- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler

- İstanbul20°C▼
- Ankara19°C
- İzmir24°C
- Konya20°C
- Sakarya22°C
- Şanlıurfa26°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep23°C
GAZETEDE TUTUNABİLMEK

M. Ali ABAKAY
Her camiada çıkan gazete, öncelikle ilklerini, olmazsa olmazını belirler. Ben de yazdığım gazetede sadece doğrulardan yana olduğumu belirterek, “Önce İnsan Önce Erdem” ilkesiyle hareket ederim, her yazdığımda.
İnsan olmayınca hayatın manasızlığı ortaya çıkar, erdem olmayınca da insan, insan olma şuurundan yoksun kalır, bu bilinçle hareket edilmeyince dünya içinden böylesi çıkılamaz problemlerle karşılaşır ve yaşanamaz bir ortamda hayatını cehennem içre yaşar.
Bizde inanç adına uğraşılan işler içinde “Sigara haram mı değil mi?” tartışması halen sürüyor. Kadının toplumda hangi işlerde çalışıp çalışmayacağı sorgulanıyor. Televizyonlardaki kendi alanında yetkin kimi yapımcılar, kimi üç-dört eş eskitmiş sunucularla “İyi bir aile nasıl oluşur?” tarzında program yapmakta ve gözümüzün içine baka baka izdivaca varan yolda mutlu aile manzaraları oluşturmakla meşgul. İşimiz adeta yokmuş gibi futbolu baş tacı yapanlar, gazetelerinde beş-altı sayfasını kulüplerin bültenine çevirmekte, futbol adına gazeteler çıkartmakta ve toplumun kolay yolla nasıl zengin olacağını bahis ve iddaa oyunlarıyla körüklemektedir.
***
Genç kuşaktan birisine “kimsin?” denildiği zaman, milliyetinin, inancının öncesinde , hangi futbol takımının fanatiği olduğunu açıklarsa şaşırmayasınız:
-….. Takımını tutuyorum.
-……….li’yim.
Daha öncesinde şu cevaplar alındığında kızılırdı:
-Türküm.
-Kürdüm.
-Arabım.
-Çerkezim.
Yaşlılarımız, “Tövbe tövbe “ der, “Önce Müslümanım de” şeklinde uyarırdı. Biz de bu şekilde büyüdük, böyle anladık “hayat” denilen dünya yaşantımızda.
Şimdikilere sorsanız, hala ikna edemezsiniz. Çünkü okuduğu gazetede, dinlediği radyoda, seyrettiği televizyonda futboldan başka bir şeyle meşgul değil:
-Takımını değiştir, sana otomobil alırım.
Bu teklifi bile din değiştirebilir, futbol takımı değiştirmeyen fanatik taraftar, kabul etmez:
-Sen gel takımını değiştir, araban benden olsun.
***
Damanın köylerde sık sık oynanan, bir oyun olduğunu bilmeyenimiz yok. Köyün rakip iki oyuncusunu etrafını dolduran ücretsiz seyirci takımı, heyecanla oyunu takip etmektedir:
-Bir hamleye kaldı.
-Bizimkisi yener.
Bu esnada oyun kızışmıştır ve bir hamle ile rakip yenilecektir. Yaşlı oyuncu, rakibini tutan seyirciye ricada bulunur:
-Karışma sarı öküzü sana veririm. Söz, cemaat şahittir.
Karşındakinin teklifini düşünen seyirci, tuttuğu tarafa karşı ihanet etmez:
-Sarı öküz, senin olsun. Meheme Dayı, sen şu taşını ileri sür.
Oyun, sarı öküzü feda edenin yenilgisiyle sonuçlanır da sarı öküz yerine arkadaşına bir hamle ile yardımcı olanın kahveciden ricasıyla son bulur:
-Bu çayları, Ahmet Emmiden alacaksın.
Bizde taraf tutmak, böylesi bir zevkle, dostlukladır.
***
Köylülerimizin parti tutmaları, malumunuzdur. Liderini bile tanımadığı parti için canını verir. Köylerde olan kavgaların bir kısmı da geçmişte partiler için olduğu söylenir:
-Demirkırat gelecek, dertler bitecek.
-Altı okla ciğerin deşilsin, görüver.
-Yeter söz milletindir!..
-Siz, bu nimetlere layık değilsiniz. Biz, düşmanı denize döktük, sizi de dökseydik..
Bu esnada tartışmalar alevlenir.
Özellikle muhtar seçimlerinde amca-yeğen çekişmesi yaşanır, köylü ayrı kahvelerde oturur, sabah akşam strateji belirler, kendilerine oy verecek olanların dışında dengeyi bozacak isimlerle meşguldür.
Parti seçimleri başlayınca da aç olanlar, yemeğe, ziyafete çağrılır, tulum çıkarma için dört-beş yıl saltanat için çok şey feda edilir. Bazen bî-namazlar bile “Allah Allah!..” der, Cuma günlerini iple geçirir.
