- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
DİYARBEKİR SOHBETİ 7

M. Ali ABAKAY
MESELEMİZ
Diyarbekir Sohbeti, kimine göre sosyal hayatta olanlarla bitenlerden bahsetmeyi akla getirir. Elbette sosyal hayata dair düşüncelerimizi bu başlık altında ifade etmeye çalışmaktayız. İstersek güncel olayları ele almak mümkündür. Sürekli değişkenlik gösteren ve yorumların ertesi gün anlamını yitirdiği, bir mana kazandırmadığı günümüzde yazılarımız birbirini tekzib eden hüviyete kapı aralar.
Ramazan Ayı’nda gönüller arasında köprülerin kurulması söz konusu ve bu köprülerin süreklilik arz eden yapıda olması temennimiz. Sıradışı, dünyevî olmaktan uzak köprülerin temel taşı olan inanç etrfaında kenetlenen insanlığın panoraması bu ayla diğer aylara arasında farklılık oluştursa, bir ayın kazanımını onbir ay süpürürse, boşa kürek sallayan kayıkçının denizden eli boş dönmesi akla gelir ve kendisini “Denizde balıklar tatile mi çıktı? Denizci dediğin eli boş döner mi?” sorusuna muhattap kılar. Garibim Balıkçı, belki yüzme dahi bilmeyen, denize yeni yeni açılan biridir. Denize açılma ustaları, küçük akarsulara yöneltmeden, dereleri göstermeden, çaylarda yüzdürmeden, nehirleri göstermeden, denizi işaret etmeleri, aslında balığa çıkana saygısızlıktır.
Kalkıp burada balık muhabbetini, balıkların pişirilme usullerini anlatmaya gerek yok. "Balıkçı" dediğin havanın ne zaman ters olacağını bilmeli, "Usta" dediğin balığa çıkanlara tavsiyesinin kural olduğunu unutmamalı.
İyiye, doğruya ve sonunda mükemmele açılmanın yolu, budur. Başka bir yolun tavsiyesi, boşa kürek sallamak değil de nedir?
***
Suya daldırılıp daldırılıp ıslatılanın yüzme bildiği görüntüsü, bizde sosyetenin mevlit okutturup, endüljans kazandığını garanti etmesi ve önceki günahlarının adeta affedilmesi gibi komik bir manzarayı hatırlatır:
-Hocam, ben rüyamda olta gördüm. Bunu açıklar mısınız?
-Evladım, olta istenilen bir şeyi yakalama aracıdır. Hayalinin gerçekleşeceğidir. Buna bir işarettir.
-Hocam, oltanın çok ağırlaştığını hissettim.
-Evaldım, sudan çıkan her şey helal olduğuna göre Rabbim, hayırlı olanı kısmet eder .
-Fakat hocam, oltayı çekiyorum çekiyorum..
-Eeee evladım..
-Çekiyorum çekiyorum…
-Evladım uzatma, çabuk söyle!..
-Oltaya takılanı görünce hayret içinde kalıyorum.
-Ne var oltada evladım?
-Hocam utanırım, söyleyemem…
-Ben senin baban yaşında sayılırım, utanma söyle!..
-Hocam, oltaya takılan nesne yaklaştıkça silueti beliriyor.
-İyi ya merakta bırakma, beni.
-Çok çekince tümüyle aşikâr.
-De merakta bırakma, evladım.
-Oltaya takılan siz imişsiniz…
-????
***
Günümüzde böylesi muhabbetin ne denli doğru olduğunu bilemem, bilmem mümkün değildir. Kimsenin günahını, vebalini kaldıracak kadar cesur biri değilim. Rüya tabir edenlerin rüyayı bilmemesi öncesinde sahip oldukları güç ve ihtişam, nefislerine dokununca o güç ve ihtişam, sönmüş balona dönüşüyor.
Ramazan Ayı’nda gönül Yusuf olmadıkça, her günahın işlenmesi söz konusudur. Bakmayın elma soyacağına parmaklarını kesenlere. Gömleğin neden arkadan yırtıldığını anlamak gerekir. Meselemiz, bu aslında.
19.07.2012
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.