22 Ekim 2025
  • İstanbul15°C
  • Ankara7°C
  • İzmir17°C
  • Konya9°C
  • Sakarya14°C
  • Şanlıurfa19°C
  • Trabzon14°C
  • Gaziantep15°C

HAMZA BEY MESCİDİ YIKTIRILMAKTAN KURTARILMALIDIR!

M. Ali ABAKAY

Hamza Bey Mescidi ve Akkoyunlu Eserleri  

   

Hatırlanacağı üzere daha önce Diyarbakır’da ibadete açık, yeri belli, mihrabı yerinde, kitabesi okunabilen, her şeyiyle mükemmel Mervanî Mescidi konusunda bir makale yazmış ve yetkililerden bu hususta gereğinin yapılmasını belirtmiştik. Açıklamalarımıza karşılık bir cevap gelmedi. Konu “Mervanî olabilir. Belki bir sıkıntı oluşturabilir.” endişesini taşıdık. Bu makalemizde de Akkoyunlu Mescidlerinden olan Hamza Bey Mescidi hakkında ilgilenenlere konuya duyarlı olmalarını beklediğimizi ifade edelim.  

Öncelikle Akkoyunlular hakkında kısa olsa bile bir bilgi verip, Diyarbakır’da günümüze kadar gelebilmiş eserler hakkında açıklama sunalım, daha sonra da Hamza Bey Mescidi’nin başına gelenlere, ileride gelebilecek durumlara değinelim.  

Akkoyunlular, Türktür. Bayındır Boyu’na bağlı bilinen, Oğuz Han’ın Torunu Bayındır sebebiyle tarihte daha çok “Bayındıriyye” simiyle müsemmadırlar.  

Diyarbakır’daki egemenlikleri 1401-1507 arasında olan Akkoyunlular, ismini bayraklarındaki beyaz koyun ambleminden alır. İslam Öncesi totemist anlayışlarının bir kısmını Müslüman olduktan sonra diğer boylar gibi yaşatan Akkoyunlular, tarih alanında ilk kez Tur Ali Beg ile görünür.

Trabzon’da kaîm Rum İmparatorluğu’nu 1340-1341 senesinde yaptıkları savaşlarda oldukça güç durumda bırakan Akkoyunlular’ı dizginleyemeyen ve sonuçta Ali Bey’in oğlu Kutluk Bey’e kızkardeşi Despina’yı zevce olarak veren Trabzon Rum İmparatoru Alexis, Akkoyunlulardan oldukça çekinmiş, siyasetini bu evlenme üzerine kurmuştur. Akkoyunlu Devleti’nin Kurucusu Kara Yöllük Osman Bey de bu izdivaçtan doğmuştur.   

Akkoyunluğu Beyliği, Devletleşme yolu, Osman Beyin aralarında siyasî hesaplaşma olduğu Sivas Eretna Devleti Hükümdarı Kadı Burhaneddin’î 1398 senesinde öldürmesiyle başlar.  Devletleşen Kara Yöllük Osman Beyin vefatı ile devlette taht kavgaları başlamıştır. (1353-1435) 

Karakoyunlularla sürekli savaş halinde bulunan Akkoyunlular, Osman Bey’in ölümüyle tahtın varislerinin kavgalarına sahne olan ortamda Hamza Bey, etrafında kendisine olan saygınlık sebebiyle “Ulu Beg” olarak anılır.

Hamza Bey, Mardin’de hükümran iken, saltanat kavgalarına karşı soğuk durmamıştır. Diyarbakır’ı Ali Bey’den alır. Urfa’yı alamayan Hamza Bey, Mardin’i kuşatan Karakoyunlu Bağdat Hakimi İsfahan Mirza’yı 1437’de mağlup etti. Akkoyunlular Hamza Bey ile Osman Bey Dönemindeki dirliğe kavuştu. 1444 Yılında vefat eden Hamza Bey, ismine yaptırdığı Mardin’deki türbesine defne edildi. Akkoyunluların efsane ismi, Hükümdarı Uzun Hasan Dönemi’nde devletin sınırları içinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Azerbaycan, Ermenistan, İran’ın büyük bölümü, Suriye, Irak olmak oldukça geniş topraklar yer almıştır.

