- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
03 Kasım 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara11°C
- İzmir17°C
- Konya13°C
- Sakarya14°C
- Şanlıurfa21°C
- Trabzon14°C
- Gaziantep18°C
İŞ GÜVENLİĞİ GENEL MÜDÜRÜ KASIM ÖZER: MÜFETTİŞ, SORAR.. UZMAN, ÖNERİR.. SORUMLULUK İŞYERİNİNDİR!
Ben bu röportajı 301 kardeşimizin can verdiği feci bir olaydan sonra yapmamalıydım! İş güvenliği konusu ekonomi gazetecilerinin alanıdır gibi algılamamalı, kamuoyunda farkındalık ve duyarlılık, siyaset ve iş dünyası üzerinde baskı oluşturmak için elimden

İş güvenliği konusu ekonomi gazetecilerinin alanıdır gibi algılamamalı, kamuoyunda farkındalık ve duyarlılık, siyaset ve iş dünyası üzerinde baskı oluşturmak için elimden geleni yapmalıydım!
Yazık, öyle değil böyle oldu…
Neticede bu faciada devletin, hükümetin, siyasetin, sendika dünyasının, sivil toplumun, medyanın, üniversitelerin yani herkesin hepimizin payı var. Bu da benim boynuma!
*
Bundan böyle başka acı yaşamamak ve sorunu kalıcı çözmek için önce doğru teşhis gerekiyor.
Durumun MR’ını çekebilmek ve Soma’da yaşananı anlayabilmek için ben de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğüne gittim ve 2008’den bu yana genel müdür koltuğunda oturan Kasım Özer ile konuştum.
ODTÜ maden mühendisliğinden mezun ve madenlerde iş müfettişliği de yapmış olan Özer bu konuda yurt dışı deneyimine de sahip bir isim.
6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği yasası 1.1.2013 tarihinde yürürlüğe girdi. Yazık ki Soma’da yaşanan korkunç faciada kaybettiğimiz 301 canla birlikte bu yasanın aslında onları koruyamadığını da görmüş olduk! Mevzuatın ve görev alanınız olan denetim sisteminin MR’ını çekebilmek için söyler misiniz işyerlerinin kaçta kaçı İş Güvenliği Yasanın gereğini yerine getirdi?
İş Kanunu sosyal taraflarla Bakanlığımız arasında 2005 yılında başlayan ve 7 yıl süren görüşmeler çalışmalar sonrasında çıktı. Sosyal taraflar; işçi sendikaları, işveren sendikaları, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları, çeşitli bakanlıklar… Biz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak çalışma hayatını düzenlediğimiz için herkesin bu çalışmalarda tuzu olsun istiyoruz. Ferdi teklifleri veya tavsiyeleri de değerlendiriyoruz. Bu kanun da böyle oldu. Bütün taraflar katıldı, yasa çalışmasını herkes sahiplendi. Yasa Meclis’e geldiğinde de iktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekilleri sahiplendi. TBMM’ne teşekkürlerimi bir daha arz etmek istiyorum.
Yasa hayata ne kadar geçti?
Dedik ki, iş güvenliği uzmanı çalıştırma yükümlülüğünü biraz öteleyelim, uzman arayıp bulması yetiştirmesi zaman alacak ama diğer maddeler yürürlülüğe girsin. 1.1.2014 itibariyle Türkiye’deki 630 bin işyerinde yükümlülük bütün maddeleriyle başladı.
Şu anda mevzuata uymayan işyeri yok mu?
Uyması gerekenlerden diyelim. Ben olaya iş yeri uzmanı ve iş yeri hekimi çalıştırmak bakımından bakıyorum. Daha doğrusu ancak oradan istatistik değerlendirmesi alabiliyoruz. Yoksa hangi işyeri risk değerlendirmesi yapmış, hangisi acil durum planlaması yapmış, hangisi sağlık raporlarını tamamlamış takip edemiyoruz şu an.
Neden takip edemiyoruz?
Çünkü böyle bir yazılım, böyle bir kayıt yok. Çünkü biz işyerleri bunları yapsın muhafaza etsin ve müfettiş geldiği zaman bunları göstersin, müfettiş gelmese de kendisi bunu takip etsin istiyoruz.
156 BİN İŞYERİ YASAYI TAM UYGULUYOR
630 bin işyerinde çalışan ne kadar işçi, iş sağlığı ve güvenliği yasasının koruması altında şu an?
