- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
HAKİKATTE HADDİ BİLMEK
İnsanoğlunun en çok merak ettiği iki alan vardır: geçmiş ve gelecek. Siz buna tarih ve kehanet diyebilirsiniz. Yıllarca bunun peşinde koşan insanlar olmuş. Onlara inananlar da onların peşinden koşmuş. Herkes bir arayış içinde: bir kısmı gün ışığında aram
18 Ağustos 2021 Çarşamba 13:04
Demek ki, insanoğlunun hakikate ulaşması ancak doğru araç ve doğru yöntem kullanmasıyladır. Doğru araç herkesin bildiği ve kullanabildiğidir. Bu sayede aracın doğruluğunu ölçme ve sınama imkânı olabilmektedir. Bu da ancak herkeste bulunan duyular ve akıl yardımıyladır. Yöntemin doğruluğu ise duyuların algılarıyla aklın hükümleri arasında uyum ve tutarlılık bulunmasıyla tespit edilir. Tersinden söylersek ikisi arasında çatışma ve çelişki olmamasıdır.
Buna rağmen ulaşılamayan hakikatler vardır. İlahî bildirim almadığı sürece insan o hakikatlerden sorumlu değildir. Bildirim aldığında da, aldığı bildirim kadar sorumludur. “Bilgin olmayan şeyin veya bildirilmeyen bir bilginin peşine düşme” (İsrâ 36) emri bunu ihtar etmektedir. Sen bunu “elindeki bilgi imkânlarıyla ulaşamayacağın hakikatin peşine düşme” şeklinde de okuyabilirsin. Bu duyu ve akılla elde edebileceğin bilgiye sınırlama değil, tam tersine kişiyi elinde olana yoğunlaşmaya teşvik ve telkindir. Bir başka deyişle bu ihtar “elindeki imkanla ulaşabileceğine yönel ve oraya yoğunlaş” demektir. Bunun anlamı, insanoğlunun bilimde ve teknolojideki ilerleyişinin önü her zaman açık olduğudur. Yeter ki kendine, çevresine ve doğaya zarar vermesin.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.