmek istiyor. Kaderi parasız yatılılık, buna uygun olan okul da, Siyasal Bilgiler...

Necip Fâzıl ne kadar karşı çıkarsa çıksın, eleştirirse eleştirsin, İslâmı asrın idrakine söyletenlerdendi. Asrın bilgilerine sahipti ve aynı zamanda pergelin ayağı sımsıkı merkezdeydi. Mehmed Âkif bu formülü boşuna icat etmemişti. Kendi yaptığı da başka bir şey değildi, Âkif örneğine derinden bağlı olan Nureddin Topçu da başka bir şey yapmamıştı. Bütün modern tahsil görenlerin, kendini bu topraklara bağlı hissedenlerin, bin yıllık duyarlıkları taşıyanların, Halûk olmamaya direnenlerin yaptığı buydu. Âkif, fen tahsil ederek bunu yapmıştı, Necip Fâzıl ve Nureddin Topçu batıda felsefe okuyarak bunu yapmışlardı. Fen ve felsefe bazılarına göre batının iki alâmet-i farikasıydı. Şimdi, modern sosyal bilimler, siyaset bilimi okuyan bir genç de aynı yoldaydı.

Osmanlının son nesli, Necip Fâzıl, Nureddin Topçu ideal ülke Avrupa’ya gönderildiler. Cumhuriyet için tahsil görmek, dönünce onun ideolojisini güçlendirmek için.

Osmanlının son nesli, Âsım’ın nesli... Evet Necip Fâzıl ve Nureddin Topçu, Âsım’dan biraz küçüktüler, ama Âsım’ın neslindendiler. Cumhuriyet yöneticileri, Cumhuriyet ilân edilinceye kadar bütün gücüyle kurtuluş için çalışan Âsım’ın nesline sırt çevirdi. Âsım’ın benimsediği tevhidî amentü, onlara aykırı geliyordu; Fikret’in tertib ettiği pozitivist, akılcı amentüye iman ettiler, bu yüzden Halûk’un ne olduğunu tam bilmeden, bilmeye gerek görmeden Halûk neslini çoğaltmayla çalıştılar*. Bunu yalnız içeride değil, dışarıda asıl kaynağında da yapmak istediler.

Şiir düşüncenin dili

Osmanlı şiir medeniyeti. En yüksek sanat şiir, en büyük sanatkârlar şairler. Sözün güzelliği, inceliği, derinliği velhasıl bütün gücü şiirde. Bizim için düşüncenin dili şiir. Sanatlı söz söylemek, yüksek söz söylemek şiir diliyle olur. Bu kamlardan, baksılardan, bahşılardan, ozanlardan beri böyledir. Kamlar, şamanlar, bahşılar, ozanlar kendilerini aşan bir dille konuşurlar. Eski metinlerde, bu arada Dedem Korkut’un Kitabı’nda, nesirden şiire geçilen yerlere dikkat edilirse, bu görülür. Sıradan şeyler nesirle, olağanüstü sözler nazımla söylenir.

19. Yüzyılın, ünlü fikir adamları ekseriya şairdir. Ziya Paşa, Nâmık Kemal... Fikir yönü çok zayıf olmasına rağmen, Tefik Fikret de düşünür sayılmıştır bu sebeple. (Sonradan Nâzım da). Fakat, Âkif, şair mütefekkirlerin en önde gelenlerinden. Necip Fazıl, düşünceyi şiirleştirmek istediğinde, destanî şiire yöneldiğinde Âkifleşir. (İkna olmayanlara Sakarya Türküsü’nü bir daha okumalarını tavsiye edebilirim). Cumhuriyet döneminde nesir de etkili oldu. Ama, Necip Fazıl gibi şair düşünürler yetişti. Şiirin düşünceyi ifade etmesi yolu, o kadim yol devam etti.

Sezai Bey, belki de bu yolun son büyük yolcusu. Şiir ve fikrin son büyük terkibi.

Sezai Bey, şair ve mütefekkir değil, şair-mütefekkir. Çünkü düşünce nesri yanında, çok güçlü bir düşünce şiiri var.

Düşüncenin şiiri, şarkın ahlâkçı mesnevî şairlerinde, tahsisen Mevlâna’da zirveleri bulur. On binlerce beyitlik manzumeler, şiirler yalnız hikâye anlatmaz, fikir de ortaya koyar; daha doğrusu asıl söylenecekleri söylemek için hikâyeler anlatır durur. Yunus, rivayete göre, Mevlâna’nın Mesnevî’de sözü haddinden ziyade uzattığını söylermiş. Kendisi söylemesi gerekse, “Ete kemiğe büründüm/Yunus diye göründüm” der çıkarmış için içinden! Osmanlı tek mısralık düşünceyi bile önemser. Bir mısralık eser bırakan da azizdir. Koca Ragıp Paşa’nın formülleştirdiği üzere: Eğer maksud eserse, mısra-ı berceste kâfidir!

Sezai Karakoç, batı medeniyetinin en üstün ve tek medeniyet olduğu dayatmalarına karşı bir medeniyet tasavvuru ile ortaya çıkar. Bu önü kesilmiş bir medeniyettir. Dünyaya söyleyecek sözünü sonuna kadar söylemesi barbarca men edilmiş bir medeniyettir. “Diriliş” kavramı bu tasavvurda ister istemez ana motiftir.

