- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
HÜSEYİN YAYMAN'DAN: KÜRT MESELESİ NASIL ÇÖZÜLMEZ!
BAŞBAKAN’IN Hakkari Merkez İlçe Kongresi’nde yaptığı konuşma AK Parti’nin Doğu (Kürt) siyasetini tartışmaya açtı.

BAŞBAKAN’IN Hakkari Merkez İlçe Kongresi’nde yaptığı konuşma AK Parti’nin Doğu (Kürt) siyasetini tartışmaya açtı. Başbakan’ın konuşmasındaki tonlama ve üslup değişikliği yaygın biçimde ‘ya sev, ya terk et’ şeklinde yorumlandı ve Erdoğan’ın Kürt meselesine yaklaşımında kırılma olup olmadığı sorgulanmaya başlandı. Erdoğan daha sonra yaptığı konuşmalarında Hakkari konuşmasının ‘ya sev ya terk et’ biçimde yorumlanmasına karşı çıktı ve bu sözün patentinin kendilerine ait olmadığını belirtti.
Bazı yorumcular Erdoğan’ın 12 Ağustos 2005 tarihindeki Diyarbakır konuşmasına referans vererek Başbakan’ın son dönemde statükocu bir tavır içine girdiği ifade ettiler. Türkiye’de çoğunlukla olduğu gibi son meselede de ‘retorik üzerinden’ hayali bir tartışma yürütüldü. AK Parti Programında bu meseleye dair ne denildiği hususu üzerinde pek durulmadı ve tartışma cımbızla çekilmiş bir cümle üzerinden yürütüldü.
Aslında Erdoğan 22 Temmuz seçimleri öncesinde de Kürt meselesinde bugünkünden farklı bir söz söylemedi. Erdoğan bu meselenin çözümü noktasında genel ifadeler dışında somut bir vaatte bulunmazken buna rağmen bölgeden yüksek oy aldı. Başbakan Kürt meselesinde politik bir dil kullanmak yerine daha çok hizmet ve icraatlar üzerinden konuşmayı tercih etti. Erdoğan’ın milli görüş geleneğinden gelmesi, demokrasi kavramına yaptığı vurgu ve partisinin değişim ve özgürlüklerden yana bir tavır alması bölgede ciddi bir karşılık buldu.
Parti programı ortada
Meseleye bu pencereden bakıldığında Erdoğan’ın PKK’nın provokasyonuna gelip sert tonlu konuşmalarını anlamak mümkün değil. Doğu gezisinde PKK’nın yaptıkları karşısında bir parça serinkanlı davranıp halka ‘siz beni anlıyorsunuz’ demesi yeterliyken sözün cazibesine kapılması bölgede ‘Erdoğan imajının’ yara almasına neden oldu. Erdoğan partisinin Kızılcahamam’da yapılan istişare toplantısında krize neden olan bu söylemini tashih etti ve 2005 inisiyatifine sahip çıktı.
AK Parti’nin 11 02 2002 tarihli programının ‘Temel Haklar ve Siyasi İlkeler’ bölümünde ‘Doğu ve Güneydoğu’ (s.28) başlığı altında bu mesele ele alınmış durumda. Türk siyasal hayatında merkez partileri içinde ilk defa bir parti programında bu mesele ayrı bir başlık altında ele alınmakta ve soruna bir isim verilmekte. AK Parti programında meseleyi şöyle tanımlıyor: ‘Kimimiz Güneydoğu, kimimiz Kürt, kimimiz terör sorunu dediğimiz olay, maalesef Türkiye’nin bir gerçeğidir.’ AK Parti’nin programında meseleye tam bir isim verilmediği ve ‘Güneydoğu-Kürt-Terör’ gibi üçlü bir isimlendirme yoluna gidildiği tespit ediliyor.
Tek sorun iş ve aş değil
Olumsuz tarafından bakıldığında aslında AK Parti sözcülerinin bugün yaşadığı kafa karışıklığının programda da yer aldığı ve partinin mesele karşısında ikircikli bir tutum içinde olduğu görülüyor. Olumlu tarafından bakıldığında ise bir parti bu soruna bir isim veriyor ve meseleyi sahipleniyor.
Programın devamında ‘Partimiz bu sorunun toplum hayatımızda neden olduğu olumsuzlukların bilinciyle, bölge halkının mutluluğunu, refahını, hak ve özgürlüklerini gözeten, Türkiye’nin bütünlüğü ve üniter devlet yapısıyla birlikte bölgeyi tehdit eden terörün önlenmesinde zaaf yaratmayacak bir şekilde; kalıcı, tüm toplumun duyarlılıklarına saygılı, etkili ve sorunları kökünden çözmeye yönelik bir politika izleyecektir.’ denilmek suretiyle meselenin kavranışı bağlamında kimseyi rahatsız etmeyecek orta bir yol seçiliyor.
Programda ‘Bürokratik otoriter devlet anlayışına yaslanan çözümler, sadece asayiş mantığına dayandığı için uzun vadede sorunları daha da derinleştirmektedir.
Buna karşılık demokratik devlet anlayışı çerçevesindeki yaklaşımlar, ilk anda endişeyle karşılansa da uzun vadede milletimizin birlik ve bütünlüğünü pekiştiren sonuçlar doğurmaktadır’ denilmek suretiyle meselenin demokrasi içinde çözülmesinin altı çiziliyor.
Metnin devamında ise ‘Bu nedenle bölgedeki sorunlar aynen kalacak demektir. Sadece ekonomik kalkınma politikaları ile tam bir çözüme kavuşturulamayacağı gerçeği yanında bütün bunların üstünde farklılıkları demokratik hukuk devleti ilkesi çerçevesinde tanıyan yaklaşımların etkili olması gerektiği anlayışına ulaşılması sorununun çözümünde önemli bir adımdır.’ denilmektedir.
