- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler

- İstanbul20°C▼
- Ankara12°C
- İzmir20°C
- Konya12°C
- Sakarya16°C
- Şanlıurfa24°C
- Trabzon19°C
- Gaziantep18°C
FİLOZOFÇA YAŞAMAK ERDEMLİ BİR HAYATIN KAPISINI ARALAR
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü ve Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan ile “Felsefe ve Din” üzerine bir söyleşi yaptık.

07 Ocak 2025 Salı 11:32
Nurettin Topçu’dan Mehmet Doğan’a, felsefenin öneminden ahlaki bir yaşamın değerine kadar pek çok konu üzerine konuştuk.(Söyleşi: Ziya Uğur)
Felsefe Bir Hikmet ve Hakikat Yolculuğudur
Felsefe ve din konusu tarih boyunca hep konuşula gelmiş, çok önemli başlıklardan bir tanesi ve oldukça derin bir konu. Felsefe ve din başlığı altında neler söylemek istersiniz?
Her şeyden önce biliyoruz ki insanın yeryüzünde var olmasıyla birlikte, insan bir sorgulama, bir anlam arayışına, bir meraka, bir hayrete ve bir şüpheye giriyor. İnsanın anlam dünyası için o dönemlerde en erken bilgi kaynağı, aşkın olanla olan irtibatıydı; bu da dindi. Peygamberler, ilk peygamber Hz. Âdem'den itibaren suhuf verilen ve ilahi mesajı insanlara sunan rehberler olmuşlardır. Bu mesajlar, insanlığın anlam arayışındaki bilgi kaynağını oluşturuyordu.
Peygamberlerin birçoğu, insanlığın varoluşunu, ontolojik ve epistemolojik sorunlarını, aksiyolojik felsefi sorularını vahiy yoluyla cevaplamış, aşkın olanla kurulan irtibat sayesinde bu sorunları çözmüştür. Ancak, insanlık merkezden, yani "mainstream" dediğimiz ana anlayıştan kopmaya başladıkça, yerel ve pagan unsurlarla farklı yorumlar yapmaya yönelmiştir.
Dolayısıyla, insanın varlığı anlama, evreni anlama ve kendini anlama arayışı bir yolculuğa dönüşmüştür. İşte bu yolculuğa "hakikat arayışı" diyoruz. İnsan yeryüzünde sadece yemek ve içmek için değil; "Niye varım? Neden varım?" gibi soruların cevabını bulmak için anlamlı bir yolculuğa çıkar ve bir hakikate ermeye çalışır.
Felsefe kavramını ilk olarak Pisagor'dan öğreniyoruz. Belki de Kur’an’da adı anılmayan, ancak Allah’ın her topluma göndermiş olduğu elçilerden biri olabilir. Çünkü onun aşkın olanla irtibatı vardı. Bilge diyoruz, bilen diyoruz. Bilgeler var o dönemde; Filistin bölgesi ilk vahyin daha erken yaşandığı bölgeler, İskenderiye, Anadolu, Atina Bölgesi ve İtalya’ya doğru. Pisagor daha çok matematikle, rakamlarla anılan bir isim. Pisagor, insanlara hakikati keşfetmede rehberlik etmiş ve anlam arayışında büyük bir otorite olmuştur. İnsanlar ona "Sofos" yani "bilge" demişlerdir. Ancak Pisagor, bu yakıştırmaya itiraz ederek şöyle demiştir:
"Hayır, ben sofos olamam; her şeyi bilen olamam. Her şeyi bilen yalnızca yüce bir varlıktır; Alîm-i Mutlak’tır. Ben ancak ‘Filosofos’ olabilirim. Yani bilgeliği, hakikati seven bir yolcu olabilirim."
Bu yaklaşımıyla, Pisagor, felsefenin bir hikmet ve hakikat yolculuğu olduğunu dile getirmiştir. Filozof kelimesi, bilgeliği ve hakikati seven, bilgelik yolcusu olarak onun tarafından adlandırılmıştır. Bu, bizim kültürümüzdeki "muhabbetullah" ve "marifetullah" kavramlarına oldukça benzeyen bir anlayıştır.
