06 Kasım 2025
  • İstanbul17°C
  • Ankara15°C
  • İzmir18°C
  • Konya17°C
  • Sakarya16°C
  • Şanlıurfa25°C
  • Trabzon16°C
  • Gaziantep21°C

ERCAN YILDIRIM'DAN: EV YAPMAK, OYUN OYNAMAKTAN DAHA KEYİFLİYDİ…

Çocukluğumdan ve doğup büyüdüğüm Keçiören, Ufuktepe'den aklımda kalan en eski imgelerden, resimlerden, fotoğraflardan bir tanesi, herkes gelip kaldığı için bizim değil, kimin olduğu belli olmayan gecekondunun yanında ahır olarak yapılan binanın tepesine k

Ercan Yıldırım'dan: Ev yapmak, oyun oynamaktan daha keyifliydi…

İyi hatırladığım bazı olaylar var, hatırlamadıklarım da. Ama zihnimde İstanbul'da çekilmiş arabeske dayalı 70'li, 80'li yılların genellikle sanayi işçisi karakterlerinin işlendiği filmler gelir.

Orhan'ı solcular dinlermiş, bizimkiler Ferdiciydi.

Amcamlar, MHP'liydi.

Hayatım boyunca ne Ferdi dinledim, ne de MHP'ye bir gram yakınlığım oldu.

Okulda kötüydü, hayatta pek parlak değildi. Belki de yaşadığımız evden, bulunduğumuz mahalleye kadar kök salamadığım içindir.

Mümkündür ki bu yüzden ben odamdan, eşyalarıma, evimden, kalemime, çantama kadar her şeyle mensubiyet bağı kurarım. Onlara insan gibi davranır, onları yoldaşım, arkadaşım kabul ederim, utanmasam onlara danışma ihtiyacı hissederim.

Sonra bir mahalle aşağıdan bir gecekondu aldık. Bağımsızlaştık babamın ailesinden, ilk defa bir aile olmanın hazzını yaşadığımı o çocuk halimle çok iyi hatırlıyorum. Babam işe gidiyor, annem uğurluyor, ben babamdan biraz ilgi bekleyerek annemin her gün midesi ağrıyan babama çiğ yumurta içirip yolcu etmesini izliyorum.

Rahmetli dedem, aşırı sigaraya bağlanan akciğer kanserinden ölmek üzere bizde yattığında beni çok seven dedemin o haline çok üzüldüğümü iyi hatırlıyorum. Beni çağırır, sigara ister, tütünleri dökülen Bafra mı Birinci mi hangisiyse ondan gizli gizli getirirdim. Kötü olduğunu biliyordum, niye yapıyordum?

Kökler…

İlk erkek torun olmam hasebiyle dedem beni çok bitkin olmasına rağmen bostandan gelirken eşeğe bindirirmiş…

Bahçesinde şeftalisinden, vişnesine, kirazından kaysısına kadar envai çeşit meyve ve sebzenin; marulun, terenin, soğanın ve domatesin mis gibi koktuğu o geniş bahçeli, avlulu evi babam sattı…

Bu mensubiyet bağının kopmasının en büyük acılarından biriydi çocuk benliğimde. Şimdi düşünüyorum, beni çok etkilemişti.

Biraz dolaştıktan sonra, camlarından arabesk sesleri yükselen gecekondu ve onun bahçesine geri döndük. Yeni bir gecekondu yapılana kadar o iki odalı evde kalmaya devam ettik. Herkes herkesle…

Evimiz yapıldı. Ekim mi, kasım mı?

Bir gün geldi Keçiören Belediyesi yetkilileri, çok şikayet olduğu için evi yıkmak istediler, bir kapılık yeri yıktılar.

Bir başka gün aşırı şikayet nedeniyle evi gene yıkmak istediler.

Şikayetçiler akrabaymış belediyeceler söyledi, yoksa bu kadar üzerinde durmazlarmış.

Evin salon olan kocaman duvarı yıkılmıştı. Yıkıldığı gece, buz gibi soğuktu, tozak kardan nefretim bu yüzdendi demek.

Soğuğa ufak ufak rüzgarın yönüne bağlı olarak sersem sersem savrulan, üç - beş tozak kar eşlik ediyordu.

Nefret…

Sonra evi yine yaptık.

Harcına yardım ettim, karıştırdım kumu, kireci, çimentoyu.

Yorulduğumda bana sadece su tutturdular.

Suyun hortumdan aşağı ahenkle düşüşünü seyrederdim…

Evi olan çocuklar, oyun oynarlardı.

Ev yapmak, oyun oynamaktan daha keyifliydi…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.