02 Mayıs 2024
  • İstanbul13°C
  • Ankara13°C

EMANET

Elif SÖNMEZIŞIK AYDIN

14 Mart 2020 Cumartesi 09:00

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Yeni zamanın insanı biteviye eski zamanları arıyor. Ya geçmiş hatıralarını özlüyor veya başkalarının eski hayatlarına imreniyor. Bugünle barışamayanları, keşke bundan yüz yıl ya da iki yüz yıl önce yaşasaydım derken görüyorsunuz sık sık.

Keşkeler imkân ve çare barındırmıyor. Çünkü ümitle ilişkisi olmayan bir pişmanlığı çağrıştırıyor. İhtimalsiz bir şeyin vuku bulması hâlinin hayali, gönlü yoran bir çaba. Seçme imkânımız ve ihtimalimiz olmayan zaman ve zemin kesişmelerimizden pişmanlık duymamız, günü kaybettiriyor.

Zamanın getirdiklerinden memnun olmak gibi bir mecburiyetimiz de yok elbette. Fakat bu durum, memnuniyetsizliğin sığlığına hapsolmak ve var olan güzellikleri teğet geçmek yüzünden huysuz ve bencil yapıyor insanı.

Hayatın tadının tuzuna eşlik ettiği, gece ile gündüzün pürüzsüz geçindiği bu âlemde, çirkinleri ayıklayıp çerçeveletmenin bizi yalnız ve karanlık bir dünyaya hapsedeceğine şüphe yok.

İhmal kaynaklı veya kasıtlı suçlarla ilgili bir felaketi duyunca yeni zamanların giderek daha fazla çirkinlikle karşılaştırdığını düşünüyoruz. Oysa bunda zamanın suçu yok. Olan insandaki çözülüş ve her tür bozuluşa karşı giderek daha fazla kayıtsız kalması.

Zaman kötü… Ama bizim yeryüzünde, her şeyi ile tek olmak gibi bir ayrıcalığı olan coğrafya üzerinde yaşamamız, bütün olumsuzlukları rehabilite ve bertaraf edecek güçte.

Yerel dokusu korunmuş olup yaklaşabildiğiniz her manzara, güzel bir insan demeti taşıyor. O manzara İstanbul'da aitse elbette durum çok farklı. Şehrin içindeki binlerce gizli cep ister istemez temkinli yapıyor bizi. Yabancılaşma yükseldikçe bilinmeyene karşı duyulan endişe de yükseliyor. Bu yüzden şehri iyi tanımak ve içindeki varlığımızı iyi kavramak gerekiyor.

İstanbul'un şehir olma imtihanı, yüzyıllardan bu yana sürekli değişen insan dokusu sebebiyle hiç bitmedi. Sakinlerinin şehirli olma imtihanı ise zamanı aşan eski bir dert. Bu durum en çok da eski İstanbulluların derdi oldu. Ama o eski İstanbullular göçtü, yerine yenilenmiş eskiler geldi. Hangi İstanbul'un ve hangi İstanbulluluğun arayışında olduğumuz da geçmiş zamanlara karışmış görünüyor.

Manzaralardan istediğimizi seçip temaşa etmek, bu şehirde yaşamanın en güzel hediyesi. Tarihî, mimari, insani geçmişine biraz eğilip yakından tanımaya çalışırsak, uyanacak ve merak ve gayretle sokaklarını gezebilir, sanat zevki bulunmayan mimariyi ve nezaketi azalan ahaliyi eleştirecek cesareti kendimizde bulabiliriz.

Haberleşme, en az ulaşım kadar bu şehrin vazgeçilmezidir. Hepimizi kişiselliğe hapseden çağın haberleşme biçimlerinden fazlası vardır. İstanbul'u bütün gerçekliği ve kutsal imzasıyla kabul eden kıymetli kalem erbaplarını geçmişte olduğu gibi bugün de bağrında taşır. Böyle satırların izlerini sürmek, yaşadığımız gerçekliğin mazisinden de haberli yapar bizi.

Devamı: http://www.yenisoz.com.tr/emanet-makale-45374

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.