Pisagor’un yaklaşımı, daha sonra Sokrat, Platon, Aristo, Augustinus, Descartes gibi düşünürler tarafından devam ettirilmiştir. Bu düşünürlerin birçoğu, dinlerden ve vahiyden ilham almışlardır. Aslında, dinin ve felsefenin ilişkisi birbirine zıt değil, aksine tamamlayıcıdır.
İbn Rüşd, bu ilişkiyi şöyle özetler: "Hakikatin iki yüzü vardır; madalyonun bir yüzü din, diğer yüzü ise felsefedir. Akıl ve vahiy çatışmaz; aksine birbirini tamamlar." Bu bağlamda, akıl ve vahiy, felsefe ve din, aynı anadan süt emen ikiz kardeşler gibidir. Bu güzel benzetme, felsefe ve din ilişkisini tanımlamak için oldukça isabetlidir.
Hakikatin Yolcusu Olan Gerçek Filozof
Hakiki bir filozof, varlığın anlamını, evreni, insanı, tabiatı ve doğayı anlamaya çalışan, hakikat yolcusu olan kişidir. Gerçek filozoflar, baktığınızda, aşkın olanla ilişki kurar ve aklın ışığı ile kılavuzluğunu bu bağlamda bir ilham olarak görürler. Bu ilham, aşkın olandan gelir. Peygamberler ve elçiler de birer aracıdır; vahiy ise insanın hakikati keşfetmesini ve gerçeği bulmasını sağlar. Dolayısıyla, felsefe ve din, aynı anadan süt emen ikiz kardeşler gibidir.
Din Öğretiminde Felsefenin Yeri
Din öğretiminde felsefenin yeri hakkında neler söylersiniz?
Aslında felsefe, din öğretiminde çok önemli bir rol oynar. Özellikle İslam düşünce geleneğimizde, bu durum açıkça görülür. Örneğin, İmam Gazali büyük bir filozoftur. "Makâsıdü’l-Felâsife" ve "Tehâfütü’l-Felâsife" gibi eserleriyle tanınır. Gazali, düşünce ve metodoloji açısından Batı felsefesine de etkide bulunmuş, Descartes gibi isimlere ilham kaynağı olmuştur. Descartes’in fikirlerini Gazali'nin "Mihakkü’n-Nazar" adlı eserinden esinlendiği söylenir.
Gazali, "Mantık bilmeyenin ilmine güven olmaz," diyerek mantığın ilim yolculuğundaki temel yerini vurgulamıştır. Nizamiye Medreselerinin başmüderrisi olarak, mantığın dini ilimler açısından önemini dile getirmiştir. Mantık, tutarlı düşünmeyi, safsatayı ayıklamayı ve kritik analitik düşünceyi sağlar. Bu, dini ilimlerin doğru anlaşılması ve hurafelerden arındırılması açısından çok önemlidir.
Hadis ilminde de benzer bir metodoloji görülür. "Cerh ve ta’dil" usulüyle, bir hadis aktarılırken kaynağı, güvenilirliği ve doğruluğu araştırılır. Bu yöntemin modern bilimsel metodolojilerin temellerinden biri olduğunu, Prof. Dr. Fuat Sezgin de vurgulamıştır. Bu yöntem, dinin doğru öğrenilmesi ve anlaşılması için güçlü bir altyapı sağlar.
Felsefe, din öğretiminde bize doğru, gerekçeli ve temellendirilmiş bilgileri sunma konusunda yardımcı olur. Eleştirel bakışı, yani "neden, niçin, nasıl, kim?" gibi soruların sorulmasını teşvik eder. 5N1K diyoruz. Bu sorularla biz öğrendiğimiz bilgileri daha güçlü hale getireceğiz. Dini bilgiler gerekçelendirilmiş, temellendirilmiş bilgilerdir. Böyle hurafeler, uydurmalar alanı değildir. Ne yazık ki bazen din ilmi, din öğretimi ideolojik bir takım yaklaşımlarla sanki akla, mantığa, felsefeye aykırıymış gibi bir takdim oluyor. Objektif olunmalıdır. Bizim en erken dönemden itibaren; Kindi, Farabi, İbn-i Sina, Gazali, İbn-i Rüşd baktığımızda hep iç içedir. Dinin doğru öğrenilmesi için Felsefenin metodolojisinden yararlanmışlardır. Bu şekilde, dinin özünde olmayan, Kur'an ve sünnette yer almayan unsurların ayıklanması için bir metodoloji sunar.
