21 Ekim 2025
  • İstanbul16°C
  • Ankara15°C
  • İzmir20°C
  • Konya15°C
  • Sakarya17°C
  • Şanlıurfa21°C
  • Trabzon16°C
  • Gaziantep19°C

DİYARBAKIR YAZARLAR BİRLİĞİ VE ZORUNLU CEVAP

M. Ali ABAKAY


“Şehir Araştırmaları” başlığı altında uzun zamandır şehrimizle ilgili kendi penceremizden yazılar kaleme almaktayız.  Kimseyle polemiğe girmeye çalışmadan kendi dünyamızdan şehre dair düşüncelerimizi kaleme almaya çalıştık.

Yazdığımız gazetede bir defasında hafta boyunca eleştiri sınırını zorlayan yazıya, yazarına hitaben yedi gün süren makalemizi kaleme aldık.

Yazarlık, bilmektesiniz ki zor şartlarda süren, kişinin gönüllülük ilkesine bağlı ve bazen yazanı zor duruma düşüren halleri olan bir husus. Biz, şehre dair izlenimlerimizi kaleme alırken, amaç bir yazar birliğinin kurucu üyesi ve ulusal bir yazar birliğinin de hem üyesi hem yazarı olarak şehrimize has konularda yıllardır çalıştığımız alanlarda hem kişiyi bilgilendirmek hem yazar olarak kendimizi yenilemek meşgalesini canlı tutmaktır.

Eylül sonu ve ekim başı iki büyük etkinliğe “Diyarbakır Yazarlar Birliği Üyesi” olarak katılma imkanı bulduk. Bunların ilki “Diyarbakır Günleri” adıyla Ankara’da 27-30 Eylül’de gerçekleşti. Bu günlere dair eleştirimizi, olması gerekenleri ve olanları edeb ve erkan dışına çıkmadan bu köşemizde   11 Ekim 2012 tarihinde dile getirdik. Bir gün öncesinde 10-10-2012 tarihinde yerel bir gazetemizde Diyarbakır Yazarlar Birliği üyesi olarak bu etkinliğe katılan ve etkinlik sonrası bu birlikten ayrılmaya karar veren bir ağabeyimizin “Diyarbakır Tanıtım Günlerinde İzlenimlerim-4” başlığı altında şahsımıza dair şu ifadeler yer aldı:” Mehmet Ali AbakayDiyarbakır manzaralarını yansıtan bir takım büyüklü küçüklü resimler, piyasada bulunamayan başka yazarlara ait bazı kitaplar, bazılarınca simge olarak kabullenilen karpuzun küçücük maketi kalemlik şeklini almış ve görücüye çıkmıştı ki, hemen hepsi satıldı ve paraya çevrildi Abakay tarafından. Resimler de alıcı buldu.”*

Evet, biz bugünlere sadece Diyarbakır hatırına katıldık ve “Diyarbakır Günleri” ismini taşıdığı için katılmayı görev bildik. Herkesin kitaplarını imzaladığı stantta biz de imzamızı taşıyan çekimleri bize ait 70x50 cm ebadındaki 30 adet fotoğrafı hemşehrilerimize çoğu ücretsiz hediye olarak verdik. Bir kısmını da her kitap imzalayan yazar gibi takdim ettik.

Nadiren bulunabilen 100 Kitap, 100 Dergi ve onlarca gazete koleksiyonunu teşhir etmek, meraklısının görmesi için Ankara’ya götürüp getirdik. Amaç sadece sergi ve meraklısına şehrimizle ilgili yayınların neler olduğunu belirtmekti. Madem bir yazar birliğiyiz, amacımıza yakın bir etkinlik de bu şekilde olmalıydı. Bu arada şehrimizle ilgili on beş civarında kitabı da fazla olduğu için stanta bıraktık. Şehrimizi temsil eden kalemlik karpuz maketlerini de meraklısı için, şehri hatırlatma açısından getirmiştik.

Yanı başımızdaki DİTAV-Ankara Şubesi’nden onlarca kitabı da gelen gelirden satın alarak teşhir ettik. Kitaplardan elde edilen geliri de yoksul öğrencilere vermek üzere hesapladık.