12 milyon çalışan var Türkiye’de. 7 milyon çalışanın bulunduğu kütle, iş sağlığı iş güvenliği kanunu bütün maddeleriyle uygulamak zorunda. İşyeri uzmanı ve işyeri hekimi uygulamasına bakarsak: İki gün önce aldığım rakama göre 156 bin işyerinde iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi anlaşması yapılmış. Yani çalışma dünyasının 4’te biri 6331 sayılı kanunun bütün maddelerini yerine getirmiş durumda. Yani risk değerlendirmesinde, acil eylem planlarında, çalışanların eğitilmesinde, işyeri uzmanı ve iş hekiminden hizmet almak konusunda.
Niye işyerlerinin dörtte biri anlaşmaya uydu da dörtte üçü uymadı?
Bu kanun çıkmadan önce, 50 ve üzerinde çalışanı olan 30 bin işyerinde bu yükümlülüklerin zaten hepsi vardı. Ama sözleşme yapan işyeri 1750 taneydi. Çok komik bir rakam. Bu sayı şimdi 156 bine çıktı. Dört ayda oldu bu.
İŞVEREN ZİHNİYET DEĞİŞTİRMELİ
Ama hala sadece dörtte üçü bunu yerine getirmedi. Gecikmenin sebebi ne?
Bizim temel kriterimiz, hem bu kazaların yaşanmasında hem yasaya uymamak konusunda, iş sağlığı iş güvenliği kültürünü yeterince özümsememek. Zihniyet sorunu yani.
İşverenlerde mi yaşıyorsunuz bu sorunu?
Öncelikle işverenlerde. Çalışma hayatının üç aktörü var; çalışan, çalıştıran ve mevzuatı yaparak sahayı kontrol eden devlet. Biz mevzuatımızın hiçbir eksiği olmadığını iddia ediyoruz devlet olarak. AB’de ne varsa bizde de var. İki, kontrol mekanizmamız çalışıyor. Mesela İSG katip diye “iş sağlığı takip izleme programı” yaptık. Bugün iş yerini sosyal güvenlik kurumuna kaydettiren işverenin ertesi gün bize kaydı düşüyor, biz bunu görüyoruz.
ESKİDEN CEZA TEDBİRDEN UCUZDU, BU DEĞİŞTİ
Tamam.
211 bin işyerine mektup gönderdik. Dedik ki bakın 1.1.2014’te yükümlülüğünüz başlıyor. Tedbirlerinizi alın. İşyeri hekimi işyeri uzmanı sözleşmelerinizi yapın. Bu artışların temel sebeplerinden biridir bu. İkincisi, iş sağlığı güvenliği kanununda, kanun koyucunun ceza mantığı değişti. Önceden kazalarda tedbirin maliyetiyle (işyerinin kendine göre koyduğu maliyetle) yapmadığı zaman ödeyeceği ceza arasında tedbir lehine bir dengesizlik vardı. Tedbir daha pahalı, ceza daha azdı. Dolayısıyla tedbirsizliği seçiyordu. O tedbiri alırsam daha çok para harcarım, bunun yerine kaza olursa ceza öder geçerim diye bakıyordu. Şimdi tam tersine döndü. Ceza bire beş gibi. Diyelim ki işyeri hekimiyle belki ayda 500 lira verecekken 15-20 işçisi için, bunu yapmazsa hem 750 lira verecek raporlar için hem de eğitim için, doktor için, risk değerlendirmesi için ayrı para verecek. Teftiş esnasında da sözleşme yapmadığı ortaya çıkınca 5600 lira ceza verecek.
AVRUPA’DA CEZALAR BİZDEN 8 KAT FAZLA
Bunu göze alabilen işyerleri var demek ki dörtte üçü hala mevzuatı uygulamadığına göre. Cezai yaptırımın artırılması gerekmez mi?
Cezai yaptırım belki biraz daha artırabilir ama ülkemiz şartlarında gerek yok. Ama Avrupa’da bu cezalar çok uçuk. Mesela bir işyeri sağlık raporu almamışsa bizde ceza bin lirayken orada 8 bin Euro. Hayati bir tehlike var, noksanlık yazılmış, mesela maden ocağında havalandırma problemi var. Bizim verdiğimiz ceza o masrafların yanında hiçbir şey. Ama Avrupa 20 bin Euro ceza kesiyor. Veya inşaatlarda düşmeye karşı alınması gereken tedbir alınmamışsa cezası 20 bin Euro.