Nurettin Topçu ve Mehmet Doğan’ın Yorumu
Mehmet Doğan Bey, bir söyleşimizde, "Cumhuriyet döneminin en büyük filozofu Nurettin Topçu’dur," demişti. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Mehmet Doğan Bey’in bu yorumu oldukça anlamlıdır. Doğan Bey, fikir dünyasında Nurettin Topçu’yu önemli bir düşünce öncüsü olarak görür. Kuran ve sünnetten sonra en çok sevdikleri; Hacı Bayram Veli Hazretleri, Yunuslar, Mevlanalar, belki de Cumhuriyet Dönemi’nin iki ismi varsa bunun birisi onun manevi öncüsü, M.Akif, hem fikri hem manevi takibinde olduğu kişi, ama fikri, edebi, kalemi anlamda en önemli takip ettiği kişilerden biri Topçu’dur. İşte Nurettin Topçu, edebi ve fikri anlamda cumhuriyet döneminin önemli isimlerinden biridir. Mehmet Akif Ersoy gibi, hem fikri hem manevi bir öncü olarak görülmüştür. Bu bağlamda, Topçu’nun etkisi, yalnızca edebiyat alanında değil, aynı zamanda din ve düşünce dünyasında da derin bir şekilde hissedilmiştir.
Nurettin Topçu’nun Üniversite İdaresi’nden Talebi
Nurettin Topçu, çok erken yaşta Fransa'ya gidip doktora eğitimini tamamlamış önemli bir isimdir. Liseyi Türkiye'de bitirdikten sonra, 14-16 yaşlarında yurtdışına gönderilen öğrenciler arasında yer almıştır. Fransa’da Felsefe Bölümü'nde eğitim almış ve doktorasını tamamlamıştır. Doktora tezi olan İsyan Ahlakı, itaat ve uysallık kavramlarına eleştirel bir bakış sunar. Bu eser, hocası Blondel ve tasavvuf yorumcusu Louis Massignon’un rehberliğiyle şekillenmiştir. Topçu, "emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker" anlayışını merkeze almış, kötülüklere karşı isyan fikrini derinlemesine işlemiştir.
Doktora tezini büyük bir başarıyla tamamlamış ve birincilikle mezun olmuştur. Bu başarısı, Halide Edip Adıvar’ın gözyaşları içinde tez savunmasını izlemesiyle de hatırlanır. O dönemde Sorbonne Üniversitesi'nin bir geleneği gereği, birinci olan öğrenciye "Dile benden ne dilersen" denilmiştir. Nurettin Topçu’nun, bu talep üzerine, "Sorbonne Üniversitesi'nin girişinde Türk bayrağı çekilip İstiklal Marşı'nın okutulmasını" istediği rivayet edilir. Rahmetli Emin Işık abimizin Dergah’tan çıkan çok güzel bir kitap var, dostlarımıza okumalarını öneririm.
Topçu'nun Büyük Vatan Sevgisi
Doktora sonrası, hocası ve üniversite yönetimi kendisine Sorbonne’da hocalık teklif eder. Bu teklif, dönemin şartları düşünüldüğünde, büyük bir onurdur. Ancak Topçu, teşekkür ederek bu teklifi reddeder ve "Benim ülkeme borcum var," der. Rektör ve diğer yetkililer, onun için para toplayarak yurtdışındaki borçlarını ödemeyi teklif eder. Ancak Topçu, "Bu öyle bir borç değil," diyerek ülkesindeki gençlere hizmet etmek istediğini ifade ederek kendi ülkesine dönmekte kararlı olduğunu belirtir.
Kendisini caydırmaya çalışanlara karşı, "Ülkeme döneceğim ve orada felsefe yapılabileceğini göstereceğim," der. Türkiye’ye döndüğünde Aziz Efendi ile buluşması var. Galatasaray’da lise seviyesinde felsefe öğretmenliği yapmaya başlar. Hareket Dergisi’ni çıkarıyor. İstanbul Erkek Lisesi'nde başlayan öğretmenlik kariyeri 40 yıl sürer. Üniversitede hocalık yapması gerektiği düşünülse de o dönemde bu fırsat kendisine sunulmaz. Erzurum'da bir profesörlük teklifi almasına rağmen, annesini İstanbul’da bırakmamak için bu teklifi de kabul etmez.
