- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
09 Kasım 2025- İstanbul20°C▼
- Ankara12°C
- İzmir19°C
- Konya15°C
- Sakarya19°C
- Şanlıurfa24°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep20°C
İHSAN KABİL'DEN: AYŞE ŞASA: BİR RUH MACERASI
Ayşe Şasa’yla ilk tanıştığım yıllar 1990’ların ortalarıydı. Kendi geçirdiğim varoluşsal dönüşümden sonra benzer bir gelişim süreci yaşamış Ayşe hanımla ortak bir dili konuşabiliyor olmak büyük bir kazanım ve zenginlikti.

***
Bugün için tıp literatüründe kabul edilen, altı yaşına kadar olan eğitimin hayatın sonraki bütün dönemlerde son derece etkili olacağı ilkesine bakılacak olursa kendisinin o yıllarda geçirdiği pedagojik fırtına, hayatının ilerleyen yıllarında yaşayacağı travmanın da habercisidir. Ailenin, radyoda alaturka müzik çaldığında buna tepki gösterip kapatması ve böylece kulağın Klasik Türk Müziğine karşı gelişememesi; edebiyatta Woolf, Joyce, Kafka, Camus, Sartre okumaları; önce varoluşçu sonra sosyalist felsefe ilgisi Şasa’nın bireysel gelişiminin yapıtaşları olacaktır. “Kolej, Batılı hayat tarzının öğretildiği ve eğitim sisteminde Batı’nın aşırı biçimde idealize edildiği bir yer. Kolej, sanatı, bilimi, felsefeyi putlaştırıyor, din haline getiriyor. Humanities, insan ve insanın ürettikleri dışında bir kutsal tanımıyor. Bunun nasıl bir çarpıklık olduğunu, yaptığı tahribatı nice sonra anladım ama bedeli ağır oldu.”
Şasa’nın bundan sonraki hayat serüveni, Cevat Çapan, Selahattin Hilav ve Atilla Tokatlı’yla tanışmasının kendini Kemal Tahir’le tanıştırması dönemecine getiriyor. O sıralar sinemaya merak sarış ve senaryo yazarlığına giden yolda Atıf Yılmaz, Refiğ, Ün ve Erksan’la tanışmalar, Türk sinemasının normlarına dair kafa yormalar Şasa’nın hayatında belirleyici kavşak noktaları olacaktır. Tokatlı ve Yılmaz’la yapılıp bozulan evliliklerse, ruh dünyasının çalkantılarının hem belirlediği hem de sebepleri şeklinde tezahür edecektir. “Altmış sekiz yaşındayım; tasavvuf edebiyatının büyük ürünlerine göz gezdirirken esef ediyorum... Yetişme çağımıza bu büyük ihtişamın katresi bile ulaşmadı. İbni Arabi okurken aynı hayreti duymuştum, keza Abdülkadir Geylani hazretlerini ve Hazreti Mevlana’yı okurken... Bizim medeniyetimiz, maneviyatı en doruk noktalarda yaşamış büyük bir medeniyet... Bunlarla tanıştırılsaydık, kimbilir ne kadar farklı hayatlar vücuda gelecekti.”
Kemal Tahir’in tarihi bilmenin gerekliliğini, kendi kültürümüze dönük çalışmaların yapılması gerektiğini vurgulaması, Şasa’ya göre hala bir eksiklik taşıyor: Medeniyetimizin temelinde bulunan İslam olgusuna yeterince atıfta bulunmaması. Tahir’in vefatından sonraki dönem Şasa için de ağır şizofrenik bir dönemin başlaması olmuştur. Uzunca süren bu dönemde Bülent Oran’la tanışma ve evliliği, ancak daha da dönüştürücü olarak Füsusu’l Hikem’in İngilizce bir tercümesi sağaltıcı olacaktır. “Füsus’u okumaya başladıktan bir müddet sonra mantıkla, akılla izah edilemeyecek bir olay vuku buluyor, önümde sanki büyük bir sevinç ışığı, bir aydınlık denizi beliriyor... Bu hastalığın çöküntüsü ve acıları içimde batıla dair her şeyi yıkmasaydı, hala gençliğimdeki o yanlış ve zelil noktada olacaktım.” Daha da ötesi, bir mürşidle tanışması ve onun kapısından içeri girmekle olacaktır.
18.12.2011 Star- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.