- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
DİYARBAKIR MUSIKÎ ARAŞTIRMALARI NE DEMEK?

M. Ali ABAKAY
Sevgili Okurlarımız, Şehir Araştırmaları Merkezi hakkında daha önce birçok yazı kaleme almış biri olarak, bu hususta bazen yazacak bir konu bulamıyoruz, o kadar çok yazı kaleme alındı ki…
Bir dostun ricasıyla katıldığımız şehir sohbetlerine ricayla getirilmiş okuyucu arkadaşımız, birkaç eser seslendirince, şehir musıkîsı hakkında bir kitap yazdığımız için benden de fikir alınmak istendi.
Seslendirilen Türkçe Parçalardı, şehirde herkesin bildiği, benim öyle tahmin ettiğim. Yaş Destanı hakkında oldukça geniş bir araştırma yayınlamıştım, 2000 senesinde. Cahit Sıtkı’nın Otuz Beş Yaş Şiiri’ni bu destandan ilham alarak yazdığını belgelemiştik.
‘’Muradgilin Damından Atlayamadım’’, bazılarınca ‘’Muradgilin Damından Hopliyamadım’’ biçiminde seslendirilir. Atlamak, kaçmanın hoplamak sevincin işareti ise bizce atlamanın daha bir orijinal olması söz konusudur.
Bazıları liralarını bazıları paralarını toplayamamaktadır. İnsan hoplayınca düşen elbette paraları olacaktır. Lira, en son para birimidir ve fazla kullanılmamaktadır.
Bu eserin söylenme anında insanımızın alkış-çepik çalması ve ayağa kalkıp oynamasını, kim eserin yapısı ile bağdaştırır, bağdaştırabilir?
Muradgilin damından atlayamadım
Paralarım töküldi toplayamadım
Ben sana mektup yazdım yolliyamadım
Vurmayın arkadaşlar ben yaraliyam
El âlem al geymiş ben karaliyam
Burada sevdiği için mahpus edilen, sevdiğine bir mektup bile yollayamayan ve sonuçta kaçarken yaralanan bir gencin dramı söz konusudur.
Şarkı sözlerine baktığımızda ilk hata kendisini veriyor, ele:
Muradgilin damından atliyamadım /Muratgilin damından hopliyamadım /O yarimin damından atliyamadım /O yarimin damından hopliyamadım
Bu daha işin ilk basamağı. Dökülen lira mıdır para mıdır? Yazılan name midir mektup mudur
Diyarbakır’da dökülen mi denir tökülen mi? Al ve el kelimeleri arasındaki ilişki yeterince biliniyor mu?
Mardin Kapısı’ndan indim aşağı
Belime bağladım acem kuşağı
İmdada yetişin Esfel uşağı
Mardin kapısı mı Mardin kapusu mu? Mardin Kapısı, denilince akla gelen mezarlık mıdır? Esfel uşakları neden imdada çağrılıyor. Haps edildiği için damdan kaçan ve yaralanan kişi, öldürülmeye mi götürülüyor? Gidilen yer, Mardin Kapı Mezarlığı mı? Acem’den kast edilen dokumada oldukça ileride olan İran mı yoksa yabancı anlamı mı? Bir türlü Esfel dedirtemediğimiz bahçeler için Hevsel diyenler, doğru söylüyor mu?
Anlaşılan, vurulma ve Esfel’e atılma söz konusudur. Ağır yaralı, ölüme yakın bir insanın sevdiğine dair isteği söz konusudur:
Mardin kapısında vurdular beni
Hevsel bahçesine koydular beni
Gözüm kapanmadan görseydim seni
Bu eseri dinleyen konuyu bilmez ise söyleyen nende bahsedildiğini bilmekten uzak ise, can çekişen bir insanın son dileğini yerine getirilmeyi beklediği eserde, kan varken, ihanet, zorbalık hakim iken, kalkıp oynamak, alkış çalmak emin olun bu şehirle bağdaşan bir durum değildir.
Bu yanlışlık, televizyon programlarında, gazinolarda da aynı tempoda devam ediyor.