Topçu’nun Eserleri ve Etkisi
Nurettin Topçu, yazdığı eserlerle Türk düşünce dünyasına büyük katkılarda bulunmuştur. Maarif Davamız, Yarınki Türkiye, İsyan Ahlakı, Taşralı Hikayesi, Reha Hikayesi ve Var Olmak gibi eserleri, gençler için adeta bir ışık kaynağıdır. Özellikle İsyan Ahlakı, onun eleştirel düşünceyi ve ahlak anlayışını derinlemesine incelediği başyapıtıdır.
Topçu, sınıfa "mabede girer gibi" girdiğini ve 40 yıl boyunca hiçbir derse abdestsiz girmediğini söyler. Onun bu disiplini ve ahlak anlayışı, öğretmenliğe olan bağlılığını açıkça gösterir. Mehmet Doğan’ın, Nurettin Topçu’yu "Cumhuriyet döneminin en büyük filozofu" olarak görmesi de bu derin etkiden kaynaklanır.
Topçu, Batı felsefesini Doğu irfanıyla harmanlayan ve "Anadolu felsefesi" olarak adlandırabileceğimiz bir düşünce sistemi geliştiren önemli bir filozoftur.
Nurettin Topçu ve Gerçek Felsefe Anlayışı
Topçu, din ve felsefenin çatışmadığını, aksine dinin doğru anlaşılabilmesi için felsefi bir bakışın gerekli olduğunu savunmuştur. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
İsyan Ahlakı eserinde, Hallac-ı Mansur’u ideal bir özgürlük modeli olarak görmüş ve eleştirel düşünceyi hayatla buluşturmanın önemini vurgulamıştır.
Nurettin Topçu’nun en temel kavramlarından biri “aklın ışığı” ve rasyonalitedir. İkincisi ise hürriyet ve özgürlüktür. Topçu, bu kavramları Hallac-ı Mansur’da bulur. Hallac-ı Mansur’u büyük bir sufi ve mutasavvıf olarak görürüz. Hak dediği için idam edildiğini biliriz. Ancak Hallac’ın aklın ışığını ve rehberliğini müthiş bir şekilde ortaya koyarak, insanların ne kadar tutarsız düşündüğünü gösterdiğini görürüz. Hallac, hakikatin dilini konuşmuş ama bu dil çoğu insan tarafından anlaşılamamıştır. Müthiş bir hürriyet ve özgürlük anlayışıyla idama giderken bile gülümsemiş, ona zulmedenlere acımış ve üzülmüştür.
Topçu, bu gibi isimlerden yola çıkarak gerçek felsefenin, bu tür isimlerin yaşama ve düşünme biçimi olduğunu söyler. Hallac-ı Mansur’u anlattığı Tavasîn adlı eser, muazzam bir eser Türkçeye çevrilmiştir. Topçu, gerçek felsefenin aklı doğru kullanmak, aklın ışığını rehber edinmek ve hürriyetle özgürlüğü doğru temellendirmek olduğunu belirtir. Bugün gençler özgürlükten ve hürriyetten bahsederken, gerçek anlamda rasyonaliteyi ve özgürlüğü Hallac-ı Mansur ve Nurettin Topçu gibi isimlerde bulabiliriz.
Topçu’nun İstikameti ve Filozofça Hayatı
Nurettin Topçu, istikamet üzere bir hayat yaşamıştır. Onu, özü ve sözü bir olan Mehmet Akif gibi düşünebiliriz. Mehmet Doğan’ın hayatı da bu çizgide örnek teşkil eder. Mehmet Doğan, fikrini en doğru şekilde ifade etmiş, öz eleştirisini yapmış ve hayatını istikametinden şaşmadan sürdürmüştür. Gerçek filozof, "Kral çıplaktır!" diyebilendir. Hakikati gören, makul eleştiriler yapabilen ve bu anlamda hür bir insandır.
