28 Eylül 2025
  • İstanbul20°C
  • Ankara22°C
  • İzmir23°C
  • Konya24°C
  • Sakarya19°C
  • Şanlıurfa28°C
  • Trabzon20°C
  • Gaziantep27°C

GÜMRÜKÖNÜ YAZILARI-4

Fahri TUNA

Tanıştım; adı Ali’ymiş, üniversiteyi yeni bitirmiş; kayınbiraderi Resul’le birlikte, işsizliğe karşı yeni bir girişim başlatmışlar. Üstelik ilk hatırlarını soran da benmişim. Çoğu - yırtık pırtık- eski kitapları şöyle bir elden geçirdim; ilgimi çeken hiç bir şey yoktu. Boşu boşuna yarım saat kaybettim diye düşündüm; ayrılmak üzere tam birkaç adım atmıştım ki, soluk benizli bir kitap bana gülümsüyordu: Güvahî, Pend-nâme.

MEHMET HENGİRMEN’İN GÜVAHİSİ…

Zihnimde şimşekler çakmağa başladı; içimdeki iyimser kişi, “Hadi gözün aydın, Geyveli bir şair buldun”, kötümser zat ise, “Boşver canım, kim bilir kimin nesidir, hem Geyveli olsa şimdiye dek çoktan tanırdın” diye söylene dursun, döndüm, kitabı elime aldım: “Güvahî, Pend-nâme (Öğütler ve Atasözleri), Hazırlayan: Mehmet Hengirmen, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 549, 1000 Temel Eser Dizisi: 99” yazmaz mı!

Hedefe yaklaşıyordum; bu Güvahi, bizim Geyveli’den başkası olamazdı; limonata yerine, kitabın önsözünü okuyup serinlemeğe çalışıyordum; “Güvahî’nin, 16. Yüzyıl başlarında atasözlerini bir araya toplamayı amaç edinen bir pend-nâme yazması” (sh.9), Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün, “Geyveli şair Güvahî’nin bol sayıda atasözlerini içine alan bir pend-nâme yazdığını” söylemesi (sh.10) ‘geç kalmış bir tanışmayı’ kesinleştiriyordu.

“EVRAKA!!! GÜVAHİ’Yİ BULDUM!”

Arşimed gibi “Evreka!” “buldum” diye bağırmak istedim; çok mutluydum; etrafıma bakındım; bir süredir köşe başını mesken edinen çakmakçı, birkaç kişiye gaz dolduruyor, şehrin o günlerdeki en popüler lokantasından çıkan fötrlü kravatlı bıyıksız üç adam, ihale konuşuyorlar; keşfimi paylaşacak birini bulamadım, sevincim kursağımda kalacaktı; döndüm, daha yarım saat kadar önce tanıştığım Sahaf Ali’nin boynuna sarıldım; çocukcağız da neye uğradığına şaşırdı.

O akşam, yıllar sonra birbirine kavuşan iki mahalle arkadaşı misali, bizim Geyveli Mehmed Süreyya ile derin sohbetlere daldık; o anlattı ben dinledim; hayatını, 1500’lerin Anadolu ve Osmanlı’sını, hayat tarzını, divan şiirini, kendi divanını anlattı bana; atasözlerini şiire uyarlamadaki ustalığı hemen dikkat çekiyordu.

Anladım ki biz, ülkemizi, şehrimizi, geçmişimizi tanımıyoruz! O gece karar verdim: Bu şehrin ulularını, bu şehrin gençlerine tanıtmamız gerekiyor! O günden itibaren eli kalem tutan Sakaryalı kim varsa yakın takibe aldım, zaman içerisinde sayıları 70’i bulan şairlerin eserlerini ve kısa özgeçmişlerini derlemeye çalıştım. Sinan Çileli, Yılmaz Güney, Osman Suroğlu, Mustafa Emircan, Mustafa Turan ve bendenizden oluşan bir “düzenleme kurulu”nun 18 Ekim 2000 tarihinden tamamlanan denetim ve düzenlemesi sonucunda kitap, “Sakarya Şairleri” adıyla Adapazarı Büyükşehir Belediyesi yayını olarak yayımlandı ve 7 Aralık 2000 tarihideki “4. Sakaryalı Sanatçılar Gecesi”nde de kamuoyuna takdim edildi.

 

MEHMET SÜREYYA GÜVAHİ’NİN KISA ÖZGEÇMİŞİ

Sakarya Geyve’de doğdu. Osmanlı  Divan Şairi. Yavuz Selim ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşamıştır.  Sipahi ve tımar sahibidir. Atasözlerini şiire uyarlamasıyla tanınmıştır. Ölümü 1526. Şiir Kitapları: Pendname (öğüt kitabı), Gurbetname, İbretname.