AK Parti, çözümü asayiş mantığında görmediğini söyleyip demokrasinin tek çare olduğu ifade ediyor. Gerçekten sağlıklı ve ayakları yere basan bu analizin bölgede toplumsal bir karşılığının olması çok doğal. Çünkü Kürtler meselenin ‘ne sadece bir iş ve aş meselesi’ ne de ‘salt bir kimlik meselesi’ olarak görülmesini istiyorlar. AK Parti’nin bu iki yol arasından üçüncü bir yol açarak yeni bir terkibe gitmesi bölgenin geleceği bakımından hayati önem taşıyor.
AK Parti’nin programı incelendiğinde bu meselenin çözümünü ilk defa bu netlikte ortaya koyan önemli projeye sahip olduğu tespit ediliyor. AK Parti hem meseleyi adlandırma da hem de çözümde özgüven içinde hareket ediyor.
Kürtçe kanal bir devrim
‘Bu bölgemizde kültürel farklılıklar, partimizin tarafından zenginlik kabul edilmektedir. Resmi dil ve eğitim dili Türkçe olmak şartıyla, Türkçe dışındaki dillerde yayın dahil kültürel faaliyetlerin yapılabilmesini, partimiz ülkemizdeki birlik ve bütünlüğünü zedeleyen değil, güçlendiren ve pekiştiren bir zenginlik görmektedir. Bölgenin geri kalmışlığından kaynaklanan kimi olumsuzlukların giderilmesini, bölgeye dönük özel düzenlemeler yoluyla değil, genel demokratikleşme projesi bağlamında düşünmektedir.’
AK Parti’nin bu ‘pozitif ve yapıcı siyaset dili’ partiye daha fazla sorumluluk yüklüyor. DTP hariç diğer partilerle mukayese edildiğinde bölge halkıyla kurduğu sahih ilişki onun en büyük artısı. AK Parti’nin bir diğer ve önemli avantajı ise Erdoğan’ın bölgede sevilmesi ve bunun bütün sözlerden daha fazla anlam ifade etmesi.
Geçen süre içerisinde açılan dil kursları, TRT’nin Kürtçe yayına başlaması ve genel anlamda hak ve hürriyetler bahsinde yapılanlar henüz yeterli olmasa bile bu konularda iktidar partisinin hakkını da teslim etmek gerekiyor. 1 Ocak 2009 saat 19.00 itibarıyla yayına başlayacak TRT’nin Kürtçe kanalı dahi aslında Türkiye için tam bir devrim. Bu adımların sabır ve kararlılıkla atılmaya devam edilmesi toplumsal barışın ve kardeşliğin tahkim edilmesi bakımından büyük önem arz ediyor.
AK Parti programında kültürel farklılıkların ayrışmayı değil birlikte yaşamayı gerekli kıldığını belirterek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramı üzerinde duruyor. ‘Diğer taraftan kültürel farklılıklar bölge halkıyla olan müşterekleri arka plana atmayı gerektirmez. Aksine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma bilinci, toplumumuzun birlik ve beraberliğinin çimentosudur.’ Bir yönüyle vatandaşlık tanımının değiştirilmesini çağrıştıran bu ifade parti için önemli bir bağlayıcılık taşıyor.
Türkiye vatandaşlığı
Türkiye’de ortalama vatandaşların parti programlarını okuyup ona göre oy vermedikleri biliniyor. Bu bağlamda AK Parti’yi bölgeye bağlayan program ve teşkilatlardan öte başka bir bağ var. İşte bu bağ çözüm için bir fırsat olarak görülmeli ve boşa harcanmamalıdır.
Erdoğan’ın Hakkari konuşmasının aslında ne kadar ‘tali’ bir konuşma olduğunu ortada. Bölge halkı Erdoğan’a önemli bir avans vermiş durumda ve bu kredinin öyle kısa zamanda biteceğini beklemek iyimserlik olur. 22 Temmuz seçimleri ve Anayasa değişikliği referandumu bunu açık biçimde gösterdi. Bölge halkının Erdoğan’ı neden sevdiği sorusunun farklı cevapları var ama bu muhabbet en başta onun ‘sivil, özgürlükçü ve dindar’ biri olmasından kaynaklanıyor. Tıpkı Turgut Özal’da olduğu gibi.
Artık şunu görmemiz gerekiyor ki Erdoğan’ın Diyarbakır Ulu Camiinde kılacağı bir Cuma namazı, kardeşliğin pekiştirilmesinde ve huzurun tesisinde en büyük açılımdan daha etkili bir işlev görecek. Türkiye bu meselede tarihinden ve kültüründen gelen ‘yumuşak gücünü’ nedense bir türlü kullanmak istemiyor. Bunun yanında beğenelim beğenmeyelim AK Parti’nin Doğu sorunu karşısında bir projesi var ve geçen altı yılda bunları kısmen de olsa pratiğe aktardı. Bölgeye yapılan yatırımlar ve ayrılan kaynaklar bölgenin iktisadi ve toplumsal dönüşümünde önemli bir işlev üstlenmiş durumda. Bölgede derin bir sosyolojik değişim yaşanıyor. Burada asıl sorun reformların kararlı ve daha hızlı bir biçimde yürütülmemesi noktasında ortaya çıkıyor.
Son tahlilde AK Parti’nin ‘reformcu ve değişimci’ karakteri onun yalnızca Doğu siyasetini değil aynı zamanda Türkiye’de iktidarda kalıp kalamayacağını da belirleyecek.
25.06.2011 Star Gaz.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.