- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler

- İstanbul17°C▼
- Ankara11°C
- İzmir19°C
- Konya11°C
- Sakarya16°C
- Şanlıurfa18°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep16°C
HEM HEZÂRFEN HEM ŞABANÎ DERVİŞİ HEM ORDİNARYÜS: SÜHEYL ÜNVER
“Bu milletin bütün kütüphanelerini yaktılar!” diyordu Cemil Meriç. Yanan sadece kütüphaneler değildi şüphesiz. Öz bir Türkçe meydana getirmek pahasına fukaralaştırılan dilin yanında, o dil üzerine inşa edilmiş tarihte yakıldı bir nevi.

14 Şubat 2022 Pazartesi 12:35
Geriye dönüp bakma cesaretini gösterebilen kimse olmadığı gibi; felaketin boyutunu atalarının birikimiyle kendi birikimlerini karşılaştırınca idrak edecek gelecek nesiller de, artık anlayamayacakları bir maziye bakmaktan beri durdular. Tarih, artık yalnızca kurulmuş zihinlerin yaptıkları ekle-sil yazıcılığı ile gelecek nesillere aktarılmış, Allah’ın koruduğu kadarıyla saklanabilen nice değerli eserler içinde tozlanmıştı. Böylesi bir dönemin ardından artık yaşadığı, öğrendiği ve hakikatini idrak ettiği tüm tarihi değerleri not etmiş, sadece bununla kalmayıp ayrıca çizim olarak da arşivlemiş Süheyl Ünver Hoca’nın bu alandaki çalışmaları, Cemil Meriç’in yakınması düşünüldüğü vakit daha bir ehemmiyet kazanıyor. Süheyl Ünver gerek tıp alanında yaptığı çalışmalarla “ordinaryüs” ünvanını almış, gerekse de başta kendi olmak üzere, bu topraklar üzerinde yaşayan herkese emanet edilmiş olan tarih ve kültür eserlerimizi tek tek kayıt altına almıştır. Ünver niçin buna gerek duymuştu peki?
Süheyl Hoca, yaşadığı zaman dilimi içerisinde tarihimize ve kültürümüze karşı vaki olan mezalimce işleri bedihen kavramış ve sarahaten ifa olan bu dejenerasyonun idame edilmesine karşı kendince fevkalâde bir mücadele olarak gittiği şehirlerdeki mümtaz tarihi yapılarımızı kayıt altına almıştır. Süheyl Ünver’i buna sevk eden bir diğer etken de, “Çocukluğumdan bu yana babamın not defterlerini görürdüm. Hatta bir gün bunlardan birini yanına almıştı, bir Cuma idi. Fatih’ten ileride Çarşamba’da, sevdiği, devrin yüksek âlimlerinden yaşlıca bir zâtı ziyaretten dönüyorduk. Bayezid Camii içinden girilen Şeyhülislam Veliyüddin Efendi Kütaphanesi’ne girdik. Sene 1906. Babam defterine, bir el yazması kitaptan, yanında taşıdığı hokka ve kalemi ile notlar aldı. Eser herhalde Arapça idi. Bunları ben anlamayarak görüyordum, ama bunun mânâsını bana seneler anlattı. İşte hayatımın programı böyle başladı. Artık ben de bu usûlü severek benimsedim. Peki, ne yaptım? Okuduklarımı, gördüklerimi her zaman yazmayı esas tuttum. Sene 1911-1912’de Mercan Lisesi’nde edebiyat hocamız Süleyman Şevket Tanlı’nın rehberliği bana yol gösterdi. Yazdıklarımı tasnif etmem tavsiyesinde bulundu. 1898 doğumluyum. Şimdi 1984’deyiz. Bütün bu yaptıklarım bir gün gelir lâzım olur.” diyerek ifade buyurduğu baba faktörüdür.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.