GÜVAH’İ’NİN PEND-NÂMESİNDEN ÖRNEKLER

Şair / Türk dili ve edebiyatı öğretmeni Ercan Yılmaz’ın katkılarıyla Güvahi’nin divanından bazı şiirlerini günümüz Türkçesine çeviriyor ve beğeninize sunuyoruz:

Gel ey âkıl dil ü cân levhine yaz

Güvâhî sözlerin kim kıldı âğâz

(Ey akıl, Güvahi söylemeye başladığı sözleri gel gönül ve can levhasına yaz)

 

Anun bu nazmıdur silk-i cevâhir

Bilür kadrin olan sarrâf-ı mâhir

(Onun mücevherlerin ipi olan şiirinin kıymetini işinin ustası sarraflar bilir)

 

Meâni bahri içre degme gavvâs

Cevâhir bulmaya bunlar gibi hâs

(Mana denizi içinde değme dalgıçlar buradakiler  gibi has sözler bulamaz)

 

Nesâyihdür ekâbirden bu kamu

Muazzezdür cevâhirden bu kamu

(Mücevherlerden daha değerli kamunun (insanların) en büyüklerinden öğütlerdir bunlar)

 

Kime olsa müyesser bu nesâyih

İki âlemde ol görmez fazâyih

(Kime bu nasihatler kolay gelse (kim bu nasihatlere uysa), o, iki âlemde de fenalık, çirkinlik görmez)

 

Oluban Pend-nâme adı bunun

Pür olsun her mezâka dadı bunun

 

(Bu eserin adı Pend-nâmedir; tadı çok  lezzet versin anlayana)

 

 

GÜVAHΠ KANUNİ  DÖNEMİND E YAŞADI

 

Ulul-emre olan âsî cihânda

Cezâsını bulur bunda vü anda

“Devlet başkanına asi olan bu dünyada, cezasını anında görür.”

Hudâyâ şâhumuz ol Hân Süleymân

Selâtîn zübdesi Sultân Süleymân

“Padişamız (Kanuni) Sultan Süleymandır, o gelmiş geçmiş padişahlarımızın da en iyisidir.”

Fezâ-yı heft-kişver şeh-süvârı

Yegâne Hân Selîm’ün yâdigârı

“Sultan Süleyman bize yöneticiler aleminin şahı ve Yavuz Sultan Selim Han’ın da bize yadigârıdır.”

Nice kim tura bu devrân-ı âlem

Ola emrün ile Sultân-ı âlem

“Kim ne derse desin, bu âlem ve devran ancak alemlerin sultanının emriyle dönüp gider.”

ATASÖZLÜ BAZI BEYİTLER

 

Nasibün alsalar gitme tapudan

Yapu taşı yine kalmaz yapudan

(Sabırlı ol,  hâk yerini mutlaka bulur).

 

Ki olur tut bu pend-i hûba kulağ

Olan gözden ırak gönülden ırağ

(Bu öğüdümü kulağına küpe yap, unutma “gözden ırak olan gönülden de ırak olur.)

 

Unutdurmaz özin kendüyi bilen

Gönülden savulur gözden savulan

(Kendini pek de unutturma, yoksa göze görünmeyen gönülde de görünmez.)

 

YÜRÜK AT KENDİ YEMİNİ KENDİ ARTIRIR

 

Degül kullukda hoş ihmâl ü ya âr

Ki kullukdan ululuğadur iy yâr

(Dostu ihmal etmek kula hoş değildir ki kulluğu yüceltir dost.)

Hemişe arpasını dime heyhât

Bil özi arturur yüğrük olan at

(Daima arpasını düşünerek heyhat deme, bil ki yürüyen (hareket eden) at. arpasını kendi artırır.)

Meşhur Adapazarı atasözü: Yürük at kendi yemini kendi artırır, yürük olmayan at kendi yemini kendi bitirir.(F.T.)

 

Ne assı bula kendüye yatur kurt

Yig andan tolaşan dilkü yilüp yort

(Yatan kurttan yürüyen tilki yeğdir.)

 

ÖKSÜZ OĞLAN GÖBEĞİNİ KENDİ KESER

 

Bu pendin dinlemedün mi atanun

Ki olmaz oğlı kızı utananun

(Atanın bu öğüdünü dinlemedin mi ne kızın olur ne oğlun.)

 

Gerek ikdâm arz-ı hâle yindek

Virilmez oğlan ağlamasa emcek

(Halin arzına daima gayret etmek gerek; çünkü ağlamayan çocuğa meme verilmez.)

 

Kimün kimden ne derdi var bürâder

Göbegin öksüz oğlan kendü kese

(Kimin kiminle ne derdi var; öksüz oğlan göbeğini kendi keser.)

 

KARNINA VURURLARMIŞ, ARKAM DERMİŞ

 

Dürüş harc it nitekim dügün içün

Ki ağ akçe olur kara gün içün

(Düğün için biriktir; çünkü ak akçe kara gün içindir.)

 

Ne çâre çün sınanmışdur bu mirat

Ki tutılmaz kuru torbayile at

(Bu ayna denenmiştir; kuru torbayla at tutulmaz.)

 

Didi hem toğrudur yani kıvanur

Kazanır kalb kaltaban güvenür

(Hem doğrudur dedi hem sevinir; kalp kazanır, kaltaban güvenir.)

