- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler

- İstanbul23°C▼
- Ankara23°C
- İzmir30°C
- Konya24°C
- Sakarya25°C
- Şanlıurfa34°C
- Trabzon22°C
- Gaziantep31°C
D. MEHMET DOĞAN’IN DÜNYA YOLCULUĞU YAHUT SEFER MÜKELLEFİYETİ NASIL İFA EDİLİR, ÂNIN BEYANINDADIR
Ali Yurtgezen,TYB Kahramanmaraş Şubesi Kurucu Başkanı

07 Eylül 2024 Cumartesi 14:00
İstanbul Sözleşmesi’nin tartışıldığı günlerdi. Mehmet Ağabeyle Maraş’ı ziyaretlerindeki bir sohbetimizde, İslâmî hassasiyet taşıdıklarını bildiğimiz KADEM mensubu hanımefendilerin bazı beyanlarından yakınıyorduk. Bunun Müslümanlara da arız olan modernist bakışın bir tezahürü olduğunu söylemişti. Ona göre modernitenin seküler karakteri insanları aslî hüviyetinden, yani Allah’a tam bir teslimiyetle kulluğundan koparıp ırk, kavim, kabile, ideoloji, meslek, meşrep hatta cinsiyet gibi beşerî kimliklere mahkûm etmişti. Herhangi bir meselede İslâm’ın neyi emir veya tavsiye ettiğini arayan Müslüman tavrı yerine meşruiyet sınırlarını aşan bir asabiye ile beşerî kimliklerimizi esas alan bir tavır sergiliyorduk. Tarafların kollektif nefsaniyetle giriştikleri hak, itibar yahut imtiyaz arayışı ilahi ahengi bozan bir kakofoniye yol açıyordu ki yakışıksız bulduğumuz beyanlar bundan ibaretti. Yine de böyle durumlarda bizim cenahtan kişi veya camialarla polemiğe girmek yerine arızaya; yanlışın tamir ve tashihine odaklanmak gerekiyordu.
O’nun bu tespitini, 77 yıllık dünya yolculuğundaki berekete vesile olan yürüyüş tarzına da işaret ettiği için bilhassa hatırlatmak istedim. Evet, Mehmet Doğan zor, çileli fakat her faniye nasip olmayan bereketli bir hayat yaşadı. Müşterek değerlerimizi canlandırıp gönül birliğini tahkim için sadece Anadolu’da değil, Balkanlardan Türk Cumhuriyetlerine kadar kültür coğrafyamızın tamamında nefes üflemedik yer bırakmadı. Konferanslar, sempozyumlar, bilgi ve şiir şölenleri için oradan oraya koştu ömrü boyunca. 1978’de hükmî varlığı da cismî varlığı da çantasındaki birkaç evraktan ibaret Yazarlar Birliği’ni, tek başına adeta bir akademi haline getirerek ülkenin faaliyet sahası en geniş, en prestijli yazar kuruluşu yaptı. Galiba bundan da mühimi, farklı görüş ve mensubiyetleri olan yazar, mütefekkir ve akademisyenleri ortak bir hedefte buluşturarak gerçekten “bir” kılabilmesiydi. Mehmet Doğan kelimenin bütün manalarıyla usta bir münşî idi aynı zamanda. “Doğan Büyük Türkçe Sözlük”le “anamızın ak sütü gibi” helâlinden besleneceğimiz güzel Türkçemizi unutanlara yeniden hatırlattı. Onlarca kitap, yüzlerce makale ve köşe yazısı yanında sözü ve sohbeti ile de bize mahsus sağlıklı bir zihnin inşasına koyulmuştu. İdrakimize giydirilen deli gömleği mesabesindeki resmî ideolojiden halâs olan hemen herkesin, hayatlarının bir safhasında “Batılılaşma İhaneti”ni okuduklarına dair ikrarı, O’nun bu husustaki muvaffakiyetine delalet ediyordu.
Mehmet Doğan Ağabeyin hayatını zorlaştıran meşakkatler, yoğun faaliyet ve seyahatlerin can mı dayanır dedirten koşturmacasından ibaret değildi. Kurgulanmış yakın tarihin yalanlarını belgelerle ifşa ediyor, mağlubiyet ideolojisinin resmen dayatılarak nesillerin mankurtlaştırılmasına karşı çıkıyor ve elbette mütegallibenin hışmına uğruyordu. Hakkında hapis ve tazminat davaları açıldı, çalışmaları engellendi, devlette sakıncalı personel muamelesi gördü, kesinleşmemiş mahkeme kararlarıyla maaşına haciz kondu. Fakat ne yorgunluğu, ne maruz kaldığı baskı ve tehditler O’nu yıldırmadı. Şikâyet etmeden, ye’se kapılmadan, çizgisinden sapmadan sürdürdü yürüyüşünü.
Mehmet Doğan’ın seçtiği müstear isimlerde bu mütevekkil, kararlı, sürekli ve ulvî bir maksada matuf yürüyüşünün kimyasına dair işaretler var. “Halil Kaleli”; yerliliğin, köke bağlılığın, fıtratı muhafazanın Anadolu insanına mahsus irfanın kazandırdığı tevekkül ve teslimiyetin, dünyayı fazlaca ciddiye almama rahatlığının ifadesiydi sanki. “Ali Osman Eğilmez”, ki biz bunu dostlarla hep “Âl-i Osman Eğilmez” diye okurduk, kudretli ve izzetli bir devlet ile dik duruş hasretini, yeniden aziz-i vakt olma iştiyakını barındırıyordu. “Âsım Yenihaber”in hususen “Âsım”ı ise bir “karakter abidesi” Mehmet Akif’in duruşunu kuşanmaya, O’nun hayalindeki Âsım’ın tahakkukuna ve Âsım’a tevdi edilen “yeni nesli yetiştirme” vazifesini üstlenmeye talip olunduğunu anlatıyordu.
Kendisini aslî hüviyeti yani Müslümanlığı dışında hiçbir alt kimlikle sınırlandırmadı Mehmet Doğan. Bu üst kimliğin sınırlarını aşmayan her meşrepten, her meslekten, her düşünceden insanlarla yol yürümek suretiyle, o çok dillendirdiğimiz “birlik” idealinin nasıl gerçekleşebileceğini de gösterdi. İnsanlara mevki veya mensubiyetinden dolayı değil, sırf insan olmaları hasebiyle kıymet verirdi. O’nun muhataplarına hep “Azizim” diye hitap etmesi meşhurdur. Hakikaten konuştuğu büyük küçük herkesi peşinen aziz bilir, onların söylediklerini sözlerini kesmeden kemal-i dikkatle dinler, kimseyi küçük görmez, kimseye karşı mütehakkim bir tavır takınmazdı. Gündelik siyasete mesafeliydi ama yapılan doğruları takdir, yanlışları da tenkit etmekten geri durmadı. Gösterişsiz, samimi, mutmain, müstakim ve mütevazi bir Müslümandı. Yanında yakınında bulunanları rahatlatan, onlara huzur ve itimat telkin eden bir tabiiliği, bir sekineti vardı. Hasılı güzel insandı Mehmet Ağabey. Nasıl güzel yaşanır, Müslümanın sefer mükellefiyeti nasıl en güzel şekilde ifa edilir, berekete nasıl nail olunur, bunu örnekleyip geçti dünya üzerinden. Kitapları, fikirleri yanında, örnek alınabilsin diye bu yürüyüş tarzını da miras bıraktı bizlere.
Ruhu şad, mekânı cennet, makamı âli olsun inşallah.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.