Sezai Bey, üstad olarak Necip Fazılı seçmiştir. Onun şiir ve sanatta kazandığı şöhreti fikir ve aksiyonda kullanarak ortaya koyduğu Büyük Doğu fikriyatını tanımıştır. Üstad’ın, dışa dönük teatral ve abartılı üslubu onda tam tersine tezahür eder: İçe dönük, abartısız ve sade. Böylece, Nureddin Topçu’ya daha yakın durur. Necip Fâzıl’a bağlanan ve sonradan kendisi bir dergi ile ortaya çıkan başka bir kişi de aynı şeyi yapmıştır. Fakat, kendine mahsus bir teatrallikten vaz geçmeden.

Bu içedönüklük, her zaman asosyallik olarak tanımlanmaya müsaittir. Sezai Bey’in, küçük sistemle, sistemlerle uyum yerine, büyük sistemle uyumu seçmesi bir tercih olabilir. Fakat, siyasî parti denemeleri bu tercihin sahihliğini haleldar eder.

Necip Fâzıl muakkibi olarak Sezai Bey, Mevlâna, Yunus, Mehmed Âkif çizgisini sürer. Onları her zaman dönülüp bakılacak, yön tayin edilecek önemde görür ve gösterir. Bu arada, “eve dönen adam”ı da unutmaz. Yahya Kemal, batıya gitmiş ama evine dönmüştür; mektepten memlekete avdet etmiştir. Siyans politik okumuştur, bu Türkiye’de “siyasal bilgiler”e tekabüll eder. Medeniyet meselesini hem şiirinde merkez yapan hem nesrinde işleyen şair mütefekkir de akılda tutulması gerekenlerdendir.

Cumhuriyet’in Sezai Bey’den sonraki nesli, artık örneksiz değildir. Hem Cumhuriyet devrinde eser veren merkez şahsiyetler, hem daha öncenin kutupları yeni neslin hamulesini oluşturmasını sağlayacak güçtedir. Nitekim, ferdler, takımlar, bölükler ve nihayet kitleler kendi kimlikleriyle varolmanın özgüveniyle yürürler. Erol Güngör, Sezai Bey’in nesline ulanan, hep onunla aynı kaynaklardan beslenmiş intibaı veren bir isim olarak gelir geçer. Sonra, Büyük Doğu nesli, Hareket nesli, Diriliş nesli birbirini takip eder. İşte Âsım’ın neslinin bereketi...Yüz yılda Mehmed Âkif’le başlayan, Necip Fâzıl ve Nureddin Topçu ile süren, Sezai Karakoç’la tazelenen ulu bir yol...

Dışarıdan bakanlar şaşkınlıklarını gizleyemez: Eski, muhafazakâr, hatta gerici...Fikir yönünden böyle bir çerçevede gördükleri şairler yeni, her nasılsa en yenidir. Bu Necip Fâzıl için doğru olduğu kadar, Sezai Karakoç için de doğrudur. Hatta Sezai Karakoç “ikinci yeni”dir; gerçek ikinci yeni... Solmaz pörsümez yeni. Şaşkınların idrak edemediği şudur: Ancak ezelî olan ebedî olabilir; ancak kökü sağlam olan ağaç yeni filiz verebilir...

Tarihleşme süreci başlıyor mu?

Sezai Karakoç’a Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü verilmesi Cumhuriyet’in gerçek tarihleşme sürecinin nirengi noktalarından olabilir. Cumhuriyet’in sadece bir ideoloji bağlıları ile ilgili tarihi, bu ödülle de kırılmaya uğramıştır. Cumhuriyet’in kültürünü tanzim ve tamim eden resmî yapı, her ne sebeple olursa olsun, ürkek bir adım atmıştır. Bu bize göre, tarihleşme sürecinin işlemesi için önemli bir adımdır. Cumhuriyet, gerçek tarihini reddederek var olamaz, gerçek tarihini tanıyarak, değerlerini kabul ederek kendini gerçekleştirebilir; geçmişini sağlama aldığı ölçüde geleceğini garanti edebilir.

(Yazı, Sezai Karakoç’a Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü verilmesi münasebetiyle yazılmıştır ve hiçbir yerde yayınlanmamıştır)

 

Muhit Dergisi, Aralık 2021


* Cumhuriyetin onuncu yılı, 1933; Türkiye ekonomisinin dibe vurduğu, 1918 seviyesine döndüğü yıldır. 10. Yıl Nutku ancak tersinden okunarak bu anlaşılabilir. Bazı ahvalde, en zayıf zamanda en yüksek ses çıkarılarak güçlü görünmek istenir.

* Tevfik Fikret’in oğlu Halûk, ilk öğretimini misyoner bir hanımın cemaat/tarikat okulunda görmüştü. Bu okul her sabah hıristiyan ilâhileri ve incil dersleri ile başlardı. Sonra aynı tarzda öğretim veren Robert Koleji’nin ortak kısmını bitirdi. 1909’da İngiltere’ye gönderildi, fen tehsil etmek üzere. Bir papazın evinde kaldı. 2 yıl sonra İstanbul’a döndüğünde “inanmış bir hırıstiyan”dı...İki yıl Türkiye’de kaldı, sırını yakın çevresi dışında kimse bilmedi. ABD’ye gitti, yüksek tahsilini orada yaptı. Hıristiyan bir hanımla evlendi, hırıstiyanlığı enine boyuna öğrenmek için ilahiyat fakültesine devam etti. Halûk modeli Cumhuriyet maarifinin temeli oldu. 1940’larda papaz olunca, Halûk’un kimliği tam olarak ortaya çıktı/saklanamaz oldu. Halûk modeli iflas etti, ama Türkiyede öğretim sistemi hâlâ o madelde ısrar ediyor.

 

muhit_sayi-24_aralik-2021.jpg

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.