28 Eylül 2025
  • İstanbul16°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Konya16°C
  • Sakarya18°C
  • Şanlıurfa24°C
  • Trabzon15°C
  • Gaziantep19°C

İDEOLOJİLERİN EDEBİYATLA HALKI BULUŞTURMASI

Ahmet Tâlib ÇELEN

Edebiyatımız halktan uzak… Halk, günümüz şiirini okumuyor; okudukları da şiir sayılmaz… Edebiyat çevrelerinde çokça konuşulan mevzular…

Halbuki 1980’den evvel (ideolojiler devri) edebî eserler büyük alâka görüyor, dağdaki çoban bile kendi ideoloji/inanç/mefkûresine uygun romanları, şiirleri içercesine okuyordu. İdeoloji, edebiyatın halkla buluşmasını sağlıyordu. Bir ideolojinin müdafii, ideolojisini yaymak ister; bunun tabii neticesi halka yönelmektir. İdeolojiyi halka ulaştırmanın ve sevdirmenin, benimsetmenin âleti, müzik, tiyatro, sinemayla birlikte elbette edebiyat... İdeolojiler devrinde böylece ve bu yüzden edebiyat bir şekilde halkla buluşuyordu. Güçlüydü; gücünü de halka taşıdığı ideoloji, inanç ve mefkûreden alıyordu.

Şimdi öyle mi? İdeolojiden kopmuş edebiyat duvar diplerinde salya sümük ağlayan bir serseri âşıktan başka bir şey değil. O zaman da meydan hüngür hüngür şiir okuyanlara kalıyor. (İsim verip de lüzumsuz tartışmalara girmek istemem. Herkesin anladığını tahmin ediyorum) Şiirinde olmayan halâveti hıçkırıklarla temin edeceğini sanıyor zavallı.

İdeolojinin, bir kelime yığınını tek başına edebiyat yapmaya muktedir olmadığını kabul ediyoruz. Her aşktan söz eden şiirin (eserin) edebiyattan uzak, seviyesiz olmadığını da. Anlatmak istediğimiz, ideolojinin, halka ulaşabilmek, daha tesirli olabilmek maksadı sebebiyle şâir ve yazarı daha güçlü eser vermeye zorladığı hakîkatidir. Bu muharrik güçten mahrum kalan sanatkârların eserleri ortada... Hedefsiz, gâyesiz bir dikkat çekme çırpınışı... Bu yüzden her türlü mübtezellikten medet umuş... Rüzgâr bol; her yönden esiyor. Ama bu, rotası olmayan gemiyi boşlukta sallamaktan başka bir işe yaramıyor. Gâyesiz sanatçıyı rüzgârın bolluğu sadece şaşkınlaştırıyor. “Bu işte bir şaşkınlık var...” değil mi efendim!

O bir devirdi geçti. İdeolojisizleştirmekle (inançsız, mefkûresiz yapmakla da tabii) iftihar ettiğimiz günümüz nesillerine bunları anlatmakla değerli bir şey yapmış olacak mıyız? Sanmam. O hâli yaşamayan çocuklara "Bakın, ideolojisizlik sizi halktan müstağnî kıldı; yani kopardı. Siz yine bir ideoloji (inanç, mefkûre) uğruna yazın." desek ne yazar? Eskinin samimi idealistleri, mefkûrecileri, hakîkaten ideoloji veya inançlarını yaymak için yazıyorlardı. O hâlden uzak çocuklar ise her şey gibi ideolojiyi/inancı da malzemeleştirecek. Yani gaye için eser değil, eser için gaye olacak. O takdirde gaye, eser içinde çok yapmacık durmayacak mı?

Velhasıl, o bir demdi, geldi geçti.

Genç şair ve yazarlarımız ideolojisiz, inançsız, mefkûresiz, gayesiz...  Bir azgın nefsaniyet selinde, tutunabileceği bir ağaç kökü bile yok... Rüzgârın önünde bir kuru yaprak... Yuvarlanıyor, savruluyor.