SENDİKALARIN İŞ GÜVENLİĞİ İÇİN GREVE GİTTİĞİNİ HİÇ GÖRMEDİM
İşçi sendikaları işverene ve işvereni denetleyecek olan devlete karşı, iş sağlığının gerçekten güvenceye alınması için yeterince baskı yapıyor mu? Neden şu sisteme geçmedin, neden şu tedbiri almadın diye kendi pozisyonunu dolduruyor mu sendikalar?
Valla ben 34 senelik devlet memuruyum. 23 yıl müfettişlik yaptım. 6 senedir de genel müdürüm. Hiçbir işçi sendikasının iş sağlığı iş güvenliği noksanlarından veya tedbirsizliğinden dolayı greve gittiğini duymadım. İşverenlerle maaş pazarlığı yaptığı gibi pazarlık yaptığını duymadım görmedim. Benim bilmediğim varsa da bilmiyorum.
SENDİKALAR İŞGÜVENLİĞİNİ PAZARLIK KONUSU YAPSIN
Sizden talepleri var mı? Genel müdürlüğünüze gelip iş sağlığı ve iş güvenliği konularında işverenlere baskı yapın, mevzuatı şöyle işletin diyor mu sendikalar?
Birebir görüşmelerde, müfettiş bir işyerine gittiğinde sendika temsilcisi diyor olabilir. Bu normaldir. Bunu işçiler de söylüyor zaten. Şurada sorun var, giderilmesini sağlayın diyorlar. Ama bunun için sendikacı olmak gerekmiyor. Sendikacı daha kurumsal bir çalışma yapması lazım. Bu olmuyor. Ya da ben bilmiyorum. Sendikaların iş yeri güvenliğini bir pazarlık konusu yapması, çalışma ortamımızdaki şu eksikler giderilmeden biz bu sözleşmeyi imzalamıyoruz demesi lazım.
İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI DENETLEMEZ TAVSİYE EDER
Devletin sorumluluğuna dönelim, mevzuatın ve denetimin işleyişine: 630 bin işyerinden 156 bini iş yeri uzmanı çalıştırıyor. İşyeri uzmanının niteliği ayrı konu ama patrona bağlı bir çalışan olması yapısal bir sorun değil mi? Patronuna rağmen neyi ne kadar denetleyebilir iş güvenliği uzmanı?
Bu çok yaygın bir yanlış. İş güvenliği uzmanı veya işyeri hekimi denetçi değildir. Ortaya çıkışı da dünyadaki uygulaması da böyle değildir. İş güvenliği uzmanı teknik bir danışman, bir yardımcıdır. İşverenin bilmediği teknik konularda ona danışması içindir. Mali müşavir gibi, hukuk müşaviri gibi. İş güvenliği uzmanı diyor ki işverene, “burada aydınlatma yetersiz, şöyle bir aydınlatma gerekir”. Ya da mesela boya yapılan bir yer, “burada havalandırma uygun değil havalandırmayı tabandan yapmamız lazım”. İş güvenliği uzmanının bütün görevi budur.
ILO’YA GÖRE MÜFETTİŞ SAYIMIZ YETERLİ
İşyeri sahibinin o tavsiyeye uymasını kim nasıl sağlayacak peki?
Müfettiş. Bakın iş güvenliği uzmanını işyeri sahibinin başında kılıçla dikilen adam gibi görmek istiyoruz ama öyle değil. Müfettiş altı ayda bir, yılda bir gidecek ve denetleyecek bunlar yapılmış mı diye. Ama oradaki yanlış da şu: İşyeri sahibi diyor ki, “müfettiş bir gelsin, ben yanlışlarımı o zaman düzelteyim”. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Bakın ILO diyor ki “gelişmiş bir ülkede 10 bin işçiye 1 müfettiş, gelişmekte olan bir ülkede 15 bin kişiye 1 müfettiş, gelişmekte olan bir ülkede 20 bin kişiye bir müfettiş normaldir”.
Türkiye’de nasıl?
12 milyon çalışan var, bin tane müfettiş var. 10 bin civarı. Yani gelişmekte olan ülkeyiz. Türkiye’de durum ILO standartlarına uygun. Bu “Sizin arada bir işverenleri harekete geçirmek, ikaz etmek, hatırlatmak için yapacağınız teftişleriniz için gerekli elemanınız var” demektir.