Sonuç, kim parayı fazla harcarsa oyu en çok kapan kendisi olur. Bazen de oyuna geldiğini zanneden, oylarının çalındığını iddia eden, ihanete uğradığından emin olanlar çıkar, gelecek sefere kozlarını iyi paylaşmak adına, kinini, hıncını, öfkesini çıkarmak ister.
Şehirde CHP’nin, kırsalda DP’nin aldığı oy oranlarına göre şekillenen 1950-1960 Dönemi, şehirli-köylü kapışması, cennet-cehennem tartışmasına dönermiş. Şimdi de meydana gelen kapışmalarda farklılık, isteyenlerce hemen bulunabilecek şekildedir:
-Ben vatanı senden fazla severim.
.Biz, bu vatanı düşmandan kurtarmak için neler yaptık!..
Orhan Veli’nin dillerde mesel olmuş dizeleri gelmez mi, sözün şurasında:”Kimimiz öldük kimimiz nutuk attık.”
Ölenlerden yana olanlar, nutuk atmakla itham ettikleri ile kapışmaya devam ediyor, görünen manzarada.
***
Şimdi yazdığımız gazetede tutunabilme yolunu nasıl bulacağımıza dair izleyeceğimiz stratejiye gelelim:
-Kapitalist değiliz.
-Sosyalist olamayız.
Şimdikilerin gözü açık, sığırcık yavruları hemen atlayıverecektir, sazan gibi:
-Siz İslamcısınız…
Hayatta şucu bucu olmak kadar nefret ettiğim bir şey olmadı. Ülkeyi kamplara bölmenin, insanlar arasına tefrika koymanın bir yolu olan bu tarz bayat ve tabiatımıza uymayan yakıştırmalara karşı suskun kalsanız dert, konuşsanız ayrı bir dert:
-Evladım, biz insanız, insanlığın rahat etmesi ve daha huzurlu bir yaşam için, gelecek için yazıyoruz.
Eminim, sarı inek yerine traktör, traktör yerine otomobil bile teklif etsek, muhatabımız şımaracak, kendisini adam yerine koymanın hilesine başvuracaktır:
-Biliyorum, siz kimsiniz…
Bu tarz bir polemik, cıvıklığa, oradan ortamın limonî hale gelmesine yol açacak:
-Lan, belanı git başka yerde ara!..
Embesil takımından, entel-dantel grubundan, bir gecede memleket kurtarıp inkılâp gerçekleştiren, ertesi gün anayasayı lağveden, kendisini “la- yüsel” bilen bu ayak takımı, bozuntu çıkıntı, adam olmamak için her hileyi, dalavereyi politikadan sayan, kişiliğini paraya tahvil eden, sloganını insan ölümlerine ithaf eden anlayışın akîl olmaktan uzak olan eski tüfenkleri de dahil, kimseden yana bir derdimiz, korkumuz olmadı, olacağa da benzemez. Çünkü biz, demirden korkaların trene bilmediğini biliyoruz. Sırf bu yüzden işe gecikmeyi de göz önüne alarak, birkaç kez trene binmeye icbar edenlere selamlarımızı sunuyoruz. Her ne kadar işe geç kaldıysak bile iş sahibi akran olduğu için bir olumsuzluk ortaya çıkmadı. Halen demirden korkanlar, bu ülkeye “Komünistler gelecek!..” diyerek, kimseyi tedirgin etmesin. Onların yaptıkları, ülkeye verdikleri zarar, komünistlerin verdiği, vereceği söylenen zararın kat kat üstündedir.
***
Ey okur!.. Bu yazıyı sadece son iki cümle için uzattığım için, senden özür dilerim. Biliyoruz ki halkı komünistlerle tehdit edenler, bu gün onlarla kanka olmuş, onlarla arkadaş kesilmiş.
Şimdi sorabilirsin, kimliğimi:
-Sen kimsin?
-Önce Müslümanım!...
Bunu söyleyince ne denli rahat oldunuz, değil mi? Alın, bu ikrarımı aleyhime güle güle kullanın. “Bu gün kendisine ‘Müslümanım’ diyen bir yazarın yazısını okudum. Diğer yazanları ‘kafir’ olarak nitelendiriyor. Hakkında zabıt tutun, annesinden emdiğini burnundan fitil fitil getirin. Haydi koçlarım işbaşına!” diyecek babayiğitler kalmışsa, işimiz mahkeme mahkeme dolaşmak olacak, çoluk-çocuk dırdırı başımızın etini yiyecek:
-Bak, gazetede yazdın da yine başına bela getireceksin. Sen ne iflah olmaz adamsın. Görmez misin, çoluk-çocuğu. Yarın güzel bir okul kazanacak, yüzünden damgalanacak.
26.10.2011
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.