- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
04 Kasım 2025- İstanbul16°C▼
- Ankara12°C
- İzmir18°C
- Konya12°C
- Sakarya13°C
- Şanlıurfa18°C
- Trabzon16°C
- Gaziantep13°C
HERKES, EN AZINDAN BİR ŞEYİ SEVEBİLMELİ
Tasavvuf, tekke, şiir, gönül, Anadolu deyince aklımıza ilk gelen isimlerden biri Yunus Emre’dir herhalde. Yunus Emre deyince de aklımıza ilk gelen isimlerden biri Mustafa Tatçı’dır.

Tasavvuf, tekke, şiir, gönül, Anadolu deyince aklımıza ilk gelen isimlerden biri Yunus Emre’dir herhalde. Yunus Emre deyince de aklımıza ilk gelen isimlerden biri Mustafa Tatçı’dır.
Mustafa Hoca, Yunus Emre üzerine yoğun ve uzun çalışmalar yapan, “Bizim Yunus”u çok iyi anlayan, anlatan, şerh eden velûd bir yazar, akademisyen, gönül insanı. Uzun bir zamandır İBB Kültür Sanat Etkinlikleri’nde “Yunus Emre Okulu” başlığı altında seminerler veriyor. Seminer dediğimize bakmayın, Tatçı’nın konuşmaları alışıldık seminer konuşmalarına benzemiyor hiç. Tatçı hoca bir akademisyen olmasına rağmen akademik dilden sıyrılamayanlardan değil. Bu yüzden bu seminerler “bilen” birini dinlediğimiz bir sohbet havasında geçiyor. Fakat sohbet bazen, Mustafa Tatçı’nın kendi tabiriyle, “kabadayı sohbet” kıvamına da gelebiliyor. Kabadayı sohbetten kasıt Hoca’nın “Elif’i mertek sananlar”a, “Elif’i bilmeden nice okuyanlara” dair eleştirileridir.
Herkes, en azından bir şeyi sevebilmeli
15 Mart Cumartesi günü, “Mevsimlerin Tasavvufî Anlam Derinlikleri” alt başlığı bulunan seminere gecikmeli olarak gittiğimizde, bahsettiğimiz gibi bir sohbet havasına dâhil olduk. Salona girdiğimde huzurevlerinden bahsedildiğini işittim. Tatçı, huzurevlerine gerek kalmadan büyüklerimize sahip çıkmamız gerektiğini söyledikten sonra, seminerin asıl konusuna döndü. Mustafa Tatçı’nın Yunus Emre’den, tasavvuftan bahsederken farklı konulara, günlük pratiklere, toplumsal olaylara da temas etmesine şaşmamalı insan; çünkü Hoca tasavvufun inceliklerini günlük olaylarla, şahsi durumlarla da açıklayabilen, örnekleyebilen biri. “Mürşidler evvela aşk öğretir müride, onu aşkla doldurur” dedi Mustafa Tatçı konunun aslına döndüğünde. Mürşid, müridi baştan ayağa aşk ile irşad edermiş. Yunus Emre'nin aşk ile dolup taştığını, "Gel gör beni, aşk neyledi" derken aşkın O'na ağır geldiğini değil de, ne haller yaşattığını belirtti ve Yunus'un burada "fark makamı"nda olduğunu söyledi. “Fark” ve “cem” makamlarına dair kısa bilgiler verdi. Tatçı'ya göre herkesin en azından bir kişiyi, bir şeyi sevmesi gerekiyormuş. Çocuğu, eşi, arkadaşı... Bu Allah'ı sevebilmeye, Allah için sevebilmeye bir hazırlık imiş.

Niyazi-i Mısrî Hazretleri'nin, "Deme kim Hakk’ı sende/ Mevcûd ola ya bende/ Ne sendedir ne bende/ Sığmaz ol bir mekânda" beytiyle başlayan ilahîyi şerhe başladı Tatçı. Mısrî'nin ilk mısrada tenzih ve teşbih ile Musevîlikve İsevîlik'e atıf yaptığını, ikinci mısrada ise Muhammedîlik'i gösterdiğini söyledi. Şerh bitene kadar ara ara farklı konulara değindi. "Tasavvuf meczub yetiştirmez!" dediğinde aklıma Şeyh Şaban-ı Velî Hazretleri'nin, "Meczub değil, cazib olunuz!" düsturu geldi. "Fakat bir fedai çıkar, yaşadığı halleri anlatmaya başlar cezbe ile. Allah da bu işin reklamını bu fedailerle yaptırır!" diye ekledi.
“Şeyhler, Allah ile kul arasına girer” sözleri, boş lakırdıdır
Ulu Cami'de vaaz verecek "fedai"nin boynunun gövdesinden ayrılacağını da belirtti. Şeyhlerin Allah ile kul arasına girdiğine dair lakırdıları da kati bir dille reddetti. Daha sonra Lütfi Filiz Hazretleri'nin, şeyhi Osman Dede'ye intisabıyla ilgili bir hikâye anlattı. Lütfi Filiz, Osman Dede'ye meramını anlatır; Dede de O'nu akşam yemeğine eve davet eder. Sofra kallavîdir fakat masanın ortasında bir de rakı şişesi vardır. Osman Dede Lütfi Filiz'e "Doldur!" der, Filiz doldurur bardağı. "İç!" der. Lütfi Filiz bir anlık tereddüt duyar fakat "34 senedir ibadet ettim Allah'ı bulamadım; vardır efendinin bir bildiği!" diyerek bardağa uzanır ve "Tamam, dur!" sözüyle karşılaşır. Artık Lütfi Filiz, Osman Dede'nin mürididir. Tatçı bu müritlik imtihanında kimin bardağa el uzatmayacağını sorduğunda bir tek benim elimin havaya kalktığını gördüm ve Tatçı'nın "Senin işin çok zor!" cümlesiyle imtihanın zorluğunu bir kez daha anladım.
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/16364/herkes-en-azindan-bir-seyi-sevebilmeli.html
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.