Hamza Bey’in yaklaşık sekiz-dokuz sene süren Akkoyunlu Hükümdarlığı’nda Diyarbakır’da ismiyle yaptığı bir mescid bulunmaktadır.

Yazımızın konusu olan Mescid hakkındaki bilgilere geçmeden Diyarbakır’da bulunan Akkoyunlu eserlerini ismen de olsa vermek istiyoruz:

Camiiler: Nebî Camii, Safa / Parlı-Palu, Hace Ahmed  /Aynî Minare ,  Şeyh Mutahhar / Dört Ayaklı Minare, Lala Kasım Beg

Mescidler: Hamza Beg, Balıklı, Taceddin, Hacı Büzürk, İbrahim Beg, İzzeddin, Kaçık Budak, Semânoğlu

Medreseler: Şeyh Safa, Nebî Camiî

Hamamlar: Suveyka, Mirza

Türbeler: Mevlana Şeyh Muhammed , Lala Beg i, Şeyh Abdulcelil,

Köşkler: Sem’anoğlu Köşkü ve diğer kimi köşkler

Aslında Akkoyunlularla ilgili müstakil yazılan eserlere bakılarak yüz seneyi aşkın beylik ve devlet olarak egemenlik kurmuş bu boyun günümüze yansımaları elbette önemlidir. İç Kale Projesi’nin devamı olan Hazreti Süleyman Camiî ve çevresinin düzenlenmesi kapsamında Hamza Bey Mescidi hakkında görüşlerimizi dile getirmek istiyoruz.

Hamza Bey Mescidi

Hamza bey’in Akkoyunlu Hükümdarı olduktan sonra adına yaptırdığı Mescid, Cumhuriyet Dönemi ile birlikte Vakıflarca satılmıştır. Vakfiyesi “Mazbut Vakıflar” arasında yer alan Mescid, günümüzde yapı olarak ayakta olmasına rağmen, birçok akademisyenin  eserine bakılırsa yapının çoktan yıkıldığını, yitikler arasına karıştığını görmekte iken, bilimsellik adına yazılan araştırmanın ağırlıkta olması gereken kitaplarda, sadece okunanlara bağlı ve sadık kalınmanın vereceği zararların emsali Hamza Bey Mescidi’nde yaşanmaktadır.

Yapı ayaktadır, toprak olan tavanı çökmüştür. Tümüyle ayakta olan mescidin yerinde olmadığını, harap olduğunu iddia edenleri tekzip eden günümüzdeki fotoğraflar, bu mescidin de diğer mescidler gibi kayıplara karışmasını gündeme getirmektedir.

Biz, araştırmalarımızda şehrimizde olan tüm eserlere gereken önemi ve değeri vermekteyiz. Mervanî Mescidi ile Hamza Bey Mescidi bizim için aynıdır. Bir mescid kapalı ve kurs alanı ile depo haline getirilmişken, öbürü yıkıntıların molozları ile tanınamaz hale getirilmiş, muhtemelen üzerinde duran olmazsa bir oldu-bittiye getirilip yıktırılacak. Biz, buna seyirci kalamayız. Lakin bizde bürokrasi o denli kaplumbağa hızıyla yürüyor ki Sultan Sa’sa’a Mescid’'ni kabul ettirinceye kadar akla karayı seçtik.

Hamza Bey Mescidi, Mazbut Vakıflar arasındadır ve bunun belgesi dahil her şeyi Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bulmak mümkündür.

O dönemde satılan mescidlerin nasıl eve ve işyerine dönüştürüldüğünü anlatmak istemeyiz. Arsaya çevrilen mescidlerin, camiî alanlarının neresi olduğunu kayıtlar açıkça vermektedir. İsteyen zevat, meraklı bu konuda bilgi edinmek için fazla kaynak arama zahmetine de girişmesin. Sadece Kara Amid Dergisinin ikinci sayısında Hemşehrimiz, Meclisin İlk Milletvekillerinden Mustafa Akif TÜTENK’in  Leyal-i Hayatım adını verdiği günlüklerinden camiiler, mescidler, medreseler faslını okuyabilir.