Haydi yabancı bilmiyor da bu haltı işliyor. Bu eseri şehrin çocukları olanlar neden gereği gibi söylememektedir? Dinleyenler içinde yaşlılar, bu sözlerin manasını neden gençlere anlatmamaktadır?
Anlayacağınız bu işin sorumlusu kim?
Şehir Araştırmaları Merkezi de ne oluyor?
Yıllardır bu şehir insanının bu eser hakkında bilmediğini dile getirmeye çalışmak önemli değil. Bu doğruları biz dile getirdiğimiz için mi kabul edilmiyor?
Bakın yıllardır ‘’Arpa Orağa geldi’’ eseri ortalıkta dolaşıyor. Bu eseri de Celâl GÜZELSES okumuştur, bir önceki gibi.
Celâl Beg, ‘’Arpa Durağa Geldi’’derken bizimkiler, orak anlamaktadır. Orak ile darak arasındaki uyum mu sağlıklı yoksa durak ile tarak arasındaki uyum mu?
Orağa gelen arpa, boyu uzun olandır, boy vermiş olandır. Durağa gelen arpa, biçilmeye hazır kurumuş olandır.
Sahi Celâl Beg, plâğına neden ‘’Arpa Durağa Geldi’’ diye yazar?
Bizimkiler, buna cevap veremez. Bir de Türkçe söylediği için Celâl Bege yan çizen var. Celâl Beg hakkında ilk kitabı yazan ve sonrasında hayatı dahil bunu üç ciltte tamamlayan biri olarak, onun kadar bu şehre alanında ve alanı dışında çaba gösteren kim var?
Sahi Dicle Fırat Talebe Yurdu için konser veren kimdi? Konserlerinden elde ettiği geliri, öğrencilerin okuması için bağışlayan Celâl Beg, sıradan bir müezzin miydi? Ezan-ı Muhammedî Arabî lisandan Türkçe’ye çevrilirken müezzinliği bırakan Celâl Beğ, Arabî Lisâna dönüşte yeniden müezzin olur. Daha başka söylenecek ve bilinmesi gereken notlar da vardır, aslında, bu yazımızın konusu kapsamında fazlaca düşünülmeyen.
Sahi Diyarbakır Araştırmacıları, Musıkî üzerine haşır neşir olan, yüzlerce öğrenci yetiştiren zevat, bu değindiğimiz husus üzerinde ne der? Eğer, merakları bu değilse ve iş alanları bahse konu eserleri içine almıyorsa, lafımız yok. Eğer iş dediğimiz gibi ise TRT Repertuarı( Yanlış yazmış olmayalım) birçok yanlış derlemeyle dolu iken, bu yanlış derlemeleri ve yanlış notaları düzeltmeye davetiye mi bekler, dururlar?
Bu şehrin içinden çıkmayan, dışarıdan ithal edilen ve başımıza şehri bilenler olarak geçen akademisyeni olsun araştırmacısı olsun, sazcısı cazcısı olsun, sorduklarımıza cevap vermelidir.
Keşke sadece musıkî alanında çalışsaydık, birçok kez yazardık. Tarih, kültür, sanat, edebiyat derken müziğe sıra yakın olur gibi oldu. Bu hafta müziği ele aldık, önümüzdeki hafta devam ederiz, gelen eleştiri varsa. Vallahi tahmin etmem. Çünkü bilselerdi, bu açıklamaları kimse bana bırakmazdı. Demek ki bilmiyorlar. Bilmiyorsanız oturun oturduğunuz yerde ve şehir hakkında artık ahkâm kesmeyin.
Celâl Beg hakkında ilk ve tek kitabı yazan biri olarak, kendisi hakkında ve okuduğu eserler hakkında bize müracaat eden olmadı, olmayacağa da benziyor. Çünkü konuşan çok, bu işte olduğu gibi konunun uzmanına başvuran yok. Tüm mesele kibri, riyayı ayaklar altına alıp, doğruyu söyleyenden yana olmak. Elbette bu da bazılarını biraz bozuyor. Biz kendimiz, yapıcı olmaya devam edeceğiz ve araştırmalarımızdan çıkan sonuçları haftada bir yayınlamaya devam edeceğiz.
14.08.2012
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.