- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
27 Ekim 2025- İstanbul14°C▼
- Ankara21°C
- İzmir22°C
- Konya18°C
- Sakarya15°C
- Şanlıurfa20°C
- Trabzon22°C
- Gaziantep16°C
EYYUP AZLAL'DAN: BİZİM YUNUS MU EYVALLAH
Bana Yunus Emre’den sorarlar. Cevabım odur ki Yunus Emre, üstadının kapısından eğri odun geçirmeyecek kadar samimi bir dost... Yıllardır bu cevapla kalkar bu cevapla otururum. Yunus’u mütevekkil, sabırlı, dünya malına, makama ve mevkiye çokça önem vermeye

04 Aralık 2014 Perşembe 12:12
Bana Yunus Emre’den sorarlar. Cevabım odur ki Yunus Emre, üstadının kapısından eğri odun geçirmeyecek kadar samimi bir dost... Yıllardır bu cevapla kalkar bu cevapla otururum. Yunus’u mütevekkil, sabırlı, dünya malına, makama ve mevkiye çokça önem vermeyen biri olarak da tanıyabiliriz. O, nefsini imbiklerden damıtarak elde etmiş bir zat. Şiiri de bu minvalde yoğrulmuş, iddia arz etmeyen bir şiir. Fakat!…
Fakat imdi Yunus’un şiirine “iddia arz etmeyen” demek bizim tarafımızdan değil onun tarafından ileri sürülmüş mütevazi bir görüştür. Onun şiiri, bilakis Sehl-i mümteni diye adlandırılan kolay görünen, ancak benzeri söylenmeye kalkılınca da zor olduğu anlaşılan, özlü şiirlerdir. Bunu biraz daha açalım. Yunus’un
“Çıktım erik dalına anda yedim üzümü/ Bostan ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu”
Beytini tâ Niyazî Mısrî’den tutun günümüz müşerrihlerine kadar tahlil ve şerhler devam edegeliyorsa demek ki bu metni hala anlamış değiliz. Yunus’un bu sözlerini anladığını söyleyen zevata da itirazımız yoktur bizim.
Kıymetli dostumuz Şair-yazar Mustafa Özçelik’in hazırladığı “Yunus Emre’nin Dostları” adlı kitabı, tam da anlatmak istediklerimi desteklercesine hazırlanmış bir eser olarak görüyorum. Kitabı açıp içindekiler bakıyorum, arka kapağı inceliyorum. Bir iki pasaj okuyorum… Emine Işınsu, Arif Nihat Asya, Süheyl Ünver derken liste Nezihe Araz ve hatta üstadım Sezai Karakoç’a kadar uzuyor. Kitap bir nev’i Yunus Emre hayranları için “ilm-i hal” görevini de görüyor.
Kitapta Sezai Karakoç’un yazısına da gözüm ilişti. Karakoç, hiç şüphesiz büyük bir İslam şairi. Bu büyüklüğünü hiç şüphesiz Mevlana’dan, Yunus’dan aldığını ve Mehmet Akif damarından geldiğini belirtmek zorundayım. O, medeniyetimizi “Diriliş” kavramı etrafında “inşa” faaliyeti yürütürken bakış açımızı ve hareket tarzımızın ne olması gerektiğini izah eder. Yunus’la ilgilenmesi bu yüzdendir.
Sezai Karakoç gibi Yunus Emre külliyatını yeni nesle aktaran Mehmet Fuat Köprülü ve Abdülbaki Gölpınarlı’nın da hiç şüphesiz edebiyat tarihine katkıları çoktur. Fakat Yunus Emre bu bilim adamlarımızın gözünde daha çok biyografisiyle Türk dili ve edebiyatındaki yeriyle ve biraz da bağlı olduğu fikir sistemi olması sebebiyle tasavvufi yönüyle üzerinde durulan bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Mustafa Özçelik ağabeyimiz, Mehmet Kaplan’ın Yunus ile ilgisine de ilginç bir yorum getirmiştir. Mehmet Kaplan’ı Ünlü Fransız eleştirmen Alain’le tanışmasından sonra Yunus Emre’ye ilgi duyduğunu söyler sayın Özçelik. Bu görüş bizce de doğrudur. Hatta ben kitabın arka kapağını okuduğumda Milli Edebiyat dönemi edebiyatçılarının Yunus Emre Sevgisi nereden geliyor diye düşünmüştüm. Sonra aklıma Yahya Kemal’in yine ünlü Fransız tarihçi Albert Sorel’den ders aldıktan sonraki fikir değişikliği aklıma gelmiş. Ve Yahya Kemal’in Osmanlı Edebiyatına hayranlığı ondan sonra artmıştı.
Fakat Mehmet Kaplan döneminde durum kuru bir milliyetçilik ve sade Türkçe ile şiir yazan şairler ön plana çıkarılacaktı. Bunun için Yunus’un şiiri onlar için biçilmez bir kaftandı. Batı karşısında öz bir Türkçe ile şiir yazan Yunus Emre idi tek şairleri. Burada Cumhuriyet dönemi edebiyat ideologlarının Yunus’u iyi de anlamamışlar diyesim geliyor. Yunus’u anlamış olsalardı -ki anlayanlar da vardı belki- Yunus’un İslamî tarafını ön plana çıkarılmaması bizce konjonktür gereği önemliydi.
Şimdi zamanımıza gelelim. O dönemin zor şartlarında Biz Yunus Emre’yi devşirmiş, Mevlana’yı ancak Farsça dışında Gölpınarlı’nın çevirilerini ihtiyatla okuyabiliyoruz. Peki, abilerimiz, ablalarımız ne yapıyorlar. Tutup Yunus Emre romanı diye epey hacimli kitaplar yazıyorlar. Bazen iş öyle çığırından çıkıyor ki Gölpınarlı’nın ve yahut da başka bir hocamızın çevrilerini harfi harfine romanlarına koyduklarına da şahit olabilmekteyiz.
Yunus’u bir kaba sığdırmak –bilmiyorum- bana zor geliyor. “Çıktım Erik dalına/anda yedim üzümü” diyen Yunus’un deryasında sığ bilgilerimizle nasıl yüzeceğiz. Şimdi romancılarımıza sesleniyorum. Postunu giymiş post-modern romancılara da sesim gitsin. Bu mısraları çözmek için koca koca edebiyat profesörleri günler, haftalarını tüketirken, tomar tomar kağıtlar harcarken sen gelip Yunus’un romanını yazacaksın. Yemezler kardeşim. Bence sen Yunus’un derdinde değil bonus’un derdindesin. *Kitap İçin/Yunus Emre’nin Dostları,Mustafa Özçelik, Büyüyen Ay Yayınları,İstanbul
04.12.2014 Milat Gazetesi
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.