- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
28 Ekim 2025- İstanbul16°C▼
- Ankara19°C
- İzmir23°C
- Konya14°C
- Sakarya15°C
- Şanlıurfa19°C
- Trabzon29°C
- Gaziantep13°C
EROL GÖKA'DAN:ANA DİLİMİZ, KAVMİMİZ
Dil bilincim, ilginç denilebilecek bir gelişim çizgisi izledi.

Dil bilincim, ilginç denilebilecek bir gelişim çizgisi izledi. İlk gençlik yıllarımda, resmi ideolojiyle alakasız görünen bir ideolojik akımın peşi sıra giderken, anti-emperyalistliğini gerekçe gösterip bana okullarda öğretilen dil anlayışını savundum. “Dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarma” gailesiyle yeni Türkçe kullanabilmek için azami özen gösterdim. Bakmayın azami özen gösterdim dememe, söz dağarcığım da zaten büyük ölçüde bildiğim yeni Türkçe kelimeler kadardı. Özen dediğim, “eski” olduğunu, Osmanlı döneminde kullanıldığını düşündüğüm kelimeleri, hafızama, bilgi arşivime kaydetmeyip, öğrenmemeye çalışmaktan ibaretti.
25 yaşımdan sonra, Cemil Meriç üstadın ve birçok bilge insanımızın haykırıp durduğu hakikat, benim de kafama dank etti: Yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarma adı altında, tarihi-dini hafızamızla, köklerimizle bağlarımız koparılmıştı. Temelsiz, köksüz, ortada cascavlak kalakalmıştık.
Machiavelli’nin “Bir dile o milletin dili diye, ancak başka lisanlardan kendisininkine aktardığı kelimeleri işleyişine yerleştirip onlara iç düzenini sarstırmayacak kadar güçlü, hatta onları kendi sarsan, başkasından aldığını kendisinin gözükecekleri şekilde içine çeken bir dil ise denir” sözünü aklettiğimde, resmi tarihin yalanlarını artık biliyordum. Osmanlıca'nın, yaşadığımız medeniyet dairesinde Türkçe'nin bir biçimi olduğunu öğrenmem zor olmadı. Ama birçokları gibi ben de geç kalmıştım. Biraz da telafi etme telaşıyla Türk tarihine yoğunlaştım. Kendi etnik topluluğumun özelliklerini araştırdıkça Türk olmaya da Türkçe'ye de kendime sunulan bir lütuf gibi bakmaya başladım. Fark ettim ki, dünyaya gözlerimi açtığımdan beri Türk olmanın da Türkçe'nin de içindeydim. Türk olmak ve Türkçe, içinde nefes alıp verdiğim deryaydı. Anamı babamı sevdiğim gibi sevdim bu deryayı. Bu denizin balığıydım, dünyaya Türkçe bakmak, hayatı Türkçe yaşamak, taşımak kaderimdi.
Yazını devamı için:http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/ErolG%C3%B6ka/ana-dilimiz-kavmimiz/2006263
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.