09 Mayıs 2024
  • İstanbul16°C
  • Ankara15°C

DÜŞÜNMEDEN GEÇTİĞİMİZ, GEÇTİKTEN SONRA DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ KONULARA DAİR

M. Çetin BAYDAR

27 Ekim 2015 Salı 10:09

Er-Rahman suresinin  "İnsana açık bir şekilde  konuşmayı, düşünmeyi, yazmayı öğretti" diyen üçüncü ayeti, benim için böyle oldu.

Durup durduğum yerde bu ayete takılmadım. "Bu ilâhi  işaret ışığında  yazmanın boyutları ne olur ?"diye  beni düşündüren bir  roman elimdeydi. Halide Edip Adıvar, Sinekli Bakkal adlı romanında son Osmanlı Dünyasını  anlatan büyüleyici ifadelerini okuyup  zihnen yakın tarih içinde  kanat çırpıyordum. Bir batılı yazarın şu sözlerine de  hak verdim Adamcağız Şöyle diyordu:  İyi yazılmış roman bir düzine tarihten ve seyahat eserinden daha iyi insana bir yabancı ülkeyi tanıtabilir. Karakterler, adetler vak'alar panoraması öyle bir biçimde mezcedilir ki, karşınızda bildiğini sandığınız ama  romanı okuyunca bilmediğinizi anladığınız bir dünyayı bulursunuz.

Halide Edib'in, Osmanlıcaya hem de İngilizceye hakim olması, bu dillerin  taşıdığı bin bir anlatım ve renge, kolayca ulaşmasını sağlıyor.  Bu  kelime ve   anlatım zenginliği ile ister istemez onu  aynı yolun yolcuları ile karşılaştırmak gerekiyor. Uzağa gitmeyip   bizden biri olan, Romancılığı ile  Nobel kazanmış Orhan Pamuk'u ele alalım. O, Romanlarının arasında Benim Adım Kırmızı adlı eserini baş köşeye oturtur. Bir manada  Osmanlı'nın şaşaalı yıllarını anlatan Orhan Pamuk, bu bağlamda Osmanlının son yıllarını  tahkiye eden Halide Edip 'e nazire yapmaktadır.

Hem  Osmanlıca ve hem İngilizce sahasında Orhan Pamuğun  fevkinde olan Halide Edibe de "hani "bir Nobel" verilse" diye içimden geçiririm. Ama ona verilecek Nobel karşılığı öyle Sayın Pamuğa verilen  1.4 milyon dolar değil  milyonlarca dolar  olmalıdır." derim. Siz ne dersiniz?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.