- Hakkımızda
 - TYB Ödülleri
 - Genç Yazarlar Kurultayı
 - Kitaplık
 - Ahlâk Şûrası
 - Yazar Okulu
 - Mehmet Âkif Ersoy
 - Türkçe Şûrası
 - Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
 - Yayınlar
 - Söyleşi
 - Şube Haberleri
 - Salgın Edebiyatı
 - Haberler
 - Şiir Şölenleri
 - Mesnevi Okumaları
 - Kültür & Sanat Haberleri
 - Kültür Kervanı
 - Kırklar Meclisi
 - Duyurular
 - Biyografiler
 
04 Kasım 2025- İstanbul19°C▼
 - Ankara17°C
 - İzmir20°C
 - Konya18°C
 - Sakarya19°C
 - Şanlıurfa24°C
 - Trabzon18°C
 - Gaziantep21°C
 
İSMAİL KILLIOĞLU'NDAN: ÖLÜMLÜ SEÇİMLER
Muhtarlık seçimlerinde, seçim çevresini oluşturan topluluk, köy veya mahalle gibi yakın ilişki içinde olduklarından dolayı duygusal yaklaşımlar daha etkili olur.

Muhtarlık seçimlerinde, seçim çevresini oluşturan topluluk, köy veya mahalle gibi yakın ilişki içinde olduklarından dolayı duygusal yaklaşımlar daha etkili olur. Dostluklar daha içten, kırılganlıklar daha titreşimli, husumetler daha şiddetli tezahür eder. Bu yerlerde “iktidar”lar kaynağı sınırlı ve iktidarın kendini göstermesi dar bir alanla kayıtlı olduğu için fazla bir katılımcının oyuncu olarak iştiraki cezbedici değildir. Çoğunlukla muhtarlık kurumu, farklı alanlardan doğan rekabet, husumet, iddia sahipliği gibi göstergelerin sembolü durumundadır. Bundan dolayı muhtarlık seçimleri bir kendini gösterme, bazen de meydan okuma vesilesi niteliğine büründüğü için dövüş ve kavgayı adeta kaçınılmaz bir hale getirebilir(di).
Büyük kentlerde, özellikle İstanbul’da muhtarlık, zorunlu birtakım belgeleri temin etmede usulen başvurulan bir yerdir ve seçimi zahmet veren işlem kabilindendir.
Haberlerde muhtarlık seçiminde birkaç kişinin ölümünü duyunca, doğrusu fazla bir anlam veremedim, şaşırdım, üzüldüm, bir o kadar da yazıklandım. Bırakınız muhtarlığı, dünyasal iktidarın hiçbirisi ölümü gerektirecek bir değeri ifade etmez, diye düşünüyorum. Dünyasal iktidarlardan herhangi birisinin ölmeye ve öldürmeye kandırıcı amaçları içerdiğine inanamıyorum ve böyle hallerde insanın ve insanlığın hakarete uğratıldığını sanıyorum.
Bundan daha ürpertici olan ise ilçe, kent, büyükşehir belediye seçimlerinde ondan fazla insanın öldürülmüş olması. Bu durum, duygusal ve öznel değerlendirmelerin muhtevasını aşar bir niteliktedir. Akılcı ve nesnel tahlillerin konusu olacak mahiyette ve vahamettedir.
Kabullenme doğruluğu ve cesareti gösterilmeyip duygusal tepki sınırları içinde tutulmaya çalışılsa da, son birkaç onlu yıllar ile kıyaslandığında, bireysel ve toplumsal boyutta şiddetin bir hayli belirgin hale geldiği söylenebilir. Karısının, babasının, ninesinin, oğlunun, kardeşinin, arkadaşının, sevgilisinin “boğazını keserek”, açık ve yalın ifadeyle “boğazlayarak öldürdü” türünden olaylar bize neyi anlatıyor? Biz neyi anlıyoruz bundan? Geçtim eş, dost, yakın akraba, tanıdık veya tanımadık bir kimseyi, kan davalısı ya da düşmanı “boğazlayarak” öldürmek ne demek? Bir kimse kan davalısına pusu kurup yağlı kurşunlar ile öldürebilir ki, öç almanın şiddet ve öfkesini dile getirir. Düşmanın kılıçla başı kesilirdi, o kadar. Ama öfke, kin, öç, onanmasa da insani bir duygudur, ancak insan olmayı iptal ya da ilga etmenin gerekçesi olamaz.
Reddiyeci ya da cedelci mantık ve yaklaşımlar da zihni bir ameliyedir, ama amacı hakikate ulaşmak, kabullenmek, hele teslim olmak değildir. Çoğunlukla da, bırakınız hakikati amaç edinmeyi, ciddi bir kaygı bile duymaz hakikat için. Araştırıcı, arayış içinde olucu zihin, hakikate ulaşmak için en büyüğünden en küçüğüne olgu, olay ve delilleri ciddiye alır, bütün bunları ciddiyetle, sağduyu ve sabırla tahlil eder. Sorumluluk duyar.
Bir ülke düşünün ki, demokrasi, özgürlük, hukuk, insanın haysiyeti ve değeri diyor ama insanı aşağılayan ne varsa, fütursuzca ve sorumsuzca kullanıyor. Ölümler bir tarafta, haksızlık, şaibe, hile, sahtecilik diğer tarafta sürüp gidiyor. Güç, hile, kurnazlık, çığırtkanlık alabildiğine hakikat olduğunu, ölçü olduğunu, değer olduğunu haykırıyor. Belirleyen, yargılayan, değerlendiren olduğunu pervasızca söylüyor.
Uyduruk olduğunu başta kendisi bilen insanların, siyaseti ahlak ve hukuk ölçüleri çerçevesinde yapacaklarını beklemek, safdilliğin ötesinde “şark kurnazlığı”nın yenilenmiş türünden başka bir şey olamayacağı açıktır. Nasıl ki, ahmaklar arasında bir deha sahibinin yaşamak zorunda kalması en büyük işkence sayılırsa, erdemli, inançlı insanların da hakikatsiz, erdemsiz topluluk içinde bırakılması en büyük cezadır. “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme Allah’ım” hikmetine sığınarak dua etmekten başka çare kalmaz bu takdirde.
09.04.2014 Milli Gazete
- Geri
 - Ana Sayfa
 - Normal Görünüm
 - © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
 
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.