İslam dininde mükellefiyetin akılla başladığını biliriz. Mecnun, çocuk veya esir olan birinin yükümlülüğü yoktur. Nurettin Topçu, gerçek dindarlığın ancak gerçek düşünceyle, aklın rehberliğinde yapılabileceğini savunur. Topçu, aynı zamanda çok inanmış bir insandır. Onun dindarlığı, akıl ve felsefeyle harmanlanmıştır. Ebû Bekir er-Râzî var önemli bir hekim, önemli bir filozof onun Filozofça Yaşamak diye bir eseri var. Mesela Mehmet Doğan ağabeyi de vefatından sonra “Filozofça Bir Hayat Mehmet Doğan” diye bir makale yazdım bir dergide de yayınlandı. Topçu’da hayatı erdem üzerine kurulu bir filozofça yaşam örneğidir.
Filozofça yaşamak Sokrat’ta görülür. Eseri yoktur ama Felsefe, aslında varlığı ve anlam dünyasını keşfederek ahlaki bir hayat sürmek demektir. Topçu, aklın ışığında ve rehberliğinde özgür bir yaşam sürmeyi savunmuş, bu anlayışı eserlerinde de aktarmıştır.
Felsefenin Öğreticiliği
Son zamanlarda felsefeye olan ilgiyi nasıl buluyorsunuz?
Çok sevindirici. Kendi çalışmalarıma dönecek olursam, Spinoza üzerine yaptığım doktora tezim kitaplaştı ve bu konuda pek çok yazı kaleme aldım. Tractatus Theologico-Politicus adlı eserini çevirdim ve gençlerin bu eserlere olan ilgisi beni çok sevindiriyor. Bu ilgi, sadece Türkiye değil, tüm Doğu toplumları ve Ortadoğu coğrafyası için büyük önem taşıyor.
Felsefenin öğreticiliği, doğru düşünmeyi, mantıklı gerekçelendirmeyi ve eleştirel yaşamı öğretmek adına çok değerlidir. Özellikle dijitalleşen çağımızda, sosyal medyanın doğruyu yanlıştan ayırt edilemez hale getirdiği bir dönemde, güçlü bir felsefi bakış açısına ihtiyacımız var. Yalan haberlerin hızla yayıldığı bir dönemde, gençlerimize "Bu doğru değil, burada bir hata var," diyebilecek bir eleştirel bilinç kazandırmalıyız.
Felsefe, bizi güçlendirir ve korur. Felsefenin özü, meraktır. Çocuklar her şeyi merak etmez mi? Filozof, çocukluktan itibaren doğru sorular soran insandır. Felsefe, doğru görmeyi ve bakmayı öğretir. Bu yüzden, felsefeden korkmamalıyız.
Felsefe ve Din Üzerine Düşünceler
Bizim 5N1K dediğimiz "neden, niçin, nasıl" gibi sorular, insanı derin düşünmeye sevk eder. Ancak, insanları köleleştirmek ve mankurtlaştırmak isteyen yapıların bu sorulara tahammülü yoktur. Türk dünyasının büyük edebiyatçısı Cengiz Aytmatov’un eserlerinde de gördüğümüz gibi, mankurtlaştırma tehlikesi ne yazık ki günümüzde de devam etmektedir. Örneğin, FETÖ gibi terör örgütlerinin, üniversite kazandığını zannettiğimiz pek çok insanın zihnini mankurtlaştırarak nasıl esir aldığını gördük. Bu örgütler, devletin meclisini bombalamayı, insanlara silah doğrultmayı bile göze alabildiler.
Felsefe, insanları bu tür köleleştiren ve esir eden yapıların tuzaklarından kurtarabilecek bir fırsattır. Felsefe, insanın İslam'ın ve Kur’an’ın istediği şekilde bir şahsiyet kazanmasını, evrenle ve insanlıkla doğru bir ilişki kurmasını sağlayabilir. Aynı zamanda, ahlaki ve erdemli bir hayat yaşamanın sanatıdır.
Gerçek Allah dostları da bunu hep söyler: “Bir şeyi hemen kabul etmeyin, sorgulayın. Allah’ın kitabına ve Peygamber Efendimiz’in hadis-i şerifine müracaat edin. Onlara aykırı bir şey söylersem beni de dinlemeyin!”