İdeolojiden kopmaya bir de gelenekten (aslı an’ane) kopmak eklenince halkla irtibat büsbütün berhava…

Halkla irtibatlarını kaybetmiş... Birbirleri için yazan çizen bir güruh bu. Yazık, çok yazık! İdeolojiden, inanç ve mefkûreden, gelenekten ve bunların neticesi olarak halktan kurtulunca ne büyük eserler yazacaklarını sanmışlardı. Bunlardan kurtuluşun, eserin, motor gücünden/heyecandan mahrum kalması demek olduğunu düşünemediler, bilemediler.

Yanlış anlaşılmasın; kökü dışarda ideolojilerin matah şeyler olduğunu iddia etmiyoruz. Hatta milletimin bir ferdinin komünist olmasındansa hiçbir ideolojisinin olmaması daha müreccahtır. Yaptığımız iş bir tespittir; solcu/komünistler bile edebiyatın halkla buluşmasında mühim rol oynamışlardı.  Nasıl? Edebiyatı ideolojilerini yaymada sonuna kadar kullanarak… Yazdıkları kitapları okul sıralarından hücre evlerine, dağ başlarına kadar ulaştırarak… (Elbette ideolojilerine kıyısından köşesinden yaklaşmış kesimlere… Her ideolojinin halkın tamamına ulaştığını söylemiyoruz)

Milliyetçi ve dindarların edebiyattan solcular kadar istifade edebildiklerini söylemek mümkün değildir. Fakat onların romanları, hikâyeleri, şiirleri bile inançlarını paylaşan halk arasında bugünkü ile kıyaslanmayacak derecede okunuyordu. Yeni nesil Müslüman edîpler de büyük gelenekten koparak halkla irtibatı kaybettiler.

Gelenekten, mâzîden, mefkûreden... halktan kopmadan yazmanın gücünü ve saadetini görmek isteyen Azerbaycan edebiyatına baksın. Yavuz Bülent Bakiler’den dinlemiştim:

Bahtiyar Vahapzâde ile Hazar kıyısında dolaşıyoruz. Yeni bir şiir kitabının çıktığını söylüyor. Kaç adet basıldığını soruyorum üstada. “Yüz bin” diyor. Şaşkınlık içindeyim. “Bu kadar kitap ne kadar zamanda satılır?” diyorum. Üstad, “İki-üç ay sürebilir.” diyor. Şaşkınlığım zirveye çıkıyor. Yüz bin kitap, iki-üç ayda satılıyor ha? Üstelik yedi milyonluk bir ülkede… Yetmiş milyonluk ülkemizde en baba şiir kitabının iki- üç bin ancak basıldığını ve onların da on yıllarca kitap raflarında alıcı beklediğini, kapaklarının güneş ışığından sarardığını düşünüp kahroldum. (Mealen naklettim)

Kanal24’te Abdurrahim Karakoç belgeseli seyrettim. Kardeşi Bahaettin Karakoç anlattı: “Ben bir köylünün, şapkasının içinde Abdurrahim Karakoç’un şiir kitabını taşıdığını gördüm. Terden, yağdan perişan olmuştu. İşte şâirlik budur.”

Bunlar gelenekten, milletin îmanından, mefkûresinden ve halktan kopmamanın mükâfâtlarıdır.

Netice: İdeolojilerin kavgalarını, çılgınlıklarını, merhametsizliklerini özlemiyoruz. Ama bir zamanlar edebiyatla halkı buluşturmayı bir şekilde başardıklarını da unutmuyoruz. Mefkûresizliğin, gâyesizliğin edebiyatı lüzumsuzlaştırdığını da… Katıksız kaşık neye yarar?

NOT: Edebiyatta, sanatta, kültürde, siyasette ideolojilerin tamamen bittiğini söylemek safdillik olur. İdeolojilerin alttan alta tesirini devam ettirdiğini görmemek için kör olmak lâzım. Sâdece o eski şiddet ve itibarlarını kaybettiler.

11.02.2013
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.