Daima faydalandığımız eserler arasında yer alan Diyarbakır Tarihleri’nde Hamza Bey Mescidi için müracaat ettiğimizde, gözlerimizle gördüğümüz mescidin on seneler önce harap olduğunu gördük.

Günümüzde toprak damlı olduğu için tavanı çöken yapılara harap demek mümkün değildir. Tavanı yapıldıktan sonra yapının eski haline dönüştüğünü herkes bilir.    

Birçok kez güvenirliği esas alarak yararlandığımız eserlerde Hamza Bey Mescidi için belirtilenleri okumanız, daima bahsettiğimiz sıkıntıların nereden kaynaklandığını, araştırmalar yapılmadığı için kayıtlı bilgilerden yola çıkmanın ne denli hatalı olduğuna dair ibret verici bir vesika olarak karşımızda duruyor:

Şevket BEYSANOĞLU: H. 848-M. 1444 Yılında ölen ve Mardin’in Bab-ı Savur Semtinde gömülü bulunan Akkoyunlu Hamza Bey tarafından yaptırılmıştır. Hamza  Bey’in saltanat dönemi Hicri 838-848/Miladi 1434-1444 tarihleri arasındadır. Bu mescidin de bu tarihler arasında yaptırılmış olması mümkündür. Hamza Bey, Uzun Hasan’ın amcasıydı. Mescid, İç Kale’de idi. Şimdi yerinde Sınaî Teşebbüsler A.Ş. ye ait buz fabrikası vardır.”( Diyarbakır Tarihi Cilt 2 Sayfa 462-463 Büyükşehir Belediyesi Yayınları)

Metin SÖZEN, Diyarbakırt’da Türk Mimarisi adlı eserinde Diyarbakır’daki mscidleri sıralarken Hamza Bey Mescidini belirttiğinde  “Akkoyunlulardan Uzun Hasan’ın amcası Hamza Bey” bilgisini not olarak düşer. (age sayfa 114 )

Alpay BİZBİRLİK, 16. Yüzyıl Ortalarında Diyarbekir Beylerbeyliği’nde Vakıflar adlı kapsamlı eserinde “Hamza Beg, Hacı Hamza Ağa adları ile de tanınan bu mescidin ne zaman yapıldığı tam bilinmemekle beraber yaptırıcısı Akkoyunlu Uzun Hasan’ın amcası Hamza Bey’dir. İç Kale’de bugünkü buz fabrikası yerinde olup da bu güne gelememiş eserlerdendir.” Açıklamasında bulunur. (age sayfa 101 Türk Tarih Kurumu Yayını Ankara 2002)  

İbrahim YILMAZÇELİK, XIX. Yüzyılın İlk yarısında Diyarbakır (1790-1840)  isimli eserinde mescid için kısa bilgi verir:” İç Kale Kapısından girince yolun sağında idi. Birinci Dünya harbi sırasında yıkılmıştır.” (  Yazar bu notun Abdulgani fahri BULDUk’un El –Cezire’nin muhtasar Tarihi’ne dayandırır. Age sayfa 67 Türk Tarih Kurumu Ankara 1995))

Belirttiğimiz bu eserlerden daha eski olan dönemin Vilayet yayını olan Basri KONYAR’ın

Hazırladığı Diyarbekir Tarihi’nde Hamza Bey Mescidinin son zamanlarda harap olan mescidler içinde gösterir. (age sayfa 200)

Hepimiz bilmekteyiz ki Hamza Bey Mescidi, günümüze kadar gelebilmiş bir mescid halindedir. Özel mülk konumunda görünen mescidin mazbut vakıf olduğu bilgimiz dahilindedir. Bu mescidin vakfiyesi ilgili kuruluşta mutlaka bulunmaktadır.

Bu makalemizde Evliya Çelebi’den bahsetmedik, Kara Amid Dergisindeki önemli notlardan alıntıya baş vurmadık.

