- Hakkımızda
 - TYB Ödülleri
 - Genç Yazarlar Kurultayı
 - Kitaplık
 - Ahlâk Şûrası
 - Yazar Okulu
 - Mehmet Âkif Ersoy
 - Türkçe Şûrası
 - Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
 - Yayınlar
 - Söyleşi
 - Şube Haberleri
 - Salgın Edebiyatı
 - Haberler
 - Şiir Şölenleri
 - Mesnevi Okumaları
 - Kültür & Sanat Haberleri
 - Kültür Kervanı
 - Kırklar Meclisi
 - Duyurular
 - Biyografiler
 
04 Kasım 2025- İstanbul16°C▼
 - Ankara20°C
 - İzmir21°C
 - Konya19°C
 - Sakarya21°C
 - Şanlıurfa25°C
 - Trabzon18°C
 - Gaziantep25°C
 
GİTDİ ESKİCİ DEDE KÖHNE CİHANDAN VİRDİ CÂN
İki güzel şehrin, İstanbul'un ve Bursa'nın iki güzel köşesine meftun oluşumuzla başladı hikâye… Esra Erdoğan, Aziz Mahmud Hüdâyi’yi irşad eden Eskici Mehmed Dede'yi yazdı.. Tanış olmak. Böyle diyordu vakti kuşanan adam.

Tanış olmak. Böyle diyordu vakti kuşanan adam.
Tokalaşmak için uzanan bir 'merhaba' eli midir tanış olmak? Kelimeler, sesler, uzun cümleler kurmak mıdır? Yıllarımızı mı alır yüreğimize değmesi bir dost elinin? deryadan bir damla damlasın diye saçak altlarında yağmuru mu beklemeliyiz?
Başka şehirlerde yaşıyoruzdur ya da aynı sokakta aynı kuş cıvıltılarındayızdır. Kim bilir, biz sabah penceremizi 'günaydın şehirler!' diye açar ve bekleriz.
Hikâye I: Şehirle tanış
İki güzel şehrin iki güzel köşesine meftun oluşumuzla başladı hikâye. Hüdâyi yokuşunu çıkarkenÜftâde yollarında soluk alıp verişimiz, zaman/mekân kavramını yeniden sordurdu ve öğretti. 'Kim var imiş biz burada yoğ iken...' selamıyla bir sokak tutup yürüdük. Bir çeşme başı, bir cami avlusu, bir türbe. Kedileri takip ettik ve bulduk. Neyi arıyorduk sahi, başa dönelim. Doğduğumuz şehrin hikâyeleriyle büyüdük. Şahidi olamadığımız zamanları, kurulan sofralarda dinledik. Okuldan çıkar, kitap alma bahanesiyle soluğu Hüdâyi'de alırdık. O zamanlar bizim için bir Fatiha bırakmaktı Hüdâyi, avuçlarımızdan kediler taşırdı (hırka giymiş kedilerdi bunlar); gül lokumu ikram eden teyzeler ve namaz vaktini bekleyen amcalar vardı. Sandalla denizi geçerdi Hüdâyi, hikâye de büyürdü bizimle. Sonunu merak ederdik, arardık.
Kış günleri kekik çayı ile ısınan kütüphaneye bir poşet portakalla gelen Mehmet amcanın muhabbetiyle demlenirdi zaman. Kurabiyeleri köşedeki fırından alırdık ve otururduk bir mektubun başına. Hacı Selim Ağa'da elimize tutuşturulan bir elifba idi, aslında. ا İstanbul oldu ب Bursa.
Hüdâyi hazretlerinin mektupları, risaleleri... Okurduk, geç olurdu. Çarşılar kapanırdı, meyve satıcıları kestane tezgâhlarına bırakırdı yerini. Bir martı çığlığı ardından bir cümle gelirdi. Muhyiddin Üftâdedendi bir gün. Açılan kapıdan içeriye dolan bir kış kokusu gibi anlıktı. Bir damla damladı sayfaya, kendisi kurudu, izi kaldı.
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/17182/gitdi-eskici-dede-kohne-cihandan-virdi-cn.html
- Geri
 - Ana Sayfa
 - Normal Görünüm
 - © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
 
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.