İŞYERİNDEN İŞVEREN SORUMLUDUR
Evet, ama gelişmiş ülkelerde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili standartlar zaten bir şekilde oturmuş, kültürü oluşmuştur, yılda bir gelen müfettiş de normal olabilir. Bizim gibi hala sistemini rayını sokamamış bir ülkede yılda bir denetim yetersiz değil mi? İşçi güvenliğini işyeri sahiplerinin insafına bırakmamak, onu mevzuata uymaya zorlamak için devreye başka ne gibi araç, aktör, faktör sokulabilir?
Bakın dünya uygulamasında bir tane müfettiş bir tane uzman vardır. Uzman işyerinde iş güvenliğiyle ilgili tedbirleri işyeri sahibine söyler, yerine getirmek getirmemek işyeri sahibinin sorumluluğundadır. İster batıya gidin ister doğuya, bu böyledir. Saniyeleşmiş ülkelerdeki genel bakış “işyerinden işveren sorumludur” şeklindedir. Bir işyeri açıyorsanız bunu kuralına göre yapmak zorundasınız. Kuralına göre yapmanın şartları nedir? Teknik donanımınızı yapmak, personel eksiklerini gidermek, üretim teknolojisinde gerekeni yapmak. Teknik donanımınız eksikse uzman personeliniz bunu size hatırlatacak. Havalandırma kapısı uygun değil diyecek. Siz bunu yapmayacaksanız uzman da söylese de, Bakan da söylese de yapmazsınız.
BU BİR DİN MESELESİ, AHLAK MESELESİ
Yaptırım uygulamak lazım değil mi? 364 gün işyeri uzmanı söylüyor ama patron yapmıyor. Yılda bir gelecek müfettişin de “her şey süper” raporu vermesini bir şekilde sağlıyor. Bir iş kazası olunca da “e teftiş raporu var, her şey normal” mi diyeceğiz?
Bizim iş sağlığı ve iş güvenliği kültürünü özümsememiz gerekiyor. Biz “bu can, bu beden bize emanettir, korumak zorundayız” demiyorsak başımıza isterseniz polis dikin. Bu sorunu çözmediğiniz müddetçe bir yere varamazsınız. Bu bir ahlak meselesi, bu bir din meselesi. Biz bu cana emanet gözüyle bakmazsak işte bakın 300 can gitti.
İyi de Kasım Bey, herkes ahlaklı olmak, dindar olmak zorunda değil. Ama kurallara uymak zorunda. Öyle kurallar koyar, öyle denetlersiniz ki buna gerek kalmaz. İşverenin mevzuatı suistimal etmesini engelleyecek olan sizsiniz.
E yapıyoruz zaten. Ben 23 sene yaptık bu işi. Kapattığım işyerlerini biliyorum. O gün tamamladı noksanlarını, ertesi günü açtı. Ama teftişe gidiyorsun yine noksan.
MÜFETTİŞLERİ TEFTİŞ EDEN YOK
Müfettişleri kim denetliyor peki?
Denetimin denetimi çok uzar. Güvensizliğin sonu yoktur. Güvenmek durumundasınız. Aksi ispat edilene kadar. Müfettiş denetledi, tuttu tutanağı kapattı. 6 gün içinde direkt mahkemeye gidersiniz. Mahkeme bilirkişi tayin eder. Bilirkişi “bu noksanları müfettiş doğru tespit etmemiş” veya “müfettiş haklı bu noksanlar var işyerinde” der. İşte üst denetim. O zaman ben size sorayım, mahkemenin bilirkişi heyetini kim denetleyecek? Sürer gider o. Bir yerde kesmeniz lazım.
Ben ikna olmadım. Üst denetim mekanizmasının işlemesi gerektiğini düşünüyorum suistimal ihtimali hiç de düşük olmadığı için?
Acı bir örnek vereyim size. Bir maden işletmesine bir arkadaşımız gidiyor, noksanlarını buluyor ve ocağı kapatıyor. İşveren mahkemeye gitti. Mahkeme bilirkişi heyeti oluşturdu ve ocağı açtı. Çünkü bilirkişi heyeti “müfettiş yanlış karar vermiş” dedi. Bir ay sonra orası patladı ve 68 kişi öldü. (68 can kaybının yaşandığı maden patlaması 7 Şubat 1990’da Amasya Yeni Çeltik'te olmuştu… F.Ö).
Röportajın devamı için: http://haber.stargazete.com/yazar/is-guvenligi-genel-muduru-kasim-ozer-mufettis-sorar-uzman-onerir-sorumluluk-isyerinindir/yazi-884759
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.