Bu mescidin varlığı ortadadır.” Kaynaklarda yıkıldı, harap oldu”   şeklindeki açıklamaları, şimdiki halinin varlığını da yalanlamaktadır ve burada yapılan bir yıkımın da tetikçisi olacak bu bilgi kirliliğini, Sultan Sa‘sa’a Mescid ve kabir ve medresesi için Roma Dönemi Kilise Kalıntısı raporunu hazırlatan kurulun kararına benzetiyoruz. Yarın bu yapı yıktırılırsa, yetkililer ve etkili olan kim varsa, ‘Kaynaklara aldandık, burayı yıktığımıza pişmanız.” demesin.  Sur’da nereyi kazar ve eşerseniz, Roma ve diğer dönemlere aidiyeti su götürmez yapılara rastlarsınız. Bunun için arkeolog olmaya da gerek yok, sanat tarihçisi aramaya da ihtiyaç bulunmaz.    

Mervanî Mescidi Kürt Egemenlik olan Mervanî Devleti Kültürel Mirası ise Hamza Bey Mescidi de Türk Egemenlik olan Akkoyunlu Devleti Kültürel Mirası’dır, mimarî eseridir, inanç abidesidir.

Tekrar belirtiyoruz ki Suriçi yıkımlarında bu şekilde bir oldu - bittiye gelecek ve zaman içinde eleştiriler yoğunlaşınca söyleyecek söz bulamayanlar, plânlarını ve programlarını oluştururken, objektif davranmalıdır, kiliseye, havraya yaklaşımlarda sıcak kanlı olanların, bu yapıları kültürel miras kabul edenlerin bilmesi gerekir ki Mervanî de kültürel mirastır bizim için Hamza Bey Mescidi de.

Ah, önümüzü kesen kimilerinin sesimizi duyması gerekenler arasında perde olmaları, haklıyken bizi haksız çıkarmaktadır.  Bir yapı yıktırılır, yüz yapı yaptırılır. Bu önemli değil. Bile bile yıkıntılardan koskoca tarihî eserler çıkartanlar, duvardan şaheser oluşturanlar şahıslara satılan Hamza Bey Mescidi’ni yıkmaya ileride kalkarsa ve Mervanî Mescidi’nin ibadete açılması için vakfiye isterse , acaba İl Müftülüğü bu konuda sesini yükseltebilir mi? Vakıflar Genel Müdürlüğü bu konuda ne der?

Bilmekteyiz bu şehrin milletvekillerine bu gazete diğer gazeteler gibi gitmektedir ve bilmekteyiz ki bu gazete okunan gazeteler arasında yerini almıştır.

Söylediğimizde bir yalan, istismar varsa Hamza Bey Mescidi yoktur. Şayet bu mescid ayakta duran sütunları ile elleri semâya açık olan bir insanı hatırlatıyorsa, bu yapıyı yapan Hamza Bey’in bedduasından kaçının. Her vakfın vakfiyesinde yer alan, vakfedilen yerin başka bir amaç dışında kullanılmayacağına dair açıklamayı iyi okuyun. Dün satılan ve özel mülkiyete geçmiş bu mescid, mazbut vakıftır. Kaydı kuydu vardır.

Yarın bu mescid ve diğer belirtmediğimiz alanlar yıktırılırsa, alt tabakalarda Roma Dönemi yapılar aranırsa, koskoca kalın sayfalı klasörlerle bilgiler desteklenirse, Hamza Bey’in ellerinden kimse iki yakasını kurtaramaz. Çünkü vakıflara kim zarar verirse iflah olmamış, ıslah olmaya da yakınlaşmamıştır.

Not: Yazılarımızla kimseyi hedef alma gibi bir kirli anlayışa sahip olmayan kalemimiz, Üniversitesi olan bir şehirde, görevli çalışmaları olan kimi müdürlüklerde yaptıkları icraatla eğer eleştiriliyorlarsa yaptıklarının ya eksik ya da bu konuda kendilerine bilgi verenlerin yanlış olduğunu gösterir.

Hamza Bey Mescidi yıktırılırsa, yazacağımız ve şehrimizle ilgili onlarca makalemizde Akkoyunlu ibaresinin geçtiği, camiî, mescid, köşk, hamam, türbe olmak üzere her çalışmamızda bu mescidin haksız yere yıktırıldığını belirterek tepkimizi demokratik biçimde vereceğimizi belirtiriz. Buradaki vebal, konuya duyarlı olması gerekenlerin boynunda bir yük olarak duracaktır.

09.08.2012

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.