Evet, yazarlar kitaplarını imzalarken bir bedel alır ve bu bedel emeklerinin karşılığıdır. Annelerinin ak sütü misali onlara helaldir. Biz, ise bu eylemimizde, işlemimizde her şeyi paraya çevirmekte imişiz. Haklılık payı yok değil, adeta çektiğimiz fotoğrafları herhalde bir hayır kuruluşu tab ettirmiş ve satın aldığımız malzemeye bir karşılık ödememişiz. Ki Sayın Yazar, bu birliğin kahrını çeken ve giderini karşılayan biri olarak Ankara’ya giderken bize, “Ben masraflara karışmam, emekli biriyim.” demişti. Sayın yazarın makalesinde bizim için övgü dolu sözler yok değil. Lakin biz, ne para meraklısıyız ne ticari bir uğraşımız söz konusu. Bu etkinliğe katıldık ve etkinlik bitti. Zaten “Diyarbakır Ankara’da Yoktu/Tanıtım Günleri Başlamadan Bitti” ismini taşıyan makalede olumsuzlukları dile getirmiştim. Hiçbir yoksul öğrenciye yardımcı olamadık. En az yirmi öğrenciye destek amaçlı düşündüğümüz etkinlikte, öğrencilere vermeyi düşündüğümüz yardım kadar masrafımız oluşunca, hayal kırıklığına uğradık. Yazarımız da yaptığımız masraflara katılmayacağını bildirdiğinden kendisinden bir talep ve beklentimiz olmadı, doğal olarak da olmaz ve kendisi bu yazar birliğinden çekildiğini belirttiği için de katkısı olamaz.

Diyarbakır Günleri için bir yazı daha kaleme almak anlamsız görünüyor. Biz, sadece üzerimize düşeni yerine getirdik, sergi amaçlı götürdüğümüz birçok koliyi paketleyerek geri getirdik. Çünkü bu sergi amaçlı malzeme, otuz senemizde topladığımız en değerli kitaplardan ve dergilerle gazetelerden oluşmaktaydı. Götürülen materyal, olduğu gibi geri getirildi, birkaç derginin de eksik olduğunun farkına sonradan varıldı.

Sayın Yazar, belki de kötü bir şey düşünmeden bu satırları kaleme almıştır, bunu da hesaba katmak lazım. Günlük bir gazetede yazarken, yazı sahibini bulur ve bize ulaşır. Gelen tepkilerden anladığımız, hiçbir kitabını parayla satmamış ve kurumlarca bastırıp dağıtmış biri olan bizi farklı göstermiş. Sayın yazarımızı üzmeme adına fazla bir şey yazmamaya çalıştık. Birlikten çekilme sebebi, kendisini ilgilendirir. Fakat yazdıklarına bakınca bu yazıyı kaleme almamak, yazısını okuyanları yanlış anlamalara yöneltebilir düşüncesiyle hareket ettik. Bu Yazarlar Birliği’nin  fikir babası ve kurucu üyesi olarak gerekirse bir yıllık kazancımızı da feda edebiliriz. Bu birliği kurdurtan ve kurucu üyesi olan biri, arkadaşlarıyla, başkanıyla, başkan yardımcısıyla, komisyonlarıyla, üyeleriyle bu işi sonuna kadar götürmek üzere yola çıkmıştır.

Ankara’da stant afişimizde yer alan ve daima yer alacak olan şu ibare vardı: “Bizim Şehrimize Vefa Borcumuz Vardı  “ Biz, bu şehre vefa borcumuz olduğu için bu birliği kurduk.  Gerekirse kalem de satarız karpuz da. Gerekirse kitap da satarız maket de. Gerekirse çiğ köfte yapar gerekirse limon da satarız. Bu yükün altına giren, elini taşın altına bırakan mübah olan her işi yapar, birliği ayakta tutmak için gazetelerde ücret karşılığı yazı da yazar. Yalnız biz bu birliği yaşatmak için çabalarız. Yarın öbür gün imkanımız yeterse Diyarbakır Araştırmaları Merkezi’ni kurar, birliğe yakışır tarzda bir yer de satın alırız. Biz, bunu ideal haline getirmiş insanlarız.  Deli-dolu bir kişiliğimiz söz konusu. Kimse gelip bizi ziyaret etmese bile kendi çayımızı demler, kendi mekanımızda oturur, kendi kendimize konuşur, sohbet eder, kalan ömrümüzü hayırlı işlere adar, şehrimizi tanıtma meşgalemize gücümüz yettiğince çaba harcarız.**