Hazreti Peygamber, bir konuda vahiy gelmeden kendi yorumunu yapmaz, bu da bize düşünmenin ve beklemenin önemini gösterir. Peygamberimiz bir konuda yorum yaptıktan sonra, “Bu fetva olabilir ama vicdana ve akla uygun olmayabilir” diyerek, doğru düşünmenin, aklı ve vicdanı kullanmanın gerekliliğini vurgulamıştır. Rahmetli Alev Alatlı öyle diyordu ya: “Her yasal olan helal olmayabilir.” Tamam yasaldır, size bir cevaz vardır, belki mevzuata uygundur ama vicdana, akla uyuyor mu? Felsefe bize aklımıza ve vicdanımıza danışmamızı söylüyor.
Aklın ve Vicdanın Rehberliği
Nurettin Topçu da aynı anlayışa sahiptir. Aklın ışığı ve vicdanın rehberliği onun düşünce dünyasında çok önemli bir yer tutar. Büyük filozoflar gibi doğaya sıkça çıkmış, yıldızlı gökyüzünden ve vicdanın sesinden etkilenmiştir. Topçu, akıl ve kalbi bir arada ele almış; hem aklıselim hem de kalbiselim olmayı önemsemiştir. Bu anlamda, gençlerin felsefeye olan ilgisini çok hayırlı bir gelişme olarak görüyor ve felsefenin doğru anlaşılmasının önemini vurguluyorum.
Felsefe bir ideolojiye indirgenemez. Aksine, felsefe insanı mankurtlaştırmaktan kurtaran bir sanat ve araçtır. Ancak, yanlış anlaşıldığında bir ideolojiye mahkum edilebilir. Ateizm, materyalizm, pozitivizm gibi ideolojiler, felsefeyi kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç gibi gösterebilir. Oysa gerçek felsefe, evreni, insanı, varlığı, insanla diğer mahlukat arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışır.
Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin “Sen seni bil” ifadesinde olduğu gibi, felsefenin özünde insanın kendini bilmesi yatar. Bu, Sokrat’ın “Kendini bil” sözünün de temelidir. Kendini bilmek, çok basit gibi görünse de en zor iştir. Evreni, doğayı bilebilirsiniz, ancak kendinizi bilmek ve kendiniz olmak; şahsiyet sahibi olmak gerçekten zordur. Anadolu irfanının mümtaz ismi Yunus Emre de şöyle der:
“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir.
Sen kendin bilmezsen,
Bu nice okumaktır?”
Felsefi Bakış Erdemli Bir Hayatın Kapısını Aralar
Bence felsefe buradan başlar: Kendini bilmek. Felsefe, doğru sorular sormayı, eleştirel ve analitik düşünmeyi öğretir. Ancak bu eleştiriyi herkesle çatışmak, kibir veya hakaretle karıştırmamak gerekir. Felsefe, doğru görmektir, doğru yerden bakmaktır ve her şeyin tüm boyutlarını incelemektir. Ontoloji, epistemoloji, aksiyolojik gibi alanlarda bir bütünlük içinde düşünmeyi gerektirir.
Felsefi bakış, nezaketli bir bakıştır. İrfani, insani ve ahlaki bir bakıştır. Ahlaktan yoksun bir filozofça bakış veya yaşam olamaz. Filozofça bakmak, düşünmek ve yaşamak, muazzam bir erdemli hayatın kapısını aralar. Felsefe, insanlara fikirleri uğruna hayatlarını bile feda edebilecek bir cesaret ve ahlak kazandırır.
Felsefenin Gençler İçin Önemi
Günümüzde felsefeye olan ilgiyi nasıl buluyorsunuz?
Gençlerimizin felsefeye olan ilgisi çok önemli. Ancak, hangi felsefi bakışı nasıl ve ne şekilde kendilerine örnek aldıklarını iyi değerlendirmeleri gerekir. Çünkü felsefe bir sanattır ve bu sanatı en iyi ve doğru şekilde kullanmayı öğrenmeliyiz. Filozofça bakmayı, Filozofça yaşamayı diliyorum. Çünkü bu bakışa sahip olan kişiler kendiyle barışık yaşar, huzurlu yaşar, mutlu yaşar, herkesle barışık olur. Herkese filozofça bir yaşam diliyorum.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.