Gerekdür beş yüz evvel kethüdâya

Ki yol bulına beg ile ağaya

(Önce idarecilere bulunmalı ki  sonra bey ile ağaya yol bulunsun. ?)

 

Gerek mâl erde kim mansıp kazana

Girü yağlu kazan yağlu kazana

(Makam, rütbe kazanacağım diyerek yağlı kazan yağlı kazana girer.)

 

Ki bir bi-çâreyi karnına muhkem

Dögerlermiş dir imiş vay arkam

(Bir çaresizin karnına vururlarmış da o vay arkam dermiş.)

 

EVECİK OLMA; BİN DANIŞ BİR YAP

 

Tutasın diyü huyın acır özüm

Ki üzüme göre kararur üzüm

(İçim acır huyun tutar diye; ki üzüm üzüme baka baka kararır.)

 

Dilersen her zamân onmağı işle

İvecek olma bin tanış bir işle

(Her zaman onmağı? işle; acele etme, bin danış bir yap.)

İşitmedün mi bu sağını sözün

Ki besle kargayı çıkara gözün

(Besle kargayı oysun gözünü sözünü işitmedin mi?)

 

Bu pend olmaz velî her gâh makûl

Ki gönül kimi sevse görklüdür ol.

(Bu öğüt her zaman makûl değildir ama gönül kimi severse güzel odur.)

 

(Güvâhî, Pend-nâme, Sh. 90-184)

 

 

KİM BİLİR KİM TANIR GÜVAHÎ’Yİ?

Gerçekten garip ve öksüz bir çağda yaşıyoruz? On yılı aşkın süredir ben ve benim gibi bu işe gönül vermiş bir çok kültür sanat çilekeşi “Güvahî’yi Geyve’ye” ve Sakarya’ya tanıtmaya çalışmamıza rağmen, bugün bu büyük şairi Geyve’de tanıyan, adını duyan bilen kaç kişi vardır?

Bir önceki belediye başkanı ve kaymakama defalarca önermemize, “Güvahî’nin adını bir kültür merkezine, bir parka, bir bulvara verebilirsiniz meselâ” dememize, “adına şiir yarışmaları, şiir akşamları düzenleyebilirsiniz” önerilerimize rağmen, en küçük bir kıpırdama ve gelişme gözlenmedi. İlçeye güzel bir kültür merkezi kazandıran dönemin kaymakamı Seyfettin beyden ümitlendik bir ara; “ilçenin manevi sahibi” ve “hemşerisi” olan belediye başkanları ilgilenmedikten sonra, nihayetinde “bugün burada yarın başka yerde” görev yapacak olan kaymakalamlar mı ilgilecek?

ÖNERİM: GEYVE ŞAİR GÜVAHÎ ŞİİR AKŞAMLARI

Burada şu andaki Geyve Belediye Başkanı Murat Kaya’ya büyük bir görev düşüyor burada; Geyve Kaymakamı’yla da gönül ve işbirliği halinde, örneğin ilçenin merkezindeki parkın adını “Şair Güvahî Parkı” yapmak, Güvahî’nin özgeçmişini ve beyitlerinden bir seçkiyi panolarla parka asmak, Güvahî’nin Pend-nâmesini yeniden yayımlamak, sonra da – eski bir Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olan – Sakarya Valisi Mustafa Büyük’ün de onay ve önerilerini alarak  “Geyve Şair Güvahi Şiir Akşamları”nı başlatmak…

Bu konuda, Türk şiirinin genç yeteneklerinden, yine bir başka Geyveli, 33 yaşında üçüncü şiir kitabı yayımlanan Şair Ercan Yılmaz’dan da öneri, destek ve yardım alınabilir. Şair İbrahim Açılan da Geyve’de yaşıyor, Türkçe öğretmeni, ondan da destek alabilir. Namık cihan orada.  11 yıldır Uluslar arası Sapanca Şiir Akşamları’nı düzenleyen kurulun – bu fakir de o kurul üyelerinden birisidir – ciddi bir tecrübe birikimi oluştu; onlardan da faydalanılabilir.

Çok başka, çok daha güzel, çok daha etkili program, fikir ve öneriler de akla gelip uygulanabilir…

Beş on yıl için de – görülecek ki – Geyve’nin de Güvahî’nin de adını nasıl cümle alem duyuyor, tanıyor, biliyor?

Görev de karar da Geyve’nin, Geyvelinin artık.

Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

Fotoğraf altları:

 

1)       Geyve Genel Görünümü -1951,foto: Muammer Emre, Namık Cihan Arşivi,

2)       Geyve Elvanbey İmarethanesi, 1973, fotoğraf: Hüsnü Gürsel,

3)       Sakarya Şairleri Kitabı Düzenleme Kurulu Üyeleri-2000, (Soldan): Mustafa Turan, Yılmaz Güney, Sinan Çileli, Osman Suroğlu, Fahri Tuna.

23.03.2011

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.