Belki otuza yaklaşan kitabımızı da bu arada diğer üyelerimizin kitaplarıyla yayınlama imkanı buluruz. Yayınevi kurar, şehrimize dair bir kitaplık tesis ederiz. Hiçbir zaman bu şehre kendisini adamış insanlar, yazdıkları kitaplarla para kazanmaz, bunu biliriz. Biz, kendi halinde aylık maaşıyla geçinen, geçinmeye çalışan, oldukça mütevazı bütçeyle iaşesini saplayan insanlarız. Bu işte niyetimiz samimanedir,  fedakaranedir, istismara kapalıdır, dostanedir.

Yukarıda demiştik ya “Bizim Şehrimize Vefa Borcumuz Vardı.” İşte bu borcu yerine getirmek için şehrin maddi anlamda en zengini kim ise bizim de şehrimiz için gönlümüzün zenginliği onun çok çok üstündedir. Biz, bu borcumuzu, yılların ihmaline uğramış, tanıtılmamış, tanıtılmaktan uzak bırakılmış, öyle gördüğümüz bu şehre ödemek için varız. Bırakınız kimse bizi bilmesin, anlamasın. Elbet biz öldükten sonra bu mirası sahiplenecek gençler ortaya çıkacaktır. Ellisinde olan bizler, bu gün varız yarın yokuz. Yarın bizi anlayanlar ortaya çıkarsa elbette bizi hayırla yad edecektir. Peki şehrini sevdiğini söyleyenleri ve bir şey yapmayanları kim anacak? Tüm mesele burada. Biz, bunu anlatmaya çalışmaktayız. Başkası bizi anlamasa da!...

 

---------------------------------------------------------------

* Mevlüt MERGEN agm Yeni Yurt Gazetesi

**Açıklama: Gerçekten şehrimize  vefa borcumuz vardı ve Diyarbakır Yazarlar Birliği, bu amaçla kuruldu.  Üyesi olduğumuz Türkiye Yazarlar Birliği’nin yeri de gönlümüzde ayrıdır. Biz, yazdıklarımızda şehir konusunun dışına fazla çıkmamaya özen gösteririz. Her etkinlik sonrası cadı kazanları fokurdamaya başlar, herkes hayalinde düşlerin gerçekleşmesini ister, ön plânda görünme çabası gerçekleşmediğinde eline kalem alıp, bir şeyle yazar durur. Biz, kimsenin cadı kazanında fokurdayan suda haşlanmayı kabul etmeyen bir ruha sahibiz, cadı kazanlarında kimsenin kaynatılmasına da gönlü razı olanlardan değiliz, olmadık, olmayacağız. Her yazar birliğinde kendince sıkıntısı olanların “Kol kırılır yen içinde kalır”  atasözüne uymadan, kendi feryadını seslendirdiği ve sonunda yerine oturduğu malumdur. Bir yazar birliği kurulduğunda çekilen sıkıntıları, katlanılan yoklukları, sineye çekilen olumsuzlukları bilmeyenler, bilmekten uzak olanlar sandık başındaki oyları sayarak, başkanlığı hayal ederken, bu yazar birliğinin, birliklerinin sahil kenarında kumdan evlere, saraylara benzemediğini bilir, bilmelidir.  O zaman biz Başbakan olmayı hayal edebiliriz, alın teri dökmeden. İstersek Cumhurbaşkanı olma iddiasında da bulunabiliriz.  Keşke insanımız, biraz reel-objektif- müsbet düşünse de heyecanına kapılmasa… Keşke bu yazıyı kaleme almasaydım dedim, bu esnada. Çünkü,  bir kalp kırmaktansa bir sarayı yerle bir etmek daha hayırlısı. Ah!... Bazen sessiz durmak da insanı yiyip bitirmektedir. Yoksa biz bu tarz yazıları yazar mıydık? Bazen yazılması gerekiyor, işte. Gördüğünüz gibi…

13.10.2012
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.