09 Kasım 2025
  • İstanbul16°C
  • Ankara5°C
  • İzmir15°C
  • Konya4°C
  • Sakarya11°C
  • Şanlıurfa15°C
  • Trabzon16°C
  • Gaziantep8°C

GÖKHAN ÖZCAN'DAN: MEŞGULİYETLERİMİZ İNŞA EDER BİZİ

Kuyruğunu kovalayan kedi... İnsanın modern zamanlardaki ahvaline ilişkin sıkça kullandığım, kullanmayı sevdiğim bir metafor bu benim.

Gökhan Özcan'dan: Meşguliyetlerimiz inşa eder bizi

Önce hiç olmadığımız kadar bencilleştirildik hepimiz. Her şeyin sınırsızca ve hesapsızca bizim bireysel mutluluğumuz için olduğuna inandırıldık. Bizi ancak parayla alınıp satılabilen şeylerin mutlu edebileceği fikrine alıştırıldık sonra. Bu iki anlama geliyordu: Parası olan için hayat mutluluğun sonsuz imkanlarıyla doluydu ve evet, mutluluğun mutlaka bir bedeli vardı. O bedeli ödemek için gönüllü olmamız çok sürmedi. O andan itibaren de hepimiz kendi kuyruğunu kovalayan biçare kediler haline geldik. Çünkü bu yeni düzen aslında sinsi bir ihtiras düzeniydi. Çark buna göre işliyordu. Mutluluk yakaladığımızda değil, daima bir sonraki hedefimizdeydi.

Kimimiz bu şuursuz kovalamacanın içinde tükenmekte olduğumuzu kavramaya başladık bir süre sonra. Bunun doğal sonucu; insanların bu modern kapılma halinden rahatsız olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılmasıydı. Elbette eşit oranlı bir bölünme değildi bu; itiraz edenlerin sayısı dramatik denebilecek kadar azdı, sınırlıydı. Zamanın kötü ruhu, kısa zamanda itiraz sahiplerini de itirazlarıyla birlikte yutuverdi. Hatta modern çarklarda üretilmiş bütün meşguliyetlerle tek tek başa çıkmaya çalışan itirazcılar; parçadan bütüne, tafsilattan esasa, dallardan gövdeye geçme imkanını hiç bulamadıkları için aynı meşguliyeti tahkim eden birer meşrulaştırıcı unsura, aygıta ve hatta manivelaya dönüştüler.

Şimdi; ya modern hayatın durduraksız koşu bandında kendini meşgul ederek tüketenlerdeniz ya da hemen o koşu bandının yanı başında bütün bu saçmalıkların hayatımızı yok ettiğini söyleyedurmaktan yorulmuş olanlardanız. Koşu bandında canhıraş koşmakla, kan ter içinde boşa pedal çevirmek arasında ne kadar fark varsa, aramızda o kadar fark var. Nihayetinde aynı idman yurdunda ter atıyoruz. Şurası belli ki; insanın insan ve hayatın hayat anlamına geldiği yere bu çılgın performanslarla gidilmiyor. Belki birinin beklenmedik olanı yaparak yalandan mamul bu oyunun perdesini indirmesi, yakıtı insan olan bütün bu öğütücüleri durdurması gerekiyor.

Anlamamız gereken ilk şey şu belki de: İnsanı kendi meşguliyetleri inşa ediyor. Ne ile meşgulsek oyuz, o kadarız. Benimsemiş olmak ya da itiraz ediyor olmak; ne ile meşgul olduğumuz noktasında bir fark ortaya çıkarmıyor. Modern olanla buna itirazı olan aynı derin tavanın içinde, aynı yağda kavruluyor. Belki de yemeğin ana malzemesi bütün bu itirazlarla aradığı ilave çeşniye, baharata kavuşuyor.

Aynı otobüsün içinde olduğumuz sürece otobüsün rengine, modeline, büyüklüğüne, konforuna, gittiği istikamete, şoförün tipine, ahvaline itiraz edip duruyor olmamız, bizim diğer yolculardan daha başka bir yere gitmemizi temin etmiyor. Tek yol var; o otobüsten hemen inmek... Sonra "hiç binmemiş olmayı istemek" cihetine doğru yavaş adımlarla ve fakat kararlılıkla yürümek, yürümek...

20.02.2012 